Madrid nerede?

İber yarımadasının ortasında Manzanares nehri kıyısında deniz seviyesinden yaklaşık 665 m

Bölgedeki yerleşimin oldukça eski dönemlere kadar uzandığı bilinmekle beraber Vizigot ve Roma dönemlerinde Matrice adını taşıyan bir şehirden bahsedilmez. Madrid'in İslâmî dönemde önceleri küçük bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmakta, müslüman coğrafyacıların verdiği bilgiler de bunu doğrulamaktadır. Himyerî, Mecrît'in Endülüs Emevî Emîri I. Muhammed (852-886) tarafından kurulduğunu söyler (er-Ravżü'l-miʿṭâr, s. 523). I. Muhammed, Vâdilhicâre'nin güneybatısında kalan savunma kalelerinin bulunduğu bölgedeki Vâdirremle (Guadaramma) dağının eteğinde nehre bakan yüksek arazide bir kale inşa ettirerek etrafını bir hendekle çevirtmiş, kalede bir cami yaptırmış, kısa sürede kalenin çevresinde bir şehir oluşmuştur. Kale büyük ihtimalle, Asturias Kralı III. Alfonso'nun, Madrid'in de içinde bulunduğu Endülüs'ün Sağrülevsat bölgesi üzerinden saldırılarını engellemek için 252 (866) yılından kısa bir süre sonra yaptırılmıştır. Müslüman coğrafyacıların cuma namazı kılınan büyük bir camisi olan küçük bir şehir ve sağlam bir kale olarak tanıttıkları Mecrît (Şerîf el-İdrîsî, II, 552; Himyerî, s. 523) asıl önemini sınır bölgesindeki uç kalelerinden biri olmasından alıyordu. Bölgede müslümanlarla hıristiyanlar arasında çıkan savaşlarda yaklaşık iki buçuk asır boyunca ön savunma merkezi olarak kullanıldı. Giderek sınır bölgesinin en önemli şehirlerinden biri haline geldi ve 933'te II. Ramiro'nun saldırısına mâruz kaldı. III. Abdurrahman zamanında (912-961) valilerin yönettiği bir şehir durumundaydı (İbnü'l-Ebbâr, I, 15). Her yönden gelişen şehir aynı zamanda bölge âlimlerinin yerleştiği merkezlerden biri oldu. Şehirde muhaddis Saîd b. Sâlim es-Sağrî ve buraya nisbetle anılan matematik ve astronomi âlimi Ebü'l-Kāsım Mesleme b. Ahmed el-Mecrîtî gibi önemli âlimler yetişti. Bununla birlikte Mecrîtî ve aynı nisbeyi taşıyan diğer ilim adamları tahsillerini büyük ölçüde Kurtuba (Córdoba), Tuleytula (Toledo) ve Vâdilhicâre (Guadalajara) gibi Endülüs'ün büyük ilim merkezlerinde tamamladı. Mülûkü't-tavâif devrinde Tuleytula'da hüküm süren Zünnûnîler'in hâkimiyeti altına giren şehir, Tuleytula'nın işgalinden yaklaşık iki yıl önce 476 (1083) yılında Kastilya Kralı VI. Alfonso tarafından ele geçirildi. Ardından şehrin büyük camisi yıkıldı ve yerine bir kilise yapıldı. 1109'da Tuleytula üzerine yürüyen Murâbıt Sultanı Ali b. Yûsuf b. Tâşfîn, burayı alamamakla birlikte Madrid ve Kastilya topraklarındaki diğer bazı şehirleri ele geçirdi. Ancak orduda çıkan salgın hastalık yüzünden bu merkezler tahliye edildi.

Kastilya hükümdarlarından bazıları, yerinin güzelliği ve havasının temizliği sebebiyle Madrid ve civarını av ve gezi yeri olarak kullandı. Madrid XIV. yüzyılın ilk yarısında canlı bir şehir haline geldi. IV. Henri kalenin yerine bir av köşkü yaptırdı. XVI. yüzyıla kadar bazı krallar zaman zaman orada oturmayı tercih ediyordu. V. Karlos, 1537'de müslümanlardan kalan sarayı yeniletip genişleterek kraliyet sarayı olarak kullandı. Şehirde Escurial Sarayı'nı inşa ettiren II. Felipe, 1561'de İspanya'nın idare merkezini Tuleytula'dan buraya taşıdı ve Madrid İspanya'nın başşehri oldu. Kastilya hâkimiyeti dönemine ait kayıtlarda şehrin adının XII. yüzyılın sonuna kadar Magerit/Maidrit, XIII. yüzyılın başlarından itibaren Madrid şeklinde geçtiği belirtilmektedir (Cavanilles, VIII [1852], s. 48, 50).

Madrid'in başşehir olmasından itibaren hız kazanan imar faaliyetleri XVII. yüzyılın başında tahta çıkan III. Felipe döneminde devam etti. Şehrin ana meydanı (Plaza Mayor) bu dönemde inşa edildi ve İspanya'nın ekonomik açıdan yaşadığı refah dönemini yansıtan diğer mimari eserlerle birlikte Madrid de mâmur bir şehir haline geldi. Fas Filâlî Sultanı Mevlây İsmâil'in 1102'de (1690-91) İspanya Kralı II. Karlos'a elçi olarak gönderdiği Muhammed b. Abdülvehhâb el-Gassânî, yaklaşık sekiz ay süren seyahati hakkında yazdığı eserde Madrid'in XVII. yüzyılın sonlarındaki mimarisi, posta teşkilâtı, gazete basımı ve gündelik hayatına dair önemli bilgiler verir. XVIII. yüzyılın başında İspanya Veraset Savaşı sonunda Habsburg hânedanının yerini Bourbon hânedanına bırakmasıyla başlayan imar hareketi Madrid'e yeni bir kimlik kazandırdı. 1734'te çıkan bir yangın neticesinde kullanılamaz duruma gelen kraliyet sarayı yeniden inşa edildi. İnşaatın tamamlanmasından yaklaşık otuz yıl sonra Madrid'e giden Fas kralının elçisi Ahmed b. Mehdî el-Gazzâl sarayı oldukça büyük, yüksek tavanlı, zemini beyaz mermerle kaplı, duvarları resimlerle süslü, gösterişli bir yapı olarak kaydeder (Netîcetü'l-ictihâd, s. 121). İspanya'da aydınlanmanın meydana geldiği III. Karlos döneminde (1759-1788) şehirde planlı bir gelişme oldu, geniş caddeler ve meydanlar açıldı. Ocak 1780'de Madrid'e gelen Fas elçisi İbn Osman el-Miknâsî, şehir ve sakinlerinin yanı sıra burada gördüğü müzik aletlerini de canlı bir şekilde tasvir eder (el-İksîr, s. 83 vd.). 1787'de Osmanlı elçisi olarak İspanya'ya gelen Vâsıf Ahmed Efendi yaklaşık dört buçuk ay kaldığı Madrid'in şehir mimarisini ilginç bulduğunu, binaların taştan yapıldığını, şehirde çok sayıda havuzun yer aldığını ve Escurial'de İslâmî dönemden kalan beş bin kadar yazma eser gördüğünü söyler (Öksüz, s. 61-63). Madrid, başşehir olmasının ardından aynı zamanda İspanya'nın en önemli ilim ve kültür merkezleri arasında yer aldı. XVI. yüzyıldan itibaren şehirde Lope de Vega, Miguel de Cervantes, José Ortega y Gasset gibi edebiyatçı, düşünür ve bilim adamı yetişti.

İspanya, 1808'de Napolyon tarafından işgal edilince işgalcilere karşı ilk mücadele Madrid'de başladı ve ayaklanmada öncü rolü oynadı. XIX. yüzyılın ikinci yarısında şehre modern bir görünüm kazandıran planlı bir yapılaşma başladı. 1936-1939 İspanya iç savaşının son yılında Franco'ya bağlı kuvvetlerin eline geçen Madrid bu savaş esnasında ağır bombardımanlara mâruz kaldı ve büyük yıkıma uğradı. Ardından onarım faaliyetleri başlatıldı ve savaşın izleri silinmeye çalışıldı. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ile 1953'te imzalanan Madrid Antlaşması'yla sağlanan yardım sayesinde şehir büyük ölçüde imar edildi. Bu tarihten itibaren hızlı bir şekilde gelişti, zamanla büyüyerek çevredeki banliyöleri de içine aldı. 1980'li yıllarda büyük yoğunluk kazanan İspanya iç göç hareketinin Barselona ile birlikte en yoğun olduğu iki şehirden biri oldu.

Madrid günümüzde ülkenin en büyük şehridir. 2012 sayımına göre şehir nüfusu 3,2 milyondu. Madrid aynı zamanda bir üniversite şehridir. XIX. yüzyılın başlarında kurulan Madrid Üniversitesi'nde yetişen şarkiyatçılar, sosyal bilimler ve özellikle dil ve tarih alanındaki çalışmalarıyla İber yarımadasının İslâmî dönemine dair öncü eserler kaleme aldılar. Bilhassa Francisco Codera y Zaidin, Julián Ribera y Tarrago, Miguel Asin Palacios gibi şarkiyatçıların Endülüs İslâm kültür ve medeniyeti hakkındaki telif ve tahkikleri daha sonra yapılacak çalışmalara öncülük etti. Madrid'de bugün yedisi devlete ait olmak üzere on beş üniversite bulunmaktadır. Ayrıca İlmî Araştırmalar Yüksek Kurulu bünyesinde çok sayıda araştırma merkezi mevcuttur. 27 Ocak 1932'de kurulan ve İspanya'da İslâm araştırmalarının yürütüldüğü en köklü merkezlerden biri olan Escuela de Estudios Árabes ile 10 Ekim 1951'de Madrid araştırmaları için oluşturulan Instituto de Estudios Madrileños bu merkezlerin başında gelir. Şehirde 1950'de Mısır tarafından teşkil edilen ve 1980'li yılların sonuna kadar canlı bir kültür merkezi olarak kalan Mısır İslâm Araştırmaları Enstitüsü ile Suudi Arabistan'ın inşa ettirdiği, 1992'de açılan ve 13.000 m2'lik alanı, 30.000 ciltlik kütüphanesi, 500 kişilik konferans salonuyla Avrupa'nın en büyük İslâm merkezi kabul edilen Madrid İslâm Kültürü Merkezi gibi diğer kültür merkezleri de bulunmaktadır. Öte yandan Madrid müze ve kütüphaneleri İslâmî dönemden kalan çok sayıda eseri barındırması yönünden önemlidir (M. Abdullah İnân, s. 334).

Madrid Arkeoloji Müzesi başta olmak üzere şehirdeki müzelerde İslâmî döneme ait pek çok tarihî eser mevcuttur (a.g.e., s. 335-340). İslâmî kaynaklar bakımından Madrid kütüphanelerinin en önemlileri Kral II. Felipe tarafından kurulan Escurial Library, temellerini 1712'de Kral V. Felipe'in attığı Millî Kütüphane ve Real Academia de la Historia'dır. Millî Kütüphane'deki Arapça yazma eserler bölümü, çok değerli kitapların yanı sıra resmî belgelerle doludur. Çoğu Tuleytula'daki bir manastırdan nakledilen bu belgelerin önemli bir kısmını Don Ángel González Palencia Los Mozárabes de Toledo en los siglos XII y XIII adlı eserinde yayımlamıştır (I-IV, Madrid 1926-1930). González Palencia, tamamen arşiv belgelerine dayanarak hazırladığı eserinde İslâm kültürünün etkisi altında kalarak Araplaşan Toledolu hıristiyanların (müsta'rib) dinî ve içtimaî hayatını ele almıştır (DİA, XIV, 114). Madrid'de yeni kurulan La Biblioteca Islámica da çok zengin bir kütüphanedir.

Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA