Daha sonra dış hizmete çıktı ve pandorların (pandol: kır bekçisi veya derbend muhafızı) âmiri (pandorbaşı) oldu. II. Mustafa zamanında bu görevle Mısır'a gönderildi; ancak gemiyle Sayda'dan Dimyat'a giderken İspanyol korsanları tarafından esir alındı ve yaralı halde Malta'ya götürüldü. Saray görevlilerinden olduğu anlaşılınca liman reisi Vincent Arnaud tarafından 600 veya 1000 Venedik altını fidye verilerek kurtarıldı. Bu arada aldığı yaralar yüzünden topal kaldı ve artık bu lakapla (bazan da A'rec veya Leng) anıldı. Arnaud'nun sağladığı bir Fransız gemisiyle Dimyat üzerinden Kahire'ye geldi ve fidye tutarını fazlasıyla göndererek Arnaud'ya olan borcunu ödedi.
Kahire'de görevini tamamlayıp İstanbul'a döndü ve kapıcıbaşılık pâyesiyle 1711 Prut seferine katıldı. Ardından kendi isteğiyle Arnavutluk-Tesalya'daki karakolları bekleyen martolosları ıslah için martolosbaşılığa getirildi. 1714-1715 Osmanlı-Venedik savaşları sırasında önemli hizmetlerde bulundu. Anabolu civarında düşman kuvvetlerini bozguna uğratınca Sadrazam Damad Ali Paşa tarafından taltif edildi (Haziran 1715). Ayrıca Korent Kalesi'ne yapılan hücum esnasında başarılı hizmetlerini sürdürdü. 1716'da Tırhala sancak beyliğine getirildi. Bu sırada kendisinden 5000 yerli kulu yaya sekbanla Korfu seferine katılması istendi. Oraya giden yolları temizleme ve askerin iâşesini temin etme görevi de kendisine verildi. Ancak Varadin bozgunu ve Ali Paşa'nın şehâdet haberi gelince adanın muhasarasından vazgeçildi. Bu sırada Kaptanıderyâ Canım Hoca Mehmed Paşa ve Diyarbekir Beylerbeyi Serasker Kara Mustafa Paşa ile anlaşmazlığa düştü. Görevinden alınan Topal Osman Paşa, çok geçmeden vezirlik rütbesiyle Mora Muhafızı Abdullah Paşa'nın yardımcılığına gönderildi. Mora'daki Rumlar'ın isyanını bastırınca Ocak 1717'de beylerbeyi rütbesiyle Mora seraskeri oldu. Venedikliler'in Korent Boğazı ağzındaki Mora kastellerine yaptıkları deniz baskınını önledi. Bu esnada altı Venedik firkatesi batmış, 200 esirle dokuz firkate ele geçirilmişti. Mayıs 1717 sonlarında Preveze ve Dupniçe bölgelerini yönetmekle görevlendirildi. 22 Ekim 1719 tarihinde İnebahtı ve ardından Narda muhafızlığına getirildi. Şubat 1720'de Bosna valiliğine, ertesi yıl Rumeli beylerbeyiliğiyle Niş muhafızlığına tayin edildi. Uzun süre bu görevde kaldı, ancak hakkındaki bazı şikâyetler üzerine 24 Ağustos 1727'de tekrar Bosna valiliğine gönderildi. 28 Kasım 1728'de Niğbolu sancağı ile Vidin muhafızı oldu. 1729'da tekrar Rumeli ve Bosna beylerbeyiliklerinde bulundu. Niş'te yıllar önce kendisini esaretten kurtaran Vincent Arnaud ile oğlunu kabul etti ve onlara zengin hediyeler verdi, ayrıca Fransız tâcirlere büyük ayrıcalıklar sağladı. İstanbul'da çıkan Patrona İsyanı ile gerçekleşen saltanat değişikliği esnasında Bosna valisiydi. Patrona ve yakınlarının ortadan kaldırılmasından sonra Rumeli taraflarına kaçan âsilerin te'dibiyle görevlendirilince Arnavutluk'ta köy köy dolaşarak pek çok eşkıyayı ortadan kaldırdı. 1731'de üçüncü defa Rumeli beylerbeyi oldu. Aynı yılın eylülünde Dârüssaâde Ağası Hacı Beşir Ağa'dan aldığı gizli mektupta sadrazamlığa getirileceğini öğrendi. Çok geçmeden Selânik-Siroz arasında eşkıya teftişini sürdürürken mîrâhûr-ı evvel Mustafa Ağa'dan sadâret mührünü aldı (8 Rebîülevvel 1144/10 Eylül 1731).
Dâvud Paşa sahrasında Çırpıcıçayırı'nda büyük bir ziyafetle, başta sadâret kaymakamı ile şeyhülislâm olmak üzere yüksek rütbeli devlet ricâlinin merasimle karşıladığı Osman Paşa daha sonra I. Mahmud tarafından kabul edildi. Altı ay kadar süren sadrazamlığı esnasında asayişi temin etmek için çalıştı. İstanbul'da sık sık isyan çıkaran zorbaları ve uygunsuz kadınları cezalandırdı. Piyasayı sıkı bir denetim altına aldı ve pahalılığı önlemeye gayret etti. Dış politikada Fransız yanlısı bir siyaset izledi. Uzunca bir süreden beri Bosna'da ve Gümülcine'de iltica için bekleyen Fransız asıllı Comte de Bonneval'i (Humbaracı Ahmed Paşa) İstanbul'a getirterek Humbaracı Ocağı'nı ıslah etmekle görevlendirdi. Ayrıca Fransa elçisi aracılığıyla Vincent Arnaud'yu İstanbul'a davet etti. O da Malta zindanlarından on iki Türk'ü kurtarıp oğluyla birlikte İstanbul'a geldi. Devam etmekte olan Osmanlı-İran savaşları bu dönemde başarılı bir safhaya girmişti. 15 Eylül 1731'de Korıcan ovasında Şah Tahmasb'ı yenen Bağdat Valisi Ahmed Paşa, Hemedan'ı geri almayı başarmış, ardından Rûmiye (Urmiye) ve Tebriz kalelerinin zaptedildiği haberi gelmişti. Bu gelişmeler üzerine, o sırada İran'la Irak cephesi seraskeri Ahmed Paşa arasında yapılan anlaşmadan Hacı Beşir Ağa'nın da telkiniyle vazgeçilerek seferlerin devamını isteyen I. Mahmud yaşlılık ve hastalığını öne süren Osman Paşa'yı görevden almak zorunda kaldı (15 Ramazan 1144/12 Mart 1732). Diğer bir rivayete göre ise azledilmesinde bir süre önce görevden uzaklaştırdığı kethüdâsı Çavuşbaşı Süleyman Ağa'nın yolsuzlukları etkili olmuştur.
Osmanlı-İran ilişkilerinin bozulması üzerine önce Tebriz, ardından Trabzon ve kısa süreliğine Tiflis muhafızlıklarına getirilen Osman Paşa daha sonra Erzurum valiliğine tayin edildi. Burada iken Tahmasb Kuluhan Nâdir Ali üzerine yapılacak sefer için Van'a top ve asker nakli hizmetlerinde bulundu. Ardından Anadolu beylerbeyi olarak Musul seraskerliğine atandı. O sırada Nâdir Han Bağdat'ı kuşatmakla meşguldü. Merkezden aldığı emirle kışın şiddetine rağmen Erzurum'dan Diyarbekir'e gelen Osman Paşa, bütün Anadolu ve Karaman eyaletleri askerleriyle Arap ve Kürt aşiretlerinden oluşan 100.000, diğer bir rivayete göre ise 200.000 civarında kuvvetle Musul'a ve oradan güneye hareket etti (1733). Sâmerrâ civarında Dücum denilen yerde Nâdir Ali Han'ın kuvvetleriyle karşı karşıya gelen Osmanlı kuvvetleri kesin bir galibiyet elde etti ve Nâdir yaralı şekilde kaçmayı başardı (19 Temmuz 1733). Böylece yedi aydır devam eden Bağdat kuşatması sona ermiş oldu. Daha sonra Bağdat'a giren Osman Paşa savaşın safahatını bir kāime ile merkeze bildirdi (Subhî Târihi, s. 208-209). I. Mahmud tarafından değerli mücevherlerle süslü bir çelenk, murassa' bir kılıç, 7000 altın ve değerli kürklerle taltif edildi. Osman Paşa'nın emriyle maiyetindeki doktor Jean Nikodin tarafından Fransız elçisine yazılan 10 Ağustos 1733 tarihli mektupta savaşın ayrıntıları verilirken özellikle hastalığından dolayı Diyarbekir'den beri sedye ile taşınan Osman Paşa'nın askere para dağıttırdığı, iki defa bizzat savaşın içine dalarak askerlerini cesaretlendirdiği anlatılır (Hammer-Purgstal, VII, 169-170). Osman Paşa, zaten aylardır zor durumda kalan Bağdat halkına yük olmamak için orada fazla kalmadı ve kuvvetlerini sancaklara dağıttı. Bu arada Rakka Valisi Polad Ahmed Paşa'yı 25.000 kişilik bir kuvvetle Nâdir Şah'ı takiple görevlendirip Derne'ye gönderdi. Kendisi de Kerkük'te kışlağa çekildi. Osman Paşa'nın, hastalığını öne sürerek seraskerlikten ayrılma talebi padişah tarafından reddedildi. Kış dolayısıyla askerlerin önemli bir kısmını terhis etmişti. Bunu haber alan Nâdir Şah baharı beklemeden yeni bir saldırı başlattı. Musul cephesinde başarı sağlayamadıysa da Kerkük cephesinde önemli başarı kazandı (Kasım 1733). Savaş esnasında bir süredir şiddetli karın ağrısı çeken Topal Osman Paşa da hayatını kaybetti, naaşı Kerkük'te İmam Kāsım Camii içindeki türbeye defnedildi.
Osman Paşa kaynaklarda askerî ve idarî kabiliyeti üstün, mert, dürüst, faziletli, sözü etkili ve cömert biri olarak anılır. Bazı kataloglarda (Flügel, II, 290; Babinger, s. 316; Levend, s. 142) telifi Osman Paşa'ya izâfe edilen Gazavât-ı Cüyûş-ı Osmâniyye adlı eserin yukarıda sözü edilen Doktor Nikodin'in 1733 İran Savaşı'na dair ayrıntılı mektubu olması kuvvetle muhtemeldir. Topal Osman Paşa, Mora'da Argos ve Tripoliçe'de çarşı içinde bir cami ve mektep yaptırmış (1720), buna zengin gelir kaynakları tahsis etmiştir. Günümüzde bu eserlerden herhangi bir iz kalmamıştır. Tesalya'da 1726'da Rapsani yakınlarında Pineius nehri üzerinde bir köprü inşa ettirmiştir. Oğlu Râtib Ahmed Paşa çeşitli devlet hizmetlerinde bulunmuş ve 1744'te kaptan-ı deryâlığa yükselmiştir. Torunları arasından çok sayıda devlet adamı, müderris ile Nâşid ve Nâmık Kemal gibi sanatkâr ve şairler çıkmıştır.
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ