Endülüs'te 330-350 (941-961) yılları arasında kaleme alınmıştır. Ebû Ali mukaddimede eseri hakkında bilgi verirken çeşitli konulara dair bilgileri (ahbâr), şiirleri, atasözlerini (emsal) ve garîb kelimeleri (nevâdir) derlediğini; garîb kelimeleri açıklayarak, şiirleri seçerek, bilgileri ise iyice tetkik ederek eserine aldığını söylemektedir. Bunun yanında garîbü'l-Kur'ân ve Hz. Peygamber'in hadisleriyle ilgili bazı konulara da yer verdiğini, ibdâl ve itbâ' gibi konuları kimsenin ele almadığı şekilde işlediğini belirtmektedir.
el-Emâlî'de konular "matlab" başlığı ile birbirinden ayrılmıştır. Müellif eserini, ezberindeki bilgileri öğrencilerine yazdırmak suretiyle meydana getirdiği için kitabın konuları belli bir esasa göre sıralanmamıştır. Bununla beraber nakledilen bilgilerin kimlerden alındığı belirtilmiştir.
Eserde kelimelerin morfolojik yapısı, harflerinin dizilişi ve bunların anlamla ilişkisi ele alınmakta, bu konularda değişik Arap lehçeleri hakkında geniş bilgi verilmektedir. Bu arada çok sayıda atasözü nakledildiği gibi çeşitli edebî üslûplara temas edilerek bunlar arasındaki farklar belirtilmektedir. Eserde, halife meclislerinde veya emirlerin huzurunda yapılan edebî sohbet ve hitabelerle diğer konulara geniş yer ayrılmıştır. Bunların çoğunun Emevîler'le ilgili olması devrin kültür hayatına ışık tutmakta ve Emevî tarihi bakımından esere ayrı bir değer kazandırmaktadır. el-Emâlî'de çok sayıda hadis ve sahâbe sözünün açıklaması bulunmaktadır. Ancak diğer edebiyat kitaplarında olduğu gibi bu eserde de rivayet edilen hadis ve haberlerin ihtiyatla karşılanması gerekir; zira bunların sahihleri yanında zayıf ve uydurma olanları da vardır. Arap edebiyatı ve kültürünün bir ansiklopedisi mahiyetindeki eserde genel olarak işaret edilen bu konuların dışında daha birçok konu yer almaktadır.
İbnü'l-Kıftî, telif edildiği çağdan itibaren büyük bir şöhrete kavuşan el-Emâlî'nin, konusunda yazılmış kitapların en mükemmeli ve en faydalısı olduğunu söylemektedir. İbn Haldûn da hocalarının, edebî bilgilere dair İbn Kuteybe'nin Edebü'l-kâtib'i Müberred'in el-Kâmil'i, Câhiz'in el-Beyân ve't-tebyîn'i ile Ebû Ali el-Kālî'nin en-Nevâdir'i (el-Emâlî) olmak üzere dört temel eser kabul ettiklerini, diğerlerinin bunlara tâbi olduğunu söylediklerini nakletmektedir. el-Emâlî'deki metinler ve açıklamaları ile garîb kelimeler ve anlaşılması zor ifadeler için yapılan izahlar, manzum ve mensur metinlerin seçiminde gösterilen başarı, Ebû Ali'nin edebî zevk bakımından benzeri az bulunur dilcilerden biri olduğunu gösterir.
Başta İstanbul kütüphaneleri olmak üzere Avrupa'nın çeşitli merkezlerinde ve Kahire kütüphanelerinde çok sayıda yazma nüshası bulunan (bk. Brockelmann, GAL Suppl., I, 202) el-Emâlî ilk defa Bulak'ta iki cilt halinde basılmıştır (1324). F. Krenkow ve A. Bevan, eserde şiirleri nakledilen şairlerin adlarıyla bu şiirlerin kafiye fihristini hazırlayarak neşretmişlerdir (Leiden 1913). el-Emâlî'nin ikinci baskısı Muhammed Abdülcevâd el-Asmaî'nin tashih ve notlarıyla yapılmıştır (I-IV, Kahire 1344/1926). Bu baskı iki kitaptan oluşmaktadır. Birinci kitapta nâşirin müellif ve esere dair on sekiz sayfalık bir girişiyle el-Emâlî iki ayrı cilt halinde yer almaktadır. İkinci kitapta ise yine Ebû Ali el-Kālî'ye ait Ẕeylü'l-Emâlî ve'n-nevâdir ile Vezir Ebû Ubeyd el-Bekrî'nin (ö. 487/1094) et-Tenbîh ʿalâ evhâmi Ebî ʿAlî fî Emâlîhi adlı eseri bulunmaktadır. Bekrî'nin el-Emâlî'deki hatalarla ilgili olan bu eseri daha önce Antuvan Sâlihânî el-Yesûî tarafından neşre hazırlanmakla birlikte ayrıca basılmayıp el-Emâlî'nin son cildi olarak yayımlanmıştır. Eserin sonunda Muhammed Abdülcevâd el-Asmaî'nin hazırladığı muhtelif indeksler bulunmaktadır.
Ebû Ubeyd el-Bekrî'nin eser üzerinde ayrıca el-Leʾâlî fî şerḥi'l-Emâlî adlı bir şerhi de vardır. Bu şerh Abdülazîz el-Meymenî'nin tahkikiyle ve Simṭü'l-Leʾâlî fî şerḥi Emâli'l-Ḳālî adıyla yayımlanmıştır (Kahire 1354). Ömer ed-Dekkāk eserden seçtiği bazı metinleri Şüẕûrü'l-Emâlî adıyla neşretmiştir (Dımaşk 1411/1991). el-Emâlî üzerine Endülüs âlimleri tarafından yapıldığı kaydedilen şerh ve muhtasar tarzındaki çalışmaların hiçbiri günümüze kadar gelmemiştir (Vadgīrî, s. 264-272).
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi