Fetihname nedir?

Ortaçağ İslâm dünyasında hükümdarlar, ülke içinde ve dışında otoritelerini ve güçlerini göstermek için süslü ifadelerle yazılmış mektup ve fermanlar göndererek kazandıkları zaferleri bildirme ihtiyacı duyarlardı. Genellikle sefâret heyetleri vasıtasıyla ve ganimet olarak alınmış hediyelerle (Uzunçarşılı, Medhal, s. 70), bazan da savaşta öldürülenlerin başları ve alınan esirlerle birlikte gönderilen bu mektuplar dost devletler için bir müjde, düşman devletlere karşı ise bir tehdit mahiyetinde idi. Bundan dolayı fetihnâmeler bazan "zafernâme", "beşâretnâme", bazan da "tehditnâme" diye anılmıştır. XV. yüzyıl Türk kaynaklarında müjdeli mektuplara "muştuluk" da denilmiştir (Yinanç, s. 19).

Fetih mektubu yazma geleneği ilk İslâm devletlerinde başlamış ve Türk-İslâm devletlerinde devam etmiştir. Abbâsî Halifesi Mu'tasım-Billâh müslüman hükümdarlara zafernâmeler göndererek Bâbek'in yakalanıp idam edildiğini bildirmiştir (Kalkaşendî, VI, 387). Gazneliler'de kazanılan bir zafer, devlete tâbi yarı bağımsız hükümdarlara mektupla haber verildiği gibi Abbâsî halifelerine ve diğer civar devletlere de fetihnâmeler yazılarak bildirilirdi. Büyük Selçuklular'da ve bu devlete halef olan Hârizmşahlar, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar, Timurlular ve Safevîler'de de bu geleneğin sürdüğü anlaşılmaktadır (Köprülü, s. 184-185). Sultan Alparslan'ın Ani'nin fethi münasebetiyle gönderdiği fetihnâme Bağdat'ta beytünnevbede yapılan bir merasimde okunmuştur (Ramazan 456 / Ağustos 1064). Yine Sultan Alparslan'ın Buhara'nın fethi dolayısıyla gönderdiği fetihnâmenin "Türk ve Tacik herkese" duyurulması emredilmekte ve bu şekilde halkın devlete hizmet ve bağlılığının artacağı söylenmektedir (Bağdâdî, s. 125). Hârizmşah Atsız da Cend'in fethedilmesi münasebetiyle (Rebîülâhir 540 / Ekim 1145) Reşîdüddin Vatvât'ın yazdığı fetihnâmeyi her tarafa göndermiştir (a.g.e., s. 131). Selçuklu sultanlarının fetihnâmeleri devletin resmî dili olan Farsça ile yazılırdı. I. İzzeddin Keykâvus Antalya'nın ikinci defa fethi (612/1216), I. Alâeddin Keykubad da Yassıçimen'de Celâleddin Hârizmşah'a galip gelmesi ve Erzurum'u fethi (627/1230) münasebetiyle civar hükümdarlara Farsça fetihnâmeler göndermişlerdir (İbn Bîbî, s. 146; Turan, s. 81, 106). Memlük Sultanlığı'nda da bu gelenek mevcut olup o devir inşâ kitaplarında bu konuda bilgiler ve örnekler bulunmaktadır. Osmanlı Devleti'nde ise fetihler, büyük zaferler, özellikle hıristiyan dünyasına karşı kazanılan başarılar "nâme-i hümâyun" kategorisinde değerlendirilebilecek fetihnâmelerle İslâm devletlerinin hükümdarlarına bildirilmekteydi. Osmanlılar'da yabancı devlet hükümdarlarına gidecek fetihnâmeler o ülkenin diliyle ve genellikle Türkçe, Arapça, Farsça olarak yazılırdı. Fâtih Sultan Mehmed Otlukbeli zaferinin ardından Doğu Anadolu halkına Uygur harfleriyle yazılmış bir fetihnâme göndermiş ve o tarihlerde Akkoyunlular'ın kullandığı terimleri kullanmıştır (Arat, VI [1936-39], s. 285 vd.). Ülke içinde ise Türkçe olarak İstanbul'da vezîriâzama vekâlet eden idarecilere (kāim-makām), beylerbeyi ve kadı gibi bazı taşra yöneticilerine zaferi halka duyurmak üzere gönderilirdi.

Mukaddime sayılabilecek baş kısmı gönderildiği yerin durumuna uygun âyet, hadis ve kelâmıkibarlarla süslenen ve Osmanlı diplomatiğinin mühim belgelerinden olan nâme-i hümâyun grubu belgeleri içinde yer alan fetihnâmelerin özel yazılış şekilleri vardı. Osmanlı padişahlarına ait fetihnâmeler genellikle Allah'a hamd, Hz. Peygamber'e salât, padişah için tebaanın işlerinin düzenlenmesi ve zulmün önlenmesinin gereği, düşmanın ne sebeple cezalandırıldığı, padişahın hareketi, askerin çokluğu, düşmanın durumu ve cesaretinin anlatılması, Allah'ın padişaha yardımı, düşmanın yenilmesi, Allah'a şükür, düşman ülkesinin zaptının anlatılması, hükümdarlara zafer haberinin gönderilmesi, fetihnâmenin kiminle gönderildiği ve padişahın Allah'a duası gibi on beş esasa dikkat edilerek yazılmaktaydı (Uzunçarşılı, Saray Teşkilâtı, s. 288). Fetihnâmelerde mutantan bir ifade kullanılır, ülke zaptında padişahın kudretini göstermek için düşman askerinin fazlalığından bahsedilir ve olaylar genellikle uzun uzadıya anlatılırdı. Düşmanlara gönderilen tehditnâmelerde ise ağır ve küçültücü ifadeler yer alırdı (Feridun Bey, I, 451-453).

Fetihnâmeler başta nişancı olmak üzere resmî görevliler tarafından yazıldığı gibi bazan özel kişiler eliyle de kaleme alınabilirdi. I. Alâeddin Keykubad'ın fetihnâmelerinden birini Tuğraî Şemseddin Muhammed İsfahânî kaleme almıştır. Ankara galibiyetinin ardından Timur'un, torunu Ömer Bahadır'a gönderdiği fetihnâmeyi ise Molla Şemseddin yazmıştı (Aka, XI/15, s. 22). İstanbul'un fethini Memlük sultanına bildiren Arapça fetihnâmeyi Kazasker Molla Gürânî (Yinanç, s. 18-20; ayrıca bk. Ateş, IV/7, s. 11 vd.), Mısır'ın ilhakından sonra Yavuz Sultan Selim'in Şirvanşah'a yolladığı fetihnâmeyi İdrîs-i Bitlisî, 1538'de kesin olarak Osmanlı Devleti'ne bağlanan Boğdan'ın fethi münasebetiyle Amasya sancak beyi ve kadısına gönderilen fetihnâmeyi de Matrakçı Nasuh'un kaleme aldığı bilinmektedir (Decei, s. 113).

Fetihnâmeler, ilgili oldukları savaşın bir tarihçesini ihtiva ettiklerinden ve zaferin hemen ardından kaleme alındıklarından aynı zamanda değerli birer tarihî kaynak niteliği taşırlar. Ancak sübjektif değerlendirmelerle yazılmış oldukları için burada verilen bilgilerin dikkatle ve diğer kaynaklarla karşılaştırılarak kullanılması gerekmektedir (Lewis, s. 192). Başta Feridun Bey'in eseri olmak üzere münşeat mecmualarında bu resmî fetih mektuplarının pek çok sûreti bulunmaktadır.

Edebiyat tarihiyle ilgili kitaplarda ise fetihnâme ayrı bir edebî tür olarak bir seferin başlangıcından sonuna kadar geçen olayları, bir şehrin, kalenin alınışı veya bir savaşın kazanılmasını konu edinen eserler şeklinde ele alınmaktadır. Ancak bu tür eserler doğrudan doğruya tarihin bir parçasıdır ve bunları gazavatnâme, zafernâme, sefernâme, hatta "Selimnâme" ve "Süleymannâme" adlarıyla anılan eserlerden hem konu hem de üslûp bakımından ayırt etmek mümkün değildir. Umumi tarihlerin dışında pek çok türü görülen bu tarz eserlerin başlıkları da böyle bir tasnif yapmayı zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla bunları adlarından hareketle ayrı birer tür olarak gösterilmesi karışıklıklara yol açmaktadır. Aslında fetihnâme, doğrudan doğruya resmî bir hüviyeti olan, nâme-i hümâyunlarla fermanların edebî bir türü gibi ele alınmalıdır.

Türk edebiyatında XV. yüzyıldan itibaren doğrudan doğruya müelliflerince "fetihnâme" olarak adlandırılan manzum ve mensur eserler arasında şunlar zikredilebilir: 1. Fetihnâme-i Sultan Mehmed. Kıvâmî tarafından 1490 yılında kaleme alınarak II. Bayezid'e takdim edilmiştir. Yirmi sekiz bölümden meydana gelen eserin yirmi beş bölümü Fâtih Sultan Mehmed'in, üç bölümü de II. Bayezid'in fetihlerine ayrılmıştır. Yer yer mensur kısımların da bulunduğu eser mesnevi tarzında ve aruzun "mefâîlün mefâîlün feûlün" kalıbında yazılmıştır. Tek nüshası Bibliothèque Nationale'de bulunan eseri (MS, Or. nr. 1975) Franz Babinger tıpkıbasım olarak yayımlamıştır (İstanbul 1955). 2. Fetihnâme-i İnebahtı ve Modon. İnebahtı ve Modon seferlerine katılan II. Bayezid devri şairlerinden Sinoplu Safâyî tarafından manzum olarak kaleme alınmıştır. Yaklaşık 3900 beyitten meydana gelen eser mesnevi tarzında olup aruzun "fâilâtün fâilâtün fâilün" kalıbıyla yazılmıştır. Bilinen tek nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'ndedir (Revan Köşkü, nr. 1271). 3. Fetihnâme-i Diyâr-ı Arab. Yavuz Sultan Selim devrinde hayatta bulunan, kendisinden Silâhşor olarak bahseden müellif bizzat katıldığı Mısır seferi hakkında değerli bilgiler vermektedir. Yarıya yakın kısmı manzum, geri kalanı mensur olan eserin tek nüshası Nuruosmaniye Kütüphanesi'nde (nr. 4087) bulunmaktadır. Kitap Selâhattin Tansel tarafından yayımlanmıştır (TV, 1/2 [17], s. 294-320; 1/3 [18], s. 430-454). 4. Fetihnâme-i Belgrad. Eserin sonundaki beyitten Sa'yî mahlaslı bir şair tarafından kaleme alındığı anlaşılan bu fetihnâme Kanûnî Sultan Süleyman'a ithaf edilmiştir. Bilinen iki nüshası Adana İl Halk (nr. 791) ve Süleymaniye (Esad Efendi, nr. 2175/2) kütüphanelerinde bulunan eserin büyük kısmı manzumdur. 5. Fetihnâme-i Hayreddin Paşa. Barbaros Hayreddin Paşa'nın savaşlarını ve bilhassa Preveze zaferini anlatan, Murâdî tarafından mesnevi tarzında yazılmış bir eserdir (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1292). Ancak bu eserle Feth-i Kal'a-i Nova'nın (İÜ Ktp., TY, nr. 2475) Murâdî'nin Gazavât-ı Hayreddin Paşa adlı eserinin birer bölümü olduğu anlaşılmaktadır (bk. GAZAVÂT-ı HAYREDDİN PAŞA). 6. Fetihnâme-i Kal'a-i Cerbe. Nidâî'nin 967'de (1560) telif ettiği bu eser (British Museum, nr. 23.984) Piyâle Paşa tarafından yazdırılmıştır (DİA, VII, 392). 7. Fütûh-ı Yemen (Fetihnâme-i Yemen). Rumûzî'nin 977'de (1569-70) kaleme aldığı mesnevi tarzında 20.000 beyitlik bir fetihnâme olup eserde II. Selim zamanında Yemen'e gönderilen Sinan Paşa'nın fetihleri anlatılmaktadır. Kitap üzerinde Hulûsi Yavuz bir doktora tezi hazırlamıştır (Rumûzî'nin Târîh-i Feth-i Yemen'i ile Arşiv Vesikalarına Göre Sinan Paşa'nın Yemen'i Fethi ve XVI. Asırda Yemen'in Sosyal Yapısı, Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi, 1980; bu çalışmada eserin 18.000 beytinin tenkitli metni verilmiştir). Eserin minyatürlü bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde (TY, nr. 6045), otuz üç sayfalık bir özeti de Millet Kütüphanesi'ndedir (Ali Emîrî, nr. 1311). 8. Fetihnâme. Sipâhîzâde Ahmed tarafından yazılan bu eserde, Sultan İbrâhim'in 1054'te (1644) Venedikliler'e karşı başlattığı, yirmi iki yıl süren muharebenin sonuçları hakkında bilgi verilmektedir (a.g.e., s. 118-119). 9. Fetihnâme-i Kamaniçe. Nâbî'nin yer yer manzum, yer yer mensur olarak telif ettiği bu fetihnâmede IV. Mehmed zamanındaki Kamaniçe Kalesi'nin fethine dair geniş bilgi verilmektedir. Eserin çeşitli yazma nüshaları bulunmaktadır (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 1466/2, Esad Efendi, nr. 2425/3, 3407/2; TSMK, Revan Köşkü, nr. 1309, Yeniler, nr. 730; Millet Ktp., Ali Emîrî, nr. 470; Nuruosmaniye Ktp., nr. 3307/3; ayrıca bk. Babinger, s. 262). 10. Fetihnâme-i Belgrad. Antalyalı Mustafa Münîf'in yazdığı eserde, I. Mahmud zamanında 1152'de (1739) sadrazam olan Hacı Mehmed Paşa'nın kazandığı Belgrad zaferi anlatılmaktadır (TCYK, s. 197-198). 11. Fetihnâme-i Belgrad. Koca Râgıb Paşa tarafından yer yer manzum olarak telif edilen eserde bir önceki fetihnâmede anlatılan konu işlenmektedir (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3442/2, 3655/2; İÜ Ktp., TY, nr. 2593; ayrıca bk. a.g.e., s. 231-232).

Bunlardan başka şu fetihnâmeler de zikre değer eserlerdir: Tâcîzâde Câfer Çelebi, Mahrûse-i İstanbul Fetihnâmesi (İstanbul 1331); Cizyedarzâde Bahâeddin Efendi, Fetihnâme-i Bahâeddin (TSMK, Hazine, nr. 1428); Edirneli Ali Efendi, Fetihnâme-i Mekke-i Mükerreme (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3797); Dârüssaâde Ağası Mehmed Ağa, Fetihnâme-i Gence (TSMK, Revan Köşkü, nr. 1296); Abdurrahman Hibrî Efendi, Târîh-i Feth-i Bağdâd (TCYK, s. 113); Nihâlî, Fethiyye-i Yemen (Fetihnâme-i Yemen) (telifi 982 [1574]; yazma nüshaları için bk. Babinger, s. 103); el-Hâc Mehmed Ârif Efendi, Fetihnâme-i Garrâbe-Târîh-i Ra'nâ (TSMK, Hazine, nr. 1438; Mısır'ın 1216'da [1801] Fransızlar'dan geri alınmasına dair); Mehmed Esad Efendi, Feth-i Kostantiniyye (II. Mahmud'un emriyle yazılmıştır; Süleymaniye Ktp., Hüsrev Paşa, nr. 439; ayrıca bk. Babinger, s. 387). Son dönemde Çanakkale zaferiyle ilgili olarak telif edilen pek çok mensur ve manzum eser de bir bakıma fetihnâme sayılabilir (DİA, VIII, 208-209).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA