Ebû Hayyân et-Tevhîdî, 370 (981) yılının sonlarına doğru Rey'den Bağdat'a dönünce dostu Ebü'l-Vefâ el-Bûzcânî onu Büveyhî vezirlerinden İbn Sa'dân ile tanıştırmıştı. Bûzcânî, vezirin köşkünde geceleyin yapılan toplantılarda sohbete konu olan meseleleri kaleme almasını Tevhîdî'den istemiş, o da bu sohbetleri kırk başlık altında ve üç cilt halinde yazarak dostuna takdim etmiştir. İbnü'l-Kıftî ise kitabın yazılış sebebini şu olaya bağlamaktadır: IV. (X.) yüzyılın ikinci yarısında Bağdat mantık okulunun tanınmış hocalarından olan Ebû Süleyman es-Sicistânî cüzzamlı ve şaşı olduğu için halkın arasına giremez; evine kapanarak sadece talebeleriyle görüşür; bir yandan da devletin üst kademelerinde olup bitenlerden haberdar olmak ister. Bu konudaki bilgileri, devlet büyüklerinin meclisine katılan talebesi Tevhîdî kanalıyla elde eder. Dolayısıyla Tevhîdî, el-İmtâʿ ve'l-muʾânese'yi hocasını bilgilendirme amacıyla yazmıştır (İḫbârü'l-ʿulemâʾ, s. 283). Ancak bu bilgi doğru olamaz. Çünkü Tevhîdî giriş kısmında eserini dostu Bûzcânî'nin isteği üzerine kaleme aldığını söylemekte, ayrıca eserin birçok yerinde hocasının fikirlerine geniş yer vermektedir.
el-İmtâʿ ve'l-muʾânese'nin I. cildinde uzunca bir mukaddimeden sonra ilk geceki oturumun yer aldığı kısımda vezir, sohbet esnasında takip edilmesi gereken usulü hatırlatarak Tevhîdî'den sorulara çekinmeden cevap vermesini ister. Eş anlamlı bazı kelimeler arasında ne gibi farklar bulunduğu üzerinde sohbet devam eder. İkinci oturumun konusu o dönemin filozoflarıdır. Vezir, önce Tevhîdî'den hocası Ebû Süleyman es-Sicistânî'nin kendisi hakkındaki düşüncelerini, ardından dönemin filozoflarından İbn Zür'a, İbnü'l-Hammâr, İbnü's-Semh, Ebû Bekir el-Kümesî, İbn Miskeveyh, Nazîf er-Rûmî, Îsâ b. Ali ve Yahyâ b. Adî ile ilgili fikirlerini öğrenmek ister. Tevhîdî, bunların her birini ayrı ayrı değerlendirerek felsefe tarihi açısından çok değerli bilgiler verir. Üçüncü oturum, Tevhîdî'nin önde gelen bürokrat ve sanat adamları hakkında verdiği bilgilerden ibarettir. Dördüncü ve beşinci oturumların konusunu Bûzcânî ile Tevhîdî'nin bir zamanlar hizmetinde bulunduğu, fakat karşılığını alamadığı için Aḫlâḳu'l-vezîreyn adlı eserinde kendisini hicvettiği Büveyhî Veziri Sâhib b. Abbâd ile önde gelen devlet adamlarının ahlâkî durumları teşkil etmektedir. Altıncı oturum milletlerin temel karakteristiğine ayrılmıştır. Yedinci gecenin gündemini devlet adamlarının edebiyattan çok matematikle ilgilenmeleri konusu teşkil eder. Sekizinci oturum, yahudi asıllı Vehb b. Yaîş'in felsefe öğretiminde uygulanan yöntemin verimsiz olduğunu ileri sürerek kaleme aldığı risâlede eleştirdiği görüşlerin tartışmasıyla başlar ve gerçeği bulmada Arap nahvinin mi yoksa Yunan mantığının mı daha üstün olduğu konusuyla devam eder. Dokuzuncu oturum canlıların karakterleri üzerinedir. Onuncu geceki oturumun konusu canlıların anatomisi, ömür süreleri, üremeleri ve diğer bazı özellikleridir. Eserde on bir ve on ikinci oturumlar yer almamıştır. On üçüncü oturum nefis hakkındadır. On dördüncü oturumda ahlâkî bir erdem olan vakar ve sekînet tartışılır. On beşinci gecede Tevhîdî, Vehb b. Yaîş'ten dinlediği özdeyiş mahiyetindeki bazı felsefî ifadeleri nakleder. On altıncı oturumda vezir, Tevhîdî'den Ebü'l-Hasan el-Âmirî'nin İnḳāẕü'l-beşer mine'l-cebri ve'l-ḳader adlı eseri hakkında bilgi vermesini ister.
Eserin II. cildi kısa bir mukaddimeden sonra on yedinci oturumla başlar. İbn Sa'dân burada Tevhîdî'den İhvân-ı Safâ'nın kurucularının kimliğini ve amaçlarının ne olduğunu sorar. Vezir on sekizinci oturumun müstehcen fıkralara ayrılmasını ister. On dokuzuncu geceki sohbet bazı edip ve şairlerle din ve devlet büyüklerinin hikmetli sözlerine ayrılmıştır. Yirminci gecede vezir Tevhîdî'den, Hz. Peygamber'in hadisleri içinde belâgat açısından önemli bulduklarını anlatmasını ister. Yirmi birinci oturumda İbn Sa'dân insanın şarkı dinlerken niçin nakarattan zevk aldığını sorar. Yirmi ikinci oturumda da Bağdat felsefe çevrelerince beğenilmeyen Horasanlı Ebü'l-Hasan el-Âmirî'nin görüşleri üzerinde konuşulmasını ister. Yirmi üçüncü oturumda Tevhîdî, Hz. Peygamber'in hadislerinden yaptığı seçmeleri sunar. Yirmi dördüncü geceki sohbette bazı hayvan türleriyle madenlerin özellikleri anlatılır. Yirmi beşinci oturumun konusunu nazım ve nesirden hangisinin daha etkili olduğu hususu teşkil eder. Yirmi altıncı gecede bazı özdeyişlere yer verilmiştir. Yirmi yedinci geceki sohbetin konusu tesadüfün mahiyetiyle ilgili olup yirmi sekizinci oturum bunun devamı mahiyetindedir.
Müellif III. cilde uzunca bir mukaddime ile başlamakta, Bûzcânî'ye minnet ve şükranlarını sunduktan sonra yirmi dokuzuncu oturuma geçmektedir. Burada Tevhîdî önce, "O evveldir, âhirdir, zâhirdir, bâtındır" meâlindeki âyetin açıklaması konusunda vezirin sorusunu cevaplandırır. Otuzuncu gecede bazı kelimelerin gramer özellikleri üzerinde durulur. Otuz birinci oturumda sohbet savaş ve savaşla ilgili konularla başlar; devamında ahmak ve budalalardan, sofra âdâbından, cömertler ve oburlardan söz edilir. Otuz ikinci ve otuz üçüncü gecelerin sohbet konusu bir önceki oturumla aynıdır. Otuz dördüncü oturumda Tevhîdî, yöneten-yönetilen ilişkileri üzerine hocası Ebû Süleyman'dan dinlediklerini aktarır. Otuz beşinci oturum kelâm ve felsefeyle ilgilidir. Otuz altıncı oturumda aralarında ses benzerliği bulunan kelimeler söz konusu edilir. Otuz yedinci gecedeki sohbet yiğitlik, mertlik gibi erdemler üzerinde devam eder. Otuz sekizinci oturum, genellikle X. yüzyılın ikinci yarısında devlet yönetiminde meydana gelen zaafı ve özellikle 362 (973) yılında Bağdat'ta cereyan eden yağma hadisesini konu edinir. Otuz dokuzuncu gecede hazırcevaplık, nâdir söz söyleme vb. hususlar konuşulur. Son oturumda vezir Tevhîdî'den, Ebû Temmâm ve Buhtürî gibi ünlü şairler hakkındaki kanaatini öğrenmek ister ve ardından ona mezheplerin ortaya çıkış sebeplerini sorar.
el-İmtâʿ ve'l-muʾânese ihtiva ettiği konuların çokluğu ve çeşitliliği bakımından, ayrıca X. yüzyılın ikinci yarısında Bağdat merkez olmak üzere İslâm toplumundaki bilim ve düşünce hareketlerine, dil, edebiyat ve sanat alanındaki gelişmelere, içtimaî, siyasî ve ahlâkî hayattaki değişmelere ışık tutması açısından örneğine az rastlanan bir kültür kaynağıdır. Tevhîdî eserinin sonuna kendisinin iki mektubunu da ilâve etmiştir. Bunlardan ilki İbn Sa'dân'a, ikincisi Bûzcânî'ye hitaben kaleme alınmıştır.
el-İmtâʿ ve'l-muʾânese, Ahmed Emîn ve Ahmed ez-Zeyn tarafından üç cilt olarak yayımlanmıştır (Kahire 1939-1944; Beyrut 1373/1953). I. ciltte, sadece Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'ndeki (III. Ahmed, nr. 2389) nüsha esas alınmışken II ve III. ciltler Milano nüshası ile karşılaştırılmıştır. Ayrıca her cildin sonuna kişi, yer, millet, kabile, fırka ve kitap adları ayrı ayrı konulmak suretiyle kitaptan istifade kolaylaştırılmıştır. Bununla birlikte eserin yeniden ilmî bir neşrine ihtiyaç vardır. David Samuel Margoliouth eserden yaptığı seçmeleri İngilizce tercümesiyle ("Some Extracts from the Kitāb al-Imtāʿ wa'l-muʾānasah of Abū Hayyān Tauhīdī", Islamica, Leipzig 1926, II, 380-390), L. Kopf ise zoolojiyle ilgili olan metinleri yine İngilizce çevirileriyle birlikte ("The Zoological Chapter of the Kitāb al-Imtāʿ wa'l-muʾānasa of Abū Hayyān al-Tauhīdī", Osiris, XII [1956], s. 390-403) yayımlamıştır. Marc Bergé de eserin bazı bölümlerini Fransızca'ya çevirmiştir ("Kitāb al-Imtāʿ wa'l-muʾānasa d'Abū Hayyān al-Tawhīdī", Etudes philosophiques et litteraires, nouvelle série, nr. 2, Paris 1977; nr. 3, 1978).
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi