Maarif Vekâleti'nin açtığı imtihanı kazanarak 1928'de psikoloji öğrenimi için Almanya'ya gitti; Berlin ve Frankfurt üniversitelerini bitirdi. 1935 yılı sonunda Türkiye'ye döndü ve Edebiyat Fakültesi Deneysel Psikoloji Kürsüsü'nde doktor asistan olarak göreve başladı. Yüz ifadelerinin yorumlanmasına ilişkin deneysel araştırmasıyla 1939'da doçentliğe yükseldi. Yapısal bütünlüğün algıyı ve zihinsel kavrayışı belirlediğini ileri süren Gestalt teorisi Turhan'ın teorik yaklaşımında etkili oldu. Buna göre bir öğenin hangi bütünsel yapı içinde yer aldığı, o öğeye dikkat edilip edilmeyeceğini ya da onun algılanma biçimini etkiliyordu. Almanya'da iken Gestalt psikolojisinin kurucusu Max Wertheimer'den öğrenim gören Turhan, Gestalt teorisinden hareket edip yüz ifadelerinin yorumlanmasında belirli bir heyecan ifadesini algılamanın o ifadenin nasıl bir psikolojik ortamda gözlendiğine bağlı olarak değiştiğini ortaya koydu. Meselâ bir korku ifadesinin, eğer ortamdaki hâkim heyecan keder ise gözlemci tarafından kederden ayrı bir heyecan ifadesi şeklinde algılanması ihtimali düşüktü. 1944-1948 arasında Cambridge Üniversitesi'nde yaptığı, kültür değişmeleriyle ilgili araştırmanın hareket noktası Erzurum köylerinde 1936-1942 yıllarında yaz tatillerinde yaptığı gözlemlerdir. Kültür Değişmeleri: Sosyal Psikoloji Bakımından Bir Tetkik adlı bu kitapta Mümtaz Turhan kendi alan çalışmalarını, kültür antropolojisi literatüründeki sonuçları, Lâle Devri'nden Meşrutiyet döneminin sonuna kadar büyük şehirlerde meydana gelen değişmelere ilişkin verileri göz önünde tutarak kültür değişmelerinin psikolojik analizini yaptı ve kültür değişmelerini etkileyen faktörleri belirledi. Özellikle anlama faktörü üzerinde durup serbest ve mecburi kültür değişmelerinin değişen toplumun istikrarı açısından farkını ortaya koydu. 1949-1951 yılları arasında Birleşmiş Milletler Sosyal Komisyonu'nda Türkiye temsilcisi olarak görev yapan Mümtaz Turhan 1950'de profesörlüğe yükseltildi. Deneysel Psikoloji Kürsüsü'nün başında bulunan Wilhelm Peters'in 1952'de ayrılmasından sonra kürsü başkanı oldu. E. P. Hollander, W. R. Miles ve H. Reed'i birbiri arkasından kürsüye getirerek buranın bilimsel niteliğini güçlendirdi. Edebiyat Fakültesi'nde 1960 yılında Sosyal Antropoloji Kürsüsü'nün kurulmasını ve Amerika Birleşik Devletleri'nden getirttiği C. W. M. Hart'ın başkanlığına tayin edilmesini sağladı. Üniversitedeki görevi yanında Türk Psikoloji Cemiyeti, Pedagoji Cemiyeti, Sosyoloji Cemiyeti, Muallimler Birliği, Türk Ocağı ve Türkiye Turist Cemiyeti'nin üyesi olan Turhan 1 Ocak 1969'da öldü ve Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.
Mümtaz Turhan, XVIII. yüzyılın başlarından itibaren toplumsal yapısı ve kültürü Batı medeniyetine yönelip değişen Türkiye'de kültür değişmeleri problemini sosyal psikoloji açısından inceleyen ilk bilim adamıdır. Bu alandaki öncü araştırmasıyla "kültür değişmeleri" sözünü problemin kavramsal adı olarak Türk diline katmıştır. Turhan'ın Türk düşünce hayatına yaptığı etkinin özgünlüğü onun üç boyutlu düşünce oluşumundan ileri gelir. Birincisi, Berlin Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nü bitirdikten sonra Frankfurt Üniversitesi'nde deneysel psikoloji doktorası yapması, ikincisi kültür değişmeleri problemini sosyal psikoloji açısından incelemesi ve Cambridge Üniversitesi'nden ikinci bir doktora derecesi alması, üçüncüsü de Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra Batılılaşma süreci içinde modernleşme ve ekonomik kalkınma meseleleri üzerinde kafa yoran bir düşünür olmasıdır. Deneysel psikolojinin kazandırdığı bilimsel muhakeme, sosyal psikolojinin ve kültür antropolojisinin inceleme teknikleri ve Türkiye'nin bilime dayanan bir sosyal yapıya kavuşması meselesine duyduğu ilgi onun zihin yönelişini biçimlendirmiştir. Mümtaz Turhan Cumhuriyet'in kurulduğu 1923 yılında on beş yaşındaydı. İstiklâl Savaşı'na katılamayacak kadar küçüktü, fakat Anadolu'nun bağrında düşman çizmesi görmenin ne olduğunu bilecek yaştaydı. Bu sebeple kişiliği vatan sevgisine ve bağımsızlığa inançla şekillenmiştir. Avrupa'daki öğrenim yıllarında bilimin sosyal işlevini kavramış, bilim zihniyetinin Avrupa toplumlarının sosyal yapısını rasyonel, verimli ve etkin işleyişine kavuşturduğu kanısına varmıştır. Yüzeysel bakanların Avrupa'da görüp hayranlık duyduğu her şey onun gözünde bilimin toplum yaşayışını etkilemesinin sonucudur. Turhan, millet oluşumunu güçlendirici kurumları kurma ve ekonomik kalkınmayı sağlama çabalarının başarıya ulaşabilmesi için bilime dayanmanın gerekliliğini vurgulamıştır.
1960'tan sonra sağ-sol çatışmalarının şiddetlendiği yıllarda ülkenin geleceğine ilişkin kaygıları onu belki de hiç yapmak istemeyeceği bir işe, gündelik siyasete ışık tutmaya yöneltmiştir. Bilimsel yaklaşımı ön plana çıkaran bir etki odağı oluşturma gayretiyle Tarık Buğra ile birlikte çıkardığı Yol dergisinde yazılar yazdığı gibi "Yol'un Görüşü" başlığı altında başmakalelerden birçoğunu kaleme almıştır. Bununla birlikte öğretim faaliyetlerinde ve bölüm elemanlarıyla ilişkilerinde bilimin dışına çıkmamıştır. Karakteri bilim zihniyetiyle yoğurulduğu için bilim ahlâkının vazgeçilmezliğine inanıyordu. Çünkü bilim zihniyeti onda sadece akademik çalışma sırasında başvurulan bir metot değil hadiselere ve meselelere bakışını belirleyen bir kafa yapısı idi. Bilime ve sistemli araştırmalara dayanmayan genel sözlerle ve muhakemeden yoksun duygusallıkla ileri sürülen düşüncelere tahammülü yoktu. Bir doktrine bağlanmanın entelektüelliğin şartıymış gibi görüldüğü bir dönemde fikirlerine karşı çıkanlarla konuşma zemini bulamamış, onun objektif ve soğuk kanlı rasyonel düşünce biçimi kendisini ideolojik yaklaşımla desteklemek isteyenlere yabancı kalmıştır. Toplumsal yapıyı, bilime dayanarak rasyonel işleyişe ve bütün milletin kalkınmasına imkân verecek etkinliğe kavuşturmayı hedefliyordu. Turhan'a göre bilim ve yurt severlik arasında bir karşıtlık ya da uzaklık yoktur. Hatta bilimsiz vatan severliğin bir anlamı kalmamıştır. Millet dergisinin Ocak 1943 sayısında çıkan "Niçin Milliyetçiyiz?" başlıklı yazısına şu yalın cümleyle başlar: "Bizim milliyetçiliğimiz mensup olduğumuz millete bağlılığı, sevgiyi ifade eder." Turhan, vatana bağlılık etrafında birleştirici bir duygu ve iradeden ibaret olan milliyetçiliğin hedefi olarak Türk milletinin en ileri medeniyete sahip tam bir millet haline gelmesini göstermiştir.
Mümtaz Turhan bütünselci yaklaşımını kültür değişmeleri probleminin çözümlenmesinde de kullanmış, başka bir kültürden alınan kültür öğesinin çoğu zaman alıcı kültürde aynı işlevi görmediğini vurgulamıştır. Alınan kültür öğesi alıcı kültürün diğer öğeleriyle ilişki içinde verici kültürdeki biçimini değiştiriyor ya da başka bir işlev kazanıyordu. Her kültürde değişmeye direnen sert noktalar bulunduğuna, çok defa sert noktaların kültürde en önemli öğeler olmaktan ziyade sembolik anlam taşıyan hassas noktalar olduğuna işaret etmiş, kültürün bütünsel yapısı değişmeden yeni kültür öğelerini parça parça eski kültüre eklemenin hayal kırıklığı yarattığını göstermiştir. Eski yapı yeni kültür öğelerini kendine uyduruyor, bu sebeple bireylerin zihniyeti ve toplumun işleyişi aynı kalıyordu. Turhan'ın analizine göre bu hayal kırıklığının doğurduğu aşağılık duygusu kültürün kendini savunma ve seçici olma gücünü kaybetmesine, değişmelerin rastgele yapılmasına, kültür öğeleri arasında ortaya çıkan tutarsızlıkların toplumsal işleyişi bozmasına yol açıyordu.
Avrupa'ya yönelişte ve Türkiye'nin değişmesinde bilimi kavramadan ve bilime toplumsal işlevini kazandırmadan bir yere varılamayacağını vurgulayan Mümtaz Turhan, bu görüşüyle Avrupa kavramını kendinden önce Avrupa'yı görüp etkilenen bütün siyaset ve fikir adamlarından farklı bir ağırlık noktasına oturtmuştur. Modernleşmede bilimin yanında hukuk ve demokratik hürriyeti önemli görmüş, Türk düşünce hayatının ve ülke yönetiminin dikkatini bu noktaya ısrarla çekmeye çalışmış, bu çabasının mantık temelini açıklamıştır. Hem bilimsel araştırmacıların hem de bilim zihniyetli uzman meslek adamlarının ve uygulamacıların yetişmesine imkân sağlamak için eğitimde köklü bir değişimi gerekli görmüş, bu işin uzun vadeli olduğunu belirtmiştir. Değişimin önce üniversite düzeyinde öğretim ve araştırmanın niteliğini yükseltme noktasından başlanması gerektiğini ileri sürmüştür. Öğretmenler de üniversitelerde yetişeceğine göre ilk ve orta öğretimin kalitesi üniversitenin kalitesine bağlıdır. Ayrıca kaliteli üniversitelerde yetişecek uzman meslek adamları ve uygulamacılar, araştırmacı bilim adamlarının verileri ışığında toplum hayatının etkinliğini ve ekonomik verimliliğini yükseltecek, sonuçta artan malî güç ilk ve orta öğretime daha büyük yatırımlar yapmayı kolaylaştıracaktır. Bu sebeple ilk şart olarak yurt dışına sistemli biçimde her öğrenim dalında yoğun sayıda öğrenci gönderilmesini ve onların dönüşlerinde etkinlikle çalışacakları araştırma enstitülerinin yabancı uzmanlar yönetiminde kurulmasını önermiştir. Osmanlı Devleti'nin Avrupa'da modern çağı başlatan yeni bilim zihniyetini kavrayamadığını ve zamanında bu gelişme yoluna giremediği için geri kaldığını, dolayısıyla güçsüzleştiği ve sonuçta ortadan kalktığını söylemiştir. Türk milletinin kendini yeniden inşa etmek zorunda kaldığını belirtmiş ve birleştirici bir millet sevgisiyle bilime dayanmanın tek çare olduğunu ifade etmiştir. Mümtaz Turhan iki bakımdan Ziya Gökalp çizgisinin devamıdır. Birincisi, bilime dayanarak toplum kurumlarının değişen ihtiyaçlara cevap verecek şekilde yenileştirilmesi, ikincisi aydın ve halk bütünlüğünün sağlanması, modern millet yapısının bir gereği olarak bütün milleti birleştirecek bir millî kültürün oluşturulmasıdır. Ölümünün otuzuncu yılında Ziya Gökalp hakkında Türk Yurdu dergisinde çıkan yazısında (Kasım 1954) Turhan, Ziya Gökalp'in bıraktığı yerden devam etmenin idraki içinde, "Millî oluşun tarihî seyrini çizen hadiseleri birbirine bağlamak zaruretini duyan bir ilim adamı için Ziya Gökalp'siz bugünkü Türkiye'yi düşünmek çok güçleşir" demiştir.
Mümtaz Turhan'ın şahsiyetinde bir mimari eserin hayranlık uyandıran sağlam yapısı ve estetik âhengi vardı. Hassas bir gözlemci olduğu halde kısa süreli izlenimlerine göre hareket etmezdi. Davranışların ortaya çıktığı şartları ve zaman boyutundaki gelişmesini dikkate alır, böylece kanaatlerini kontrol ederdi. Sıradan insanları şiddetli tepkilere sevkedebilecek durumlarda tepkisini hissî bir üslûpla değil karşısındakinin aklını kullanarak anlayabileceği ve kabul edebileceği biçimde dile getirirdi. Başkalarının hata ve kusurlarını bazan zarafetle birleşen tatlı bir babacanlıkla, bazan da üzüntü çizgisi taşıyan sabır ve anlayış dolu bir sessizlikle karşılardı. Mütevazi ve kibardı. Tevazuu gerçekten büyük bir insanın tabiiliğinden ve sadeliğinden ibaretti. Kibarlığı yapmacıktan uzak, hassas, iyi kalpli ve mert bir insanın düşünceliliği olarak kendini belli ediyordu. Bencillikten arınmış, olgun bir ağır başlılıklı kendi iç dünyasını kolayca açmayan, fakat başkalarınınkine de karışmamaya özen gösteren bir şahsiyete sahipti. Fikirlerini söylerken ses tonundan düşünmeye devam ettiği anlaşılır ve insan farkına varmadan onunla birlikte düşünmeye başlardı. Yanındakilere, yetiştirmekte olduğu gençlere ne vatan millet sevgisinden ne ahlâktan ne de bilim zihniyetinden söz etmiş, tutum ve davranışlarıyla, düşünce biçimiyle, eserleriyle örnek olmaya çalışmıştır.
Eserleri: Yüz İfadelerinin Tefsiri Hakkında Tecrübî Bir Tetkik (İstanbul 1941), Kültür Değişmeleri (İstanbul 1951), Maarifimizin Ana Davaları ve Bazı Hal Çareleri (İstanbul 1954), Garplılaşmanın Neresindeyiz? (İstanbul 1958, 1980), Toprak Reformu ve Köy Kalkınması (İstanbul 1964), Atatürk İlkeleri ve Kalkınma (İstanbul 1965), Üniversite Problemi (İstanbul 1967). Ayrıca E. Kretchmer'den Beden Yapısı ve Karakter (İstanbul 1942), W. Peters'ten Ergenlik ve Delikanlılık Çağı (İstanbul 1944), D. Krech ve R. S. Crutchfield'den Cemiyet İçinde Fert (I-II, İstanbul 1970) adıyla çeviriler yapmıştır. Psychologische Forschung, Psychologische Beitraege, Tecrübî Psikoloji Çalışmaları, Sosyoloji Dergisi gibi yayınlarda deneysel psikoloji, sosyal psikoloji ve kültür değişmelerine ilişkin makaleler yayımlamış, Millet, Kültür Haftası, Bilgi, İstanbul, Sebîlürreşâd ve Türk Yurdu dergilerinde eğitim, sosyal hayat, fikir ve sanat meseleleriyle, kültür ve medeniyetle ilgili yazılar yazmıştır (makalelerinin listesi için bk. Korkmaz, I, 737-738; Küçük, s. 137-147). Bilim zihniyetini tanıtmak, entelektüel ve sosyal meselelerin incelenmesine bilimin objektif yaklaşımını getirmek amacıyla kendisinin 1957'de çıkarmaya başladığı Ölçü dergisi ancak dört sayı yayımlanabilmiş, dergilerdeki yazılarından bir kısmı kitaplarının bazı bölümlerini oluşturmuştur.
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ