Haydarabad Nizamlığı nerededir?
Bâbürlüler'e bağlı bir eyalet iken (Dekken Sûbedarlığı) 1713-1724 yılları arasında vali olan Nizâmülmülk Âsafcâh Kamerüddin Çîn Kılıç Han'ın bağımsızlığını ilân etmesiyle ortaya çıkmıştır. Hânedanın kurucusu Nizâmülmülk aslen Semerkant'tan Buhara'ya, oradan da Hindistan'a göç etmiş bir ailenin çocuğu olup 1671'de doğdu. Babası Şehâbeddin Han (Gāziddin Fîrûz Ceng) Bâbürlü hânedanına büyük hizmetlerde bulunmuştu. Nizâmülmülk de kısa sürede Sultan Evrengzîb'in gözüne girdi ve kendisine Kılıç Han unvanı verildi. Evrengzîb'den sonra dağılmaya yüz tutan Bâbürlü Devleti'nin en kabiliyetli devlet adamlarından biri olarak dikkat çeken Kamerüddin Çîn Kılıç Han, Maratalar'la yapılan savaşlardaki başarıları sebebiyle Sultan Ferruhsiyer tarafından tevcih edilen Nizâmülmülk unvanıyla tanındı, daha sonra Nâsırüddin Muhammed Şah da onu Delhi'ye çağırarak Âsafcâh unvanını verdi ve Dekken valiliği uhdesinde kalmak üzere vezirlik makamına getirdi (13 Şubat 1722). Vezirlikte bulunduğu bir buçuk yıl içerisinde imparatorluğun geleceğini parlak görmeyen ve Sultan Nâsırüddin Muhammed Şah ile anlaşamayan Nizâmülmülk dikkatini Dekken işlerinde yoğunlaştırdı; bu arada Mâlvâ ve Gucerât toprakları üzerinde ağırlıklarını hissettirerek bölgede tehdit unsuru haline gelen Maratalar'ı sindirdi. Bu gelişmelerden endişelenen Muhammed Şah onu Eved (Oudh, Avadh) eyaletine tayin etti; ancak Nizâmülmülk bu görevi kabul etmeyerek Dekken'e doğru yola çıktı. Bu sırada Dekken valiliğine tayin edilmiş olan Mübâriz Han'ın kendisini durdurmak istemesi üzerine çıkan savaşta kesin bir zafer kazandı ve fiilen bağımsızlığını ilân etti (11 Ekim 1724); bir süre sonra da Muhammed Şah'a gelişmelerden dolayı üzüntü duyduğunu bildiren bir mektup yazarak bağlılığını bildirdi. Bâbürlü sultanı mecburen bu oldubittiyi kabullenerek onu Âsafcâh unvanıyla tekrar Dekken valiliğine tayin ettiğini açıkladı (Haziran 1725). Ancak artık bu tayinin gerçekte bir önemi kalmamış ve bölgede Hindistan tarihinin dönüm noktalarından biri olan ve Haydarâbâd Nizamlığı olarak anılan Âsafcâhî hânedanı devri başlamıştı.
Nizâmülmülk Âsafcâh bundan sonra Haydarâbâd'ı kendisine merkez yaptı ve çevrede yavaş yavaş hâkimiyetini güçlendirmeye çalıştı. Önce Maratalar'a karşı tedbir almak istediyse de pek başarılı olamadı ve 1731'de bir antlaşma imzalayarak onların bölgedeki varlıklarını ve Haydarâbâd dışındaki yerlerde vergi toplama isteklerini kabul etmek zorunda kaldı. Ömrü boyunca Maratalar'la gergin bir ilişki içerisinde bulunan Nizâmülmülk Âsafcâh, hayatının son anlarında onlara dikkat edilmesini ve gereksiz düşmanlıklardan uzak durulmasını istemişti.
Nizâmülmülk Âsafcâh'ın ölümünden (21 Mayıs 1748) sonra oğulları Gâziddin, Nâsır Ceng Mîr Ahmed, Salâbet Ceng ve Nizam Ali ile torunu Muzaffer Ceng arasında başlayan saltanat mücadelesi sebebiyle ülkede bir müddet kargaşa yaşandı. Bu dönemde sırasıyla Nâsır Ceng Mîr Ahmed (1748-1750), Muzaffer Ceng (1750-1751'de iki ay) ve Salâbet Ceng (1751-1762) hüküm sürdüler. Bunlardan Salâbet Ceng bir taraftan Maratalar'ın saldırılarına, bir taraftan da bölgeye gelen Fransızlar'ın baskılarına mâruz kaldı; Temmuz 1762'de de Fransız desteğiyle varlığını devam ettirmeye çalışırken küçük kardeşi Nizam Ali tarafından tahttan indirildi.
Nizam Ali'nin kırk bir yıl süren saltanatı Haydarâbâd'a huzur ve istikrarın geri geldiği dönem oldu. Önce Maratalar'la anlaşma sağlandı; arkasından da Hindistan'da gittikçe güçlenmeye başlayan İngilizler'in yardımıyla onların gelmesinden sonra etkileri azalan Fransızlar bölgeden uzaklaştırıldı (1764). Ancak Nizam Ali, daha önce Bâbürlüler tarafından İngilizler'e verilen Haydarâbâd'ın kuzey bölgelerindeki toprakları geri almak isteyince aralarındaki ilişkilerde gerginlik doğdu. 1766'da imzalanan antlaşma ile bu topraklar, gerektiğinde verilecek askerî destek ve her yıl yapılacak malî yardım karşılığında İngilizler'e bırakıldı. 1768'de yenilenen antlaşmaya Karnataka nevvâbı da dahil edildi. 1790'da Güney Hindistan'da gittikçe genişleyen İngiliz hâkimiyetine (İngiliz Doğu Hindistan Şirketi) direnen Meysûr Sultanı Tipû ile İngilizler arasında savaş çıkınca aynı antlaşma tekrarlanarak Tipû'ya karşı ortak cephe alındı ve topraklarının yarısı ele geçirilerek üç müttefik arasında paylaşıldı. 1798'de varılan yeni bir mutabakatla İngiltere nizamın emrine 6000 asker ve silâh verdi. Bir yıl sonra Sultan Tipû ile İngilizler arasında yeniden savaş çıkınca Nizam Ali'nin desteğiyle kendisi de savaş alanında öldürülen Tipû'nun ordusu yok edildi ve topraklarının tamamı bu defa Karnataka nevvâbı ittifaka dahil olmadığı için nizam ile İngilizler arasında bölüşüldü. 1802'de imzalanan yeni bir antlaşma ile İngilizler'e ticarî imtiyazlar tanındı; buna karşılık alınan askerî yardımların miktarı arttırıldı. Arkasından 1792 ve 1799 antlaşmalarıyla nizamlığın hükümranlığında kalan bir kısım topraklar da İngilizler'e verildi ve bu şekilde devlet fiilen İngilizler'in himayesi altına girmiş oldu. Nitekim aynı yıl Maratalar'ın işgaline uğrayan bazı yerler General Wellesley kumandasındaki İngiliz ordusu tarafından kurtarılmıştır.
Nizam Ali'nin ölümünden (1802) sonra yerine oğlu İskender Câh geçti. Ancak onun döneminde tekrar karışıklıklar yaşandı ve daha önce imzalanmış antlaşmaların askerî hükümlerini yerine getirmekte zorlanılması üzerine İngilizler ordunun teşkil ve tâlim işlerini doğrudan kendileri üstlendiler. 1829'da tahta İskender Câh'ın oğlu Nâsırüddevle geçti ve yirmi sekiz yıl süren saltanatı döneminde İngilizler'in etkinliği artarak devam etti. Nâsırüddevle, 1853'te, nizamlık tarihinde büyük önem taşıyan idarî reformları gerçekleştirecek olan Sâlâr Ceng'i başvezirliğe getirdi. Nâsırüddevle, Hindistan'da İngilizler'e karşı yürütülen geniş çaplı direniş hareketlerinin 1857'de büyük bir ayaklanmaya dönüştüğü sırada vefat edince yerine büyük oğlu Efdalüddevle geçti. Yeni nizamın takınacağı tavrın bilinmemesi İngilizler'i tedirgin ediyordu; zira onun isyanı desteklemesi bütün Güney Hindistan'ı etkileyebilirdi. Ancak Başvezir Sâlâr Ceng'in gayretleriyle Efdalüddevle tarafsız kaldı. Ayaklanmayı kısa sürede bastıran ve katılanları şiddetle cezalandıran İngilizler nizama karşı olumlu davrandılar ve yeni bir antlaşma ile borçlarını sildiler. Bu sırada ülke içinde etkinliğini iyice arttıran Sâlâr Ceng idarî sistemde köklü reformlara gitti. Nizamlık beş bölge ve on yedi vilâyete ayrılarak buralara maaşlı görevliler tayin edildi ve mahallî yöneticilerin büyük kısmı değiştirildi. Aynı zamanda belediye, sağlık, eğitim ve polis teşkilâtlarında yeni düzenlemeler yapılarak bunların daha fonksiyonel çalışmaları hedeflendi. Bu faaliyetler devam ederken Efdalüddevle 27 Şubat 1869'da öldü; yerine bıraktığı veliaht Mîr Mahbûb Ali Han ise henüz üç yaşında bir çocuktu. Devletin ileri gelenleri, Mahbûb Ali Han büyüyünceye kadar Başvezir Sâlâr Ceng ve Emîr-i Kebîr Bahadır'ı ona nâib olarak seçtiler. Böylece Sâlâr Ceng başlattığı reformları uygulayabilmek için daha fazla güç ve imkâna kavuştu, bu durum 1883'te vefatına kadar sürdü. 1884'te Mîr Mahbûb Ali Han İngilizler'in desteğiyle fiilen idareyi eline aldı.
Nizam Mahbûb Ali Han 1911'de ölünce yerine Osman Ali Han Bahadır Fetih Ceng geçti; arkasından da I. Dünya Savaşı patlak verdi. Mevcut şartların zorlamasıyla yeni nizam savaş sırasında ve sonrasında İngilizler'e bağlı kaldı. Ancak halkın tepkisi farklı idi; özellikle Hindistan Hilâfet Hareketi sebebiyle pek çok olay yaşandı ve sivil direnişler meydana geldi. Nizamın savaş sonrası bağımsızlık isteği İngilizler'ce kabul edilmedi (1926). Hindistan'ın sömürgelikten kurtuluşuna giden yolda birçok bölgede görülen gerginlik, Hindu-müslüman çatışmaları ve İngilizler'e karşı girişilen eylemler Haydarâbâd Nizamlığı'nda da yaşandı. 1947'de İngilizler'in ülkeyi terketmeleri ve Hindistan ile Pakistan'ın ayrılması sırasında Haydarâbâd nizamının tekrarladığı müstakil bir devlet olma isteği yine kabul görmedi. Bunun üzerine Pakistan'a katılma konusu gündeme getirildi; ancak Hindistan bunu reddederek ülkeye girdi ve dünyaya Haydarâbâd'ın Hindistan topraklarının bir parçası olduğunu duyurdu (13 Eylül 1948). Bu tarihten sonra Haydarâbâd Nizamlığı varlığını ismen devam ettirdi. Haydarâbâd'ın işgali Hindistan ile Pakistan arasında uzun süre ciddi bir mesele olarak kaldı ve Pakistan Haydarâbâd üzerinde hak talebinde bulunmaya devam etti. Hindistan hükümetinin 1956'da yaptığı yeni bir düzenleme ile Haydarâbâd Nizamlığı'nın toprakları bölgedeki eyaletler arasında dil esasına göre paylaştırıldı ve Haydarâbâd şehri Andra Pradeş eyaletinin merkezi haline getirildi.
Zaman içerisinde Haydarâbâd nizamlarının isteği üzerine Osmanlı sultanları ile irtibat kurulmuş ve bazan mektup ve hediye teâtisinde bulunulmuştur. Bu çerçevede ilk adım, 1744'te İran şahının Hindistan'ı ele geçirme planlarına karşı koymak için Osmanlı-Hindistan ilişkilerini geliştirmek amacıyla Bâbürlü Sultanı Muhammed Şah ile birlikte Nizâmülmülk Âsafcâh tarafından atıldı ve I. Mahmud'a bir mektup gönderildi. Seyyid Atâullah Efendi adında bir elçinin götürdüğü daha çok diplomatik nezaket ifadeleri taşıyan bu mektuba aynı şekilde cevap verildi. Nizâmülmülk 1748'de I. Mahmud'a iki mektup daha yolladı. İlk mektupta Osmanlı Devleti'nin İran'a karşı üstünlüğünden duyulan memnuniyet dile getiriliyor ve Osmanlı sultanının tavsiyeleri doğrultusunda Bâbürlü sultanına karşı itaatsizlik yapılmayacağı ifade ediliyordu. Bu bilgilerden, Osmanlılar'ın onun Bâbürlüler'e karşı takındığı tavırdan haberdar oldukları anlaşılmaktadır. Nizâmülmülk, stratejik önem taşıyan ikinci mektubunda ise Osmanlılar'ı İran'ı işgal etmeye çağırmaktadır. Ona göre böylece bölgedeki Şiî varlığı son bulacak ve yerine şeriatın savunucusu Osmanlılar sayesinde Sünnî İslâm gelecektir. Osmanlılar'ın bu teklifleri nasıl değerlendirdikleri hususu fazla bilinmemektedir. Bununla birlikte ilişkiler devam etmiş ve Nizâmülmülk'ün oğlu Nâsır Ceng de I. Mahmud'a bir mektup göndermiştir. Osmanlı sultanını Resûlullah'ın halifesi olarak selâmlayan bu mektupta, dünya müslümanlarının hâmisi sıfatıyla halifenin kâfirlere karşı cihad etmesinin gerekliliği belirtilmektedir. XIX. yüzyılın ikinci yarısında da yine Hindistan'daki genel eğilime paralel biçimde Haydarâbâd Nizamlığı'nın Osmanlılar'a karşı derin bir ilgi duyduğu görülür. Osmanlı Devleti'nin karşılaştığı sıkıntılar sırasında sık sık İngilizler'e başvurularak Bâbıâli'ye destek olmaları istenmiş, aksi halde müslümanların İngiltere'den soğuyacakları vurgulanmıştır. Bu ilgi 3 Mart 1924'te hilâfetin ilgasına kadar devam etti. Son halife Abdülmecid Efendi yurt dışına sürgün edildikten sonra maddî sıkıntıya düşünce Haydarâbâd Nizamı Osman Ali Han kendisine ayda 300 paund maaş bağladı; daha sonra da kızı Dürrüşehvar'ı büyük oğlu Hidâyet A'zam Câh'a, Şehzade Selâhaddin Efendi'nin kızı Nilüfer Sultan'ı da küçük oğlu Şücâüddin Muazzam Câh'a aldı.
Haydarâbâd Nizamlığı, müslümanların azınlıkta bulunduğu Güney Hindistan'da 200 yılı aşkın bir süre varlığını devam ettirebilmiş bir İslâm devletidir. Nizamlar, genellikle politikalarını içinde bulundukları şartlara göre belirledikleri için başarılı olmuşlardır. Devletin kurucusu Nizâmülmülk Âsafcâh siyasî zekâ ve büyük müsamaha sahibi idi; idarî sistemde ehliyet ve şahsî yeteneklere saygı duyar, liyakatli Hindular'ı da çekinmeden istihdam ederdi. Ondan sonra gelen nizamlar da özellikle eğitim ve kültüre önem vermişler, Urdu dilinin gelişmesine çalışmışlardır. 1918'de el-Câmiatü'l-Osmâniyye'nin kurulmasından sonra Urduca ülkede hem resmî dil hem de eğitim dili olmuştur.
HAYDARÂBÂD NİZAMLARI |
Nizâmülmülk Âsafcâh |
1724 |
Nâsır Ceng |
1748 |
Muzaffer Ceng |
1750 |
Salâbet Ceng |
1751 |
Nizam Ali |
1762 |
İskender Câh |
1802 |
Nâsırüddevle |
1829 |
Efdalüddevle |
1857 |
Mîr Mahbûb Ali Han |
1869 |
Osman Ali Han |
19 |
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi