Müellifi tarafından el-Emalî diye adlandırılan ve daha çok bu isimle tanınan risâle, beyitlerinin son kelimeleri "lâm" harfiyle bittiği için el-Ḳaṣîdetü'l-lâmiyye fi't-tevḥîd, başlangıcına atfen Ḳaṣîdetü yeḳūlü'l-ʿabd veya Bedʾü'l-emâlî şeklinde de anılmıştır. Bazı kaynaklarda el-Ḳaṣîdetü'l-Hanefiyye olarak kaydedilen risâle (Brockelmann, GAL Suppl., I, 764), III. Murad dönemi (1574-1595) bilginlerinden Muhammed b. Malkoca'ya ait Türkçe şerhinde asıl metin için şârihin kullandığı "lâmiyye-i kelâmiyye" terkibinin bazı araştırmacılar tarafından benimsenmesiyle bu adla da literatüre geçmiştir (Kürkçüoğlu, III/1-2, s. 1). Kaynakların bir kısmında söz konusu risâlenin başka müelliflere nisbet edildiği kaydedilmekteyse de bunun doğru olmadığı anlaşılmaktadır (Abdülganî en-Nablusî, s. 53-54). 569 (1174) yılında kaleme alınan risâlenin (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1530) altmış yedi veya altmış sekiz beyitlik bazı yazma ve basma nüshaları bulunmakla beraber genellikle altmış altı beyit olarak nazmedildiği kabul edilir.
İslâm akaidinin temel konularını ilâhiyyât, nübüvvât ve sem'iyyât şeklindeki klasik şemaya genellikle sadık kalarak işleyen risâle, konusunun tevhid olduğunu belirten bir beyitle başlayıp Allah'ın zâtının ve sıfatlarının ele alındığı beyitlerle devam eder. Bu bölümde halku'l-Kur'ân, rü'yetullah, haberî sıfatlar, insan fiili ve aslah gibi "konulara temas edilmiş, ayrıca bu mevzularda Ehl-i sünnet'e muhalif görüşler ileri süren fırkalara karşı zımnî tenkitler yöneltilmiştir. Eserde nübüvvete dair konular özetlendikten sonra evliyanın kerametlerinin hak olduğu vurgulanır. Hulefâ-yi Râşidîn arasında Ehl-i sünnet tarafından yapılan geleneksel fazilet sıralamasının ardından ashaba dil uzatmanın dinen câiz olmadığı ifade edilir. el-Emâlî'nin daha sonraki beyitlerinde ağırlıklı olarak iman konusu ele alınmış ve Ehl-i sünnet'in tekfir anlayışı dile getirilmiştir. Tekvin ile mükevven arasındaki ilişki, ma'dûm*a şey denilip denilemeyeceği gibi itikadî ekoller arasındaki tartışmalı bazı kelâm problemlerine işaret eden beyitlerden sonra ölüm, ölüm sonrası hayat ve âhiret halleri ele alınmıştır. Risâle, müellifine hayır duada bulunulmasını temenni eden beyitlerle sona erer.
Bilhassa manzum olması ve özlü bilgi vermesi sebebiyle öğrenim ve ezberlenme açısından kolaylık sağlayan bu önemli Mâtürîdî akaid risâlesi, medreselerin başlangıç sınıflarında okutulan akaid ve kelâm metinleri arasında çok rağbet görmüş, pek çok defa istinsah edilmiş, üzerinde tercüme ve şerh olarak birçok çalışma yapılmıştır. Müsteşriklerce de tercüme edilerek neşredilmiş olan el-Emâlî'nin (P. van Bohlen, Carmen arabicum Amali Dictum, Regensburg 1825) çeşitli yerlerde ve tarihlerde yapılmış baskıları bulunmaktadır (bk. Serkîs, I, 499).
Arapça Şerhleri. 1. Nefîsü'r-riyâż li-iʿdâmi'l-emraż. Halîl b. Alâ en-Neccârî'ye (ö. 632/1234) ait kısa bir şerhtir (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1350). Eserin Süleymaniye Kütüphanesi'nde iki nüshası bulunmaktadır (Şehid Ali Paşa, nr. 1704/6; Kılıç Ali Paşa, nr. 1027/3). 2. el-Hidâye mine'l-iʿtiḳād. Muhammed b. Ebû Bekir er-Râzî (ö. 666/1268 [?]) tarafından kaleme alınmış hacimli bir şerhtir. Şârih eserini el-Fıḳhü'l-ekber, es-Sevâdü'l-aʿzam, el-ʿAḳīdetü'ṭ-Ṭaḥâviyye gibi ilk dönem kaynaklarından faydalanarak hazırladığını ve kasidede mevcut bütün bilgileri değerlendirdiğini ifade etmektedir. Şerhin Süleymaniye Kütüphanesi'nde yazma nüshaları bulunmaktadır (Hasan Hüsnü Paşa, nr. 1195; Laleli, nr. 3738; Hafîd Efendi, nr. 452/20; Murad Buhârî, nr. 145/2). 3. Dercü'l-meʿâlî fî şerḥi Bedʾi'l-emâlî. Muhammed b. Ebû Bekir b. Cemâa'ya (ö. 819/1416) ait olan bu muhtasar şerh beyitleri bir iki kısa cümleyle izah etmektedir (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 3770). Kâtib Çelebi bu eserin müellifi tarafından Maṭlaʿu'l-mis̱âl fi'l-ʿaḳāʾidi'l-İslâmiyye ve menbeʿu'l-kemâlü'l-mesâʾili'l-kelâmiyye fî şerḥi'l-Ḳaṣîdeti'l-ferîdeti'l-lâmiyye şeklinde adlandırıldığını belirtir (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1350, krş. a.e., II, 1720). 4. Ḍavʾü'l-meʿâlî fî şerḥi Bedʾi'l-emâlî. Ali el-Kārî (ö. 1014/1605) tarafından kaleme alınan eser el-Emâlî'nin en meşhur şerhlerinden biridir. Bağdatlı İsmâil Paşa bu şerhi Tuḥfetü'l-eʿâlî şerḥi Bedʾi'l-emâlî adıyla kaydetmektedir (Îżâḥu'l-meknûn, I, 241). Pek çok yazma nüshası bulunan eser İstanbul'da birçok defa basılmıştır (1278, 1312, 1319). Şerhin Muhammed Abdüllatîf Sâlih el-Ferfûr tarafından gerçekleştirilen neşrinde (Beyrut, ts.) hemen her sayfada, "Ebhâs fi'l-akîde" genel başlığı altında nâşir tarafından yapılan el-Emâlî'ye ve bazı akaid konularına dair çeşitli değerlendirme ve eklemeler bulunmaktadır. 5. Davʾü'l-leʾâlî fî şerḥi Bedʾi'l-emâlî. Bağdatlı İsmâil Paşa'nın, Ezher şeyhlerinden Ahmed b. Ali es-Sendûbî (ö. 1097/1686) tarafından yazıldığını belirttiği (Îżâḥu'l-meknûn, II, 74, 233-234) bu şerhin Kayseri Râşid Efendi Kütüphanesi'nde değişik adla kayıtlı (nr. 696/3) bir nüshası bulunmaktadır (Yurdagür, s. 47). 6. Nuḫbetü'l-leʾâlî li-şerḥi Bedʾi'l-emâlî. Muhammed b. Süleyman el-Halebî er-Reyhâvî'nin (ö. 1288/1871) kaleme aldığı bu şerh el-Emâlî üzerine yapılan hacimli ve muhtevalı çatışmalardan biridir. Eserin Süleymaniye Kütüphanesi'nde bir nüshası bulunmaktadır (Hacı Mahmud Efendi, nr. 1384). Nuḫbetü'l-leʾâlî, herhangi bir nüsha belirtilmeden istinsah edilip ofset olarak yayımlanmıştır (İstanbul 1407/1986). 7. el-Menhecü'l-ʿâlî fî şerḥi'l-Emâlî. Süleymaniye Kütüphanesi'nde bir nüshası bulunan (Lâleli, nr. 2261) bu şerhin müellifi tesbit edilememiştir.
el-Emâlî'nin bunların dışında, Musannifek lakabıyla tanınan Alâeddin Ali b. Muhammed el-Bistâmî'ye (ö. 875/1470) ait özel bir ad taşımayan şerhin Süleymaniye Kütüphanesi'nde nüshası bulunmaktadır (Yazma Bağışlar, nr. 336). Ayrıca kaynaklarda el-Emâlî şerhleri arasında sayılan ve Süleymaniye Kütüphanesi'nde nüshaları Şerḥu [Ḳaṣîdeti]'l-Emâlî adıyla kaydedilmiş bulunan (İzmir, nr. 121; Yazma Bağışlar, nr. 1269/18; Esad Efendi, nr. 3772/3; İbrâhim Efendi, nr. 237; Mihrişah, nr. 200/13; Fâtih, nr. 3012/1) şerhler arasında Şemseddin en-Niksârî, Muhammed b. Ahmed el-Antâkî, Radıyyüddin Ebü'l-Kāsım b. Hüseyin el-Bekrî, Ahmed b. Ömer b. Muhammed Abakandî gibi müelliflerin şerhleri sayılabilir. Kaynaklarda zikredilmemekle birlikte Osmanlı âlim ve müderrislerinden Dâvûd-i Karsî'nin de (ö. 1169/1756) el-Emâlî'ye Arapça bir şerh yazdığı ve bu şerhin Türkiye dışındaki çeşitli kütüphanelerde nüshalarının bulunduğu (Lefkoşe Sultan II. Mahmud Ktp., nr. 1431; Saraybosna Gazi Hüsrev Bey Ktp., nr. 3284/1) tesbit edilmiştir (DİA, IX, 30).
Eserin kaynaklarda adları zikredilip nüshalarına henüz rastlanmayan şerhleri arasında şunları saymak mümkündür. 1. el-Fevâʾidü'l-merḍıyye şerḥu'l-Ḳaṣîdeti'l-lâmiyye. Bağdatlı İsmâil Paşa tarafından İbn Demirtaş Muhammed b. Abdullah el-Çerkeşî'ye (ö. 931/1525) nisbet edilmiştir (Îżâḥu'l-meknûn, II, 210). 2. ʿİḳdü'l-leʾâlî fi'l-Emâlî. Bu şerh de Bağdatlı İsmâil Paşa tarafından Cemâleddin Yûsuf b. Muhammed el-Makdisî'ye nisbet edilir ve telifinin 955 (1548) yılında tamamlandığı belirtilir (a.g.e., II, 110). 3. Kenzü'l-leʾâlî fî şerḥi Bedʾi'l-emâlî. Bağdatlı İsmâil Paşa bu şerhin müellifinin Alâeddin Ali b. Abdülbâkî b. Kādîhan olduğunu ve eserin telifinin Medine'de 979 (1571) yılında tamamlandığını kaydeder (Îżâḥu'l-meknûn, II, 387). 4. el-Leʾâlî fî şerḥi Bedʾi'l-emâlî. Kâtib Çelebi bu şerhin müellifini Hüseyin b. İbrâhim b. Hamza b. Halîl olarak kaydetmektedir (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1350). 5. Nes̱rü'l-leʾâlî fî şerḥi naẓmi'l-Emâlî. Eser Ömer Rızâ Kehhâle tarafından Abdülhamîd b. Abdullah el-Âlûsî'ye (ö. 1906) nisbet edilmektedir (Muʿcemü'l-müʾellifîn, V, 102).
Türkçe Şerhleri. 1. Lâmiyye-i Kelâmiyye Şerhi. III. Murad dönemi bilginlerinden Muhammed b. Malkoça tarafından kaleme alınmıştır. Eserin, özel kütüphanesindeki yazma bir mecmua içinde bulunan nüshasını tanıtan Kemal Edip Kürkçüoğlu, III. Murad'a ithaf edilen bu şerhte asıl metin için "Lâmiyye-i Kelâmiyye" adının kullanıldığını, kendisinin de bu tabiri benimsediğini belirtir (AÜİFD, III/1-2, s. 1). 2. Merahu'l-meâlî fî şerhi'l-Emâlî (İstanbul 1266, 1304). Mütercim Âsım Efendi (ö. 1235/1819) tarafından kaleme alınarak III. Selim'e ithaf edilen eser el-Emâlî'nin en çok rağbet gören şerhlerindendir. Bu eserde, kelâm ve akaid ilmine dair geniş bir mukaddimeden sonra her beytin şerhi ve ince gramer tahlilleri yapılmış, kelime anlamları üzerinde durulmuş, böylece oldukça hacimli bir eser meydana getirilmiştir. Kütüphanelerde pek çok yazma nüshası bulunan şerhin daha başka baskıları da vardır. 3. Keşfü'l-meâlî şerhu Bed'i'l-emâlî (İstanbul 1291, 1328 [?]; ayrıca bk. Özege, IV, 1818). Müellifi Dâmâd-ı Gelenbevî olarak tanınan Mehmed Şükrü b. Ahmed Atâ'dır. Eserde "meâl-i beyt" ve "ma'nâ-yı beyt" başlıklarıyla yapılan açıklamalarda sık sık âyet ve hadislere başvurulmuş, ayrıca ek başlıklarla tamamlayıcı bazı bilgiler verilmiştir. 4. Kasîde-i Emâlî Tercümesi (İstanbul 1305). Mekteb-i İdâdî-i Mülkiyye müdürü Mehmed Şükrü Efendi'ye ait olan bu eserde önce beyitlerin bütün kelimelerinin açıklamasına yer verilmekte, ardından da beytin geniş bir açıklaması yapılmaktadır.
Tercümeleri. 1. Lâmiyye-i Kelâmiyye. III. Murad'ın isteği üzerine Tâcü't-tevârîh müellifi Hoca Sâdeddin Efendi tarafından asıl metnin vezin ve kafiyesiyle yapılan bu tercümeyi Kemal Edip Kürkçüoğlu "Lâmiyye-i Kelâmiyye" başlığı altında açıklamalı bir makale içinde neşretmiştir (AÜİFD, III/1-2, s. 1-21). Kürkçüoğlu, kendi özel kütüphanesindeki bir yazma risâle mecmuası içinde yer alan bu tercümenin kenarında, daha eski bir dille kaleme alınmış müellifi meçhul manzum bir Türkçe tercümenin daha bulunduğunu kaydetmektedir. 2. Kasîde-i Emâlî Tercüme-i Manzûmesi (İstanbul 1302). Mekteb-i Sultânî muallimlerinden Hâfız Refî Efendi tarafından yapılan bu tercümede asıl metnin vezni muhafaza edilmişse de nazım şekli olarak mesnevi tercih edilmiş, beyti beyitle karşılamaktan ziyade tafsilât verme yoluna gidilmiştir. 3. Necm-i Zebreḳān. Mütercimi tesbit edilemeyen bu Farsça tercüme Hâfız Refî Efendi'nin eseriyle birlikte neşredilmiştir (İstanbul 1302). Bu tercümede de kasidenin asıl vezni kullanılmış, ancak kafiye "lâmiyye"den "hemziyye"ye çevrilmiş, beyitlerin altına da yer yer şerh mahiyetinde bazı notlar eklenmiştir. C. Brockelmann, eserin Naẓmü'l-leʾâlî adlı iki matbu Farsça şerhinin daha bulunduğunu kaydetmektedir (İA, XIII, 75).
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi