VIII. (XIV.) yüzyılın ikinci yarısında, günümüzde Gürgân diye adlandırılan Hazar denizi kıyısındaki Esterâbâd bölgesinde ortaya çıkan ve İran üzerinden Suriye, Anadolu ve Balkanlar'a kadar yayılan Hurûfîlik fırkasının kurucusu Esterâbâdlı Fazlullah-ı Hurûfî'nin en önemli eseridir. Yaklaşık 788'de (1386) kaleme alınan kitabın bazı bölümleri Esterâbâd lehçesiyle yazıldığından anlaşılması oldukça güçtür. Esterâbâd bölgesine ait mahallî ifadelerin yanı sıra çeşitli sembol ve kısaltmaların (meselâ ج Câvidânnâme, د Âdem, Bişt u Heşt, Sî vü dü, و م Vesselâm) kullanıldığı eserde Fazlullah Kur'ân-ı Kerîm'i kendi Bâtınî görüşleri doğrultusunda te'vil ve tefsir etmiş, bazı sûrelerin başında bulunan hurûf-ı mukattaanın sırlarını çözdüğünü söyleyerek Câvidânnâme'nin Kur'ân'ın bir tefsiri olduğunu ileri sürmüştür (Sâdık Kiyâ, s. 34).
Bütün Hurûfî eserlerin ana kaynağı olan Câvidânnâme'nin Esterâbâd lehçesiyle yazılan asıl nüshası Câvidânnâme-i İlâhî veya Câvidânnâme-i Kebîr olarak adlandırılır. Eser Fazlullah tarafından klasik Farsça ile yeniden kaleme alınmıştır. Asıl Câvidânnâme'ye oranla daha kısa olan bu nüshaya Câvidânnâme-i Sagīr denir (Gölpınarlı, s. 12). Câvidânnâme-i Kebîr, altı defa ardarda tekrarlanan "ibtidâ" (ابتدا) kelimesiyle, Câvidânnâme-i Sagīr ise "بسم ... از جميع ..." sözleriyle başlar.
Düzensiz bir şekilde yazılmış olan Câvidânnâme'nin muhtevasını altı bölümde incelemek mümkündür. Birinci bölümde müellifin itikadî görüş ve düşünceleri sıralanmış, bazı kelâmî konular ele alınmış, ikinci bölümde kâinatın yaratılışı, sema, arz, ay, güneş ve burçlarla ilgili bilgiler verilmiştir. Üçüncü bölümde Âdem ile Havvâ'nın ve diğer varlıkların yaratılışı, dördüncü bölümde âhiret, kıyamet ve haşr anlatılmış, beşinci bölümde peygamberlerin gönderilmesi, Hz. Îsâ ve şeriat hakkındaki görüş ve te'viller zikredilmiştir. Câvidânnâme'deki konuların tahlillerinin tekrarlandığı altıncı bölüm ise Allah'ın sıfatları ve sırların keşfiyle son bulmaktadır.
Hurûfî müellifler tarafından yazılan bütün eserlerde Câvidânnâme esas alınmış ve esere bol bol atıflarda bulunulmuştur. Kitaplarını "nâme" sözüyle bitirmeyi bir gelenek haline getiren müelliflerin çoğu Câvidânnâme'den iktibas ettikleri bölümlerin şerhleriyle yetinmişlerdir.
Henüz tenkitli bir neşri yapılmamış olan Câvidânnâme'nin dünyanın çeşitli kütüphanelerinde birçok yazma nüshası bulunmaktadır (bk. Münzevî, II/1, s. 1111-1112; Dihhudâ, XI, 485-486, 488; Browne, s. 69-86; Gölpınarlı, s. 56-59, 100-102). Gürgân lehçesiyle yazılan eserler ve özellikle Câvidânnâme için çeşitli sözlükler hazırlanmıştır. Bunların ilki, anonim bir eser olan Lugat-ı Esterâbâdî'dir. Aynı konuda son zamanlarda Sâdık Kiyâ tarafından Vâjenâme-i Gürgânî adıyla bir eser daha yayımlanmıştır (Tahran 1330 hş.).
Câvidânnâme, Câvidânnâme-i Sagīr esas alınarak 1048 (1638-39) yılında Derviş Murtazâ adlı bir Bektaşî tarafından Dürr-i Yetîm adıyla Türkçe'ye tercüme edilmiştir. Dürr-i Yetîm'in mütercim hattıyla olan nüshası Konya Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi'nde Abdülbaki Gölpınarlı'nın kitapları arasında bulunmaktadır (Gölpınarlı, s. 144-147). Eseri ayrıca Abdülmecid Firişteoğlu da (ö. 864/1459-60) Işknâme (İstanbul 1288) adıyla kısaltarak Türkçe'ye tercüme etmiştir.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi