HAKKI YALÇIN - FİLM PLATOSU!
Bazen bir futbolcuyu elden çıkarıp, karşılığında 4-5 futbolcu transfer etmek "yöneticilik hüneri" sayılır ya, gidenlerin boşluğu gelenlerle dolmadığı zaman kaybedilen puanlar mı sayılır? Vedat Muriç'in Fenerbahçe'deki yokluğu bugün müzayedeye açılsa kaç futbolcu üzerinden işlem görür acaba? Gelen 18 futbolcuyu birbirine katlayıp!
Şampiyonluk için müneccim değiliz ama kayıpları işaret ederken sezon sonu gerçeklerini anons etmekle yükümlüyüz. Çünkü gerçekler hayallere küstüğü zaman asla barışmazlar.
8 puanlık gereksiz kayıplara mahsuben Fenerbahçeli bir arkadaşım "Daha çok maç var" dedi, "Bu kayıplar normal sayılmalı." Bazı fotoğraflar gözümüzün önünden hızla geçip gider ama görmek istediklerimizi yakalayabiliriz. "Şampiyonluk ipi en fazla 2 puan farkla göğüslenir" dedim, "neler kaybettiğinizin farkında mısınız?" "Herkes puan kaybediyor" diye karşılık verince "Doğru" dedim, "Nasılsa topallayan da yol alıyor koşan da." Ama kaç yıldır şampiyonluk özlemiyle lige başlayan bir takımın diğerlerine benzememesi gerektiğini söylemeye gerek duymadım. Çünkü
En kötü döneminde bile şampiyonluk yarışının içinde durmayı geleneksel hale getiren Galatasaray'a baktım da Rizespor maçından sonra belki yeni başlıyordu yolculuğa. Bir takım sahada kazanacak gücü sergilediği zaman ne uzatma dakikalarından şikayet etmeye gerek kalıyor ne topu taca atmaya.
Trabzonspor toparlanıyor. Abdullah Avcı'dan sonra futbolcuların ayaklarına kan geldi ve kazanma duygusunun emri geldi bilinçaltına. Yürüyüşe geçen Trabzonspor'a alt katlar yakışmıyordu zaten.
Beşiktaş'ın verdiği mücadelenin farklı bir yanı var. "Heyelan" beklenirken heyecanlı bir yolculuğa çıkmak gibi. Yönetimin harabeye çevirdiği bir takımdan şampiyonluğa oynayan bir takım yaratmak mucizenin öbür adı.
Alanyaspor'un da hakkını verelim. Geçen sezonun kadrosundan o kadar futbolcu gitti ama kaya gibi takım duruşu sürüyor. Alanyasporlu Efecan'ın verdiği mücadeleye duyduğum saygının zerresini Ozan Tufan'a duymuyorum.
Efecan siyah beyaz yılların yürekli emekçilerini hatırlatıyor. Ya da reklamı yapılmayan gerçek starlar gibi. Taşlı topraklı bir sahaya da sürseniz duruşundan prim vermez. Rakibin her dokunuşunda "hakemi taklaya getirmeyi" amaçlayan Ozan Tufan'ı "bulduğu zeminde kaydırak oynayan" mızıkçı çocuklara benzetiyorum. Efecan'a verilmeyen değer Ozan Tufan gibilerine verildiği içindir ki daha kaybedecek çok şeyimiz var.
Birileri için film platosu olabilir ama bizler için futbol hala eski zaman insanlarının paltosudur. O palto kaz tüyü montları tanımaz çünkü altında ceket vardır ve maça bile kravatla giden zarafet vardır. "Sen hala orada mısın?" diye seslenirler bizim gibilere. "Evet" deriz, "oradayız Mithatpaşa Stadyumu'nun tribünlerinde." O yüzden küfürbazları da sevmeyiz artistleri de.