Kahire neresidir ?

I. KURULUŞU ve OSMANLI ÖNCESİ
Nil deltasının güneyinde bulunan Kahire, Mısır tarihinde daha önceki başşehirlerin çoğu gibi aynı yerde kurulmuştur. Hz. Ömer zamanında Mısır'ı fetheden Amr b. Âs, eski Babilon civarında bölgedeki ilk İslâm şehri olan Fustat'ı kurdu (22/643). Şehirde Amr b. Âs Camii ve idare binası ile bunların etrafında Amr b. Âs'ın ordusundaki 15.500 asker için kabilelerine göre ayrılmış semtler bulunuyordu. Amr b. Âs aralarında Hemdân ve Himyerîler'in de bulunduğu bazı kabile mensuplarını Fustat'ın güvenliği açısından önem taşıyan Nil nehrinin batı tarafındaki Cîze'ye (Gize) yerleştirdi ve kalelerle burayı tahkim etti. Firavunlar döneminden kalma piramitleriyle meşhur olan Cîze, Ravza (Roda) adası ile birlikte denizden Nil yoluyla gelebilecek tehlikelere karşı bir savunma hattı oluşturuyordu. Zaman içerisinde yapılan muhtelif köprülerle Fustat'a bağlanan Cîze her zaman tarihî ve kültürel önemini korudu. Mısır'da kurulan ikinci İslâm başşehri, Abbâsî kumandanı Sâlih b. Avn'ın Hamrâülkusvâ mevkiinde 132 (750) yılında kurduğu el-Asker'dir. Fustat'ın kuzeydoğusuna düşen bu şehir, güneyden ve kuzeyden bugünkü Kahire'nin Mecraluyûn köprüleriyle Seyyide Zeyneb meydanı arasında yer alıyordu. Ahmed b. Tolun Mısır'a vali tayin edildiğinde (254/868) el-Asker'in kuzeydoğusunda, Mukattam dağının eteklerinden batıya doğru uzanan alanda Yeşkur dağının eteğinde üçüncü başşehir Katâi' şehrini kurdu ve halen kendi adını taşıyan cuma mescidini yaptırdı. Planlaması bakımından Sâmerrâ'ya benzeyen Katâi' şehrinin çekirdeğini cuma mescidinin önündeki ana meydan ve burada mevcut sarayla bîmâristan teşkil ediyordu.

Fâtımî Halifesi Muiz-Lidînillâh döneminde Mısır'daki İhşîdî hâkimiyetine son veren kumandan Cevher es-Sıkıllî Şâban 358'de (Temmuz 969) Fustat'a girdi ve yeni bir idare merkezi kurmak üzere Katâi' şehrinin kuzeyindeki Menâh bölgesinde saray ve sur inşaatı başlattı. Böylece temeli atılan ve büyük bir saray, hükümet konağı ve kışlalardan oluşan bu dördüncü başşehir, Halife Muiz-Lidînillâh'ın gelişinden sonra "Kāhire" (düşmanlarını kahreden, ezip geçen) adıyla tanınmış ve hilâfet merkezi olmuş, Fustat ise yine kültür ve ticaret merkezi olarak kalmaya devam etmiştir.

Kahire'nin planı ilk kurulduğunda yaklaşık kare şeklinde iken 120 yıl sonra Bedr el-Cemâlî tarafından daha çok güney ve kuzey yönlerinde genişletilerek dikdörtgen şekline getirilmiş ve şehir bu plana uygun olarak eski tuğla surların dışından taş surlarla çevrilmiştir. Cevher es-Sıkıllî, Mısır'ı ele geçirdiği sırada maiyetinde olan bütün topluluk ve kabilelere Kahire'de mescidleri, pazar yerleri, yolları ve evleriyle alt yapıları tamamlanmış "hâre" denilen on kadar mahalle tahsis etmiştir. Şehrin en önemli binaları sonradan Câmiu'l-Ezher adını alan cuma camii, onun kuzeybatısında bugünkü Meşhedü'l-Hüseynî, Hânü'l-Halîlî, Baybars el-Çâşnigîr Hankahı ve Akmer Camii'nin yerinde bulunan Büyükdoğu Sarayı, onun batısında bugünkü Kalavun Bîmâristanı civarında olan Küçükbatı Sarayı ve bu sarayla haliç arasında yer alan birçok köşk, küçük sarayla eyvandan meydana gelmiş Kusûrü'z-zâhire isimli hilâfet sarayı idi. Şehrin diğer bölümlerinde de Fâtımî ordusunun kışlalarıyla yeni kurulan çarşı ve hamamlar bulunuyordu. Surların dışında ise sadece kuzeyde Bâbünnasr'a yakın bir yerde "iki bayram musallâsı" denilen Cevher es-Sıkıllî'nin yaptırdığı bir bina ile güneyde, Bâbüzüveyle'nin solundan Mukattam dağının eteklerine kadar uzanan alanda Kahire Kabristanı vardı. Fâtımîler'in Mısır'a gelişinin ardından Ravza'da kurdukları tersane bir süre sonra Fustat'a nakledilmiş ve burada yük ve büyük harp gemileri inşa edilmiştir. İskenderiye'den ve Kızıldeniz'den gelen gemiler yüklerini bu limanda boşaltmıştır.

Fâtımîler döneminde Kahire'de yapılan en mükemmel camilerden biri Hâkim Camii'dir. Ondan sonra 519'da (1125) ibadete açılan Akmer Camii, ardından Halife Zâfir-Biemrillâh'ın (Câmiu'l-Fâkihiyyîn, 543/1148) ve son olarak da el-Melikü's-Sâlih Talâi' b. Rüzzîk tarafından Bâbüzüveyle'nin dışında yaptırılan Sâlih Talâi' Camii (555/1160) gelmektedir. Kahire'de Fâtımîler devrinde çeşitli dinî müesseseler kurulmuştur. Bunlar arasında Dârülilim adıyla da anılan Dârülhikme, kütüphane ve kültür merkezi olarak Fâtımî propagandası amacıyla tesis edilmişti. Meşhedeyn denilen bölgede Ehl-i beyt için türbeler veya onların hâtırasına türbeli mescidler inşa edilmişti. Fâtımîler'in ilk döneminde yalnız halife, devlet adamları, kumandanlar, askerler ve halifenin hizmetinde bulunanlar için bir kale haline getirilen bu şehre ancak özel izinle girilebiliyor ve Fustat halkı içeri alınmıyordu. Şehir, Halife Âmir-Biahkâmillâh ve veziri Me'mûn el-Betâihî'nin gayretleriyle gelişiminin zirvesine ulaşmıştır. Bu dönemde Bâbüzüveyle ile Nefîsî Türbesi'nin arasındaki güney bölgeye doğru genişleme olmuş, ayrıca vezirin vekili Ebü'l-Berekât Muhammed b. Osman da bu bölgenin dışında bulunan bütün türbeleri tamir ettirmiştir. Kahire, hem devletin idarî ve siyasî merkezi hem de Şiî mezhebinin propaganda kalesiydi ve Mısır'ın ekonomi, sanayi ve ilim merkezi olan Fustat'la birlikte başşehri oluşturuyordu. Fâtımîler'in son yıllarında Fustat'ın Vezir Şâver'in emriyle yakılmasından (564/1168) sonra Kahire tam anlamıyla Mısır'ın başşehri oldu. Elli dört gün süren bu yangında kuzeybatıdaki Hamrâvât bölgesi tamamen yandı; şehrin doğu kesimi ise daha önce V. (XI.) yüzyılda vuku bulan büyük bir kargaşada harabeye dönmüştü. Fustat ahalisi, Kudüs Kralı I. Amaury'nin saldırısı karşısında Kahire'ye geçerek savunmaya katıldı. Şîrkûh sonradan Şâver'i ortadan kaldırıp Halife Âdıd-Lidînillâh'ın veziri olunca Fustatlılar'ı şehirlerine dönüp onu yeniden kalkındırmaya çağırdı. 572 (1176) yılında yapılan onarımlar sırasında Ebû Sâlih el-Ermenî'ye göre Fustat'taki birçok kilise de eski haline getirildi. Mısır'ı bu tarihten beş yıl sonra gören İbn Cübeyr, Fustat'ın büyük bir bölümünün yeniden inşa edildiğini yazmaktadır.

Fâtımîler devrinde Cevher ve Muiz ile beraber Mısır'a gelen Mağribliler, Kutâmeliler, Sanhâceliler ve Sicilya Rumları'na Halife Azîz-Billâh döneminde Türkler ve Deylemliler eklenmiş, Bedr el-Cemâlî ve ondan sonraki vezirler döneminde Ermeniler'in sayısı çoğalmış, Kahire ve çevresindeki nüfusun çoğunluğunu onlar teşkil etmiştir. Mısır'ın asıl yerli ahalisi köyler ve Saîd bölgesinde oturmuştur.

Selâhaddîn-i Eyyûbî Mısır'ı ele geçirdikten (567/1171) sonra hem kendine mahsus, hem de Kahire ve Fustat'ı denetimi altında tutacak yeni bir başşehir kurmayı düşünmüştü. Bu maksatla Mukattam dağına yakın bir tepeyi seçti ve Kal'atülcebel'i yaptırdı. Burada inşasına başlanan ve I. el-Melikü'l-Âdil döneminde oğlu Kâmil tarafından tamamlanan saray, Osmanlı hâkimiyetinin sonuna kadar sultanların ve valilerin ikametgâhı olarak kullanılmıştır. Bu iç kalenin devamı olan taş surlar Kahire, Katâi' ve Fustat'ı da içine alarak başşehrin gerçek birliğini sağladı. Kahire'de çok az kalan Selâhaddin Kal'atülcebel'de sürekli ikamet etmedi; Kal'atülcebel'e taşınan ve Kahire'yi merkez edinen ilk Eyyûbî sultanı el-Melikü'l-Kâmil Muhammed'dir. Eyyûbîler, Fâtımîler'in propaganda merkezi olan Ezher Camii'nin itibarını düşürmek için yalnız İbn Tolun, Amr b. Âs ve Hâkim camilerinde cuma hutbesi okuttular ve Kahire'de herhangi bir cami yaptırmadıkları gibi eski camilerin tamiratıyla da ilgilenmediler. Buna karşılık hem Fâtımîler'e karşı fikrî mücadeleyi yürütmek hem de Ehl-i sünnet'e verdikleri önemi göstermek amacıyla Kahire ve Fustat'ta yirmi üç medrese yaptırdılar; bunlardan yalnız Kâmiliyye ile Sâlihiyye günümüze kadar gelmiştir. Ayrıca Eyyûbîler İmam Şâfiî, Abbâsî halifeleri ve kendi hükümdarları el-Melikü's-Sâlih Necmeddin Eyyûb ile eşi Şecerüddürr'ün adlarını taşıyan türbeler ve Seâlibe Eyvanı gibi eserler de inşa etmişlerdir. Eyyûbîler, Kal'atülcebel ile surların dışında herhangi bir askerî ve idarî tesis yapmadılar. Sonradan Memlük Sultanı el-Melikü'n-Nâsır Muhammed b. Kalavun ve Kansu Gavri zamanında birleştirilen kalenin su kanallarının bir kısmı Eyyûbîler'e aittir. Cîze yolundaki iki köprünün üzerinde bulunan Karakuş adına yazılmış kitâbeler bunların da Selâhaddin dönemine ait olduğunu göstermektedir. Sultan el-Melikü's-Sâlih Necmeddin Eyyûb 1241'de, Kal'atülcebel'den müstahkem hale getirdiği ve bir köprüyle karaya bağladığı Kahire'nin batısındaki Ravza adasına taşındı. Burada yaptırdığı sarayın harabeleri XVIII. yüzyılın sonlarına kadar ayakta kalmıştır.

Memlükler'in iktidara gelmesiyle (650/1252) Kahire daha da genişledi ve yeni bir şekil kazandı. Bağdat Moğol istilâsına mâruz kalınca Abbâsîler'in hilâfet merkezi de Kahire'ye intikal etti ve burası o günden itibaren Doğu İslâm âleminin dinî merkezi oldu. Memlükler döneminde Kahire'deki imar faaliyetleri, özellikle Bâbüzüveyle'nin güneyindeki mahallelerde ve Tolun bölgesinin etrafında yoğunlaştı. Buralarda Sultan Hasan Camii, Müeyyed Şeyh Camii ve Hankahı, Sargatmış Medresesi, Sencer el-Cavlî Medrese ve Mescidi, Emîr Yeşbek (Yüşbek) Köşkü gibi çok sayıda dinî ve içtimaî tesis yapıldı. Moğol istilâsına uğrayan ülkelerden gelen mülteciler Birketülfîl çevresine ve şehrin kuzeyindeki Hüseyniye bölgesine, Moğol ordusundan kaçan bir kısım askerler Bâbüllûk bölgesine ve daha sonra gelen Vâfidiye cemaati de Fustat'ın kuzeyindeki Yediçeşme yakınlarında bulunan Hikrüakboğa'ya yerleştirildi. Hüseyniye, buraya yerleştirilen mültecilerin çokluğu sebebiyle şehrin en kalabalık semti haline geldi. Burada Emîr Çevgândâr bir cami, sarayhan (funduk) ve hamam yaptırdı; ayrıca Memlükler devrinde Kahire'de yapılan 130 camiden on ikisi Hüseyniye semtinde bulunuyordu. Hüseyniye'de el-Melikü'n-Nâsır Muhammed b. Kalavun zamanında yüksek rütbeli otuz emîrin yerleştiği bilinmektedir. Bu sebeple de el-Melikü'n-Nâsır, burayı Kûmirrîş ve Arzuttabbâle ile bağlamak maksadıyla körfezin batısında birçok köprü yaptırmıştır. IX. (XV.) yüzyılın başlarına kadar şehrin iktisadî hayatında önemli rol oynayan kuzeybatıdaki Bulak Limanı da Muhammed b. Kalavun zamanında inşa edilmiştir.

Kahire el-Melikü'n-Nâsır Muhammed döneminde gelişmesinin zirvesine ulaştı ve en geniş sınırlarına kavuştu. İbn Fazlullah el-Ömerî o sırada Mısır'ın başşehrinin Fustat, Kahire ve Kal'atülcebel adlı üç büyük şehirden oluştuğunu söyler. Makrîzî de bu dönemde Kahire ile Fustat'ın birleşik bir tek şehir haline geldiğini yazar (el-Ḫıṭaṭ, I, 365). O günlerde şehrin nüfusunun 500-600.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Fakat 749'da (1348) başlayıp on beş yıl ve 776'da (1374) başlayıp iki yıl süren veba salgınlarında pek çok kişi ölmüştür (a.g.e., I, 339).

el-Melikü'n-Nâsır Muhammed döneminde Kahire'nin yaşadığı her alandaki gelişmenin IX. (XV.) yüzyılın başlarından itibaren Timur istilâsı sebebiyle yerini çöküşe bıraktığı görülür. İbn Tağrîberdî, 806 (1403) yılındaki kıtlık ve veba salgını sırasında şehrin büyük bir bölümünün harabeye döndüğünü ve nüfusunun neredeyse üçte ikisinin yok olduğunu söyler (en-Nücûmü'z-zâhire, XIII, 152). Makrîzî de emîrlerin şehri yağma ettiklerini, vakıflara saygı göstermediklerini ve birçok kimsenin devlet ve vakıf mülklerine el koyduğunu, özellikle 811 (1408) yılında Emîr Cemâleddin Yûsuf Üstâdüddâr'ın Bâbül'îd semtindeki birçok emlâki ve vakıf arazisini gasbederek yerlerine sonraları Kahire'nin tarihinde büyük rol oynayan ve "hayyü'l-Cemâliyye" (Cemâleddin mahallesi) denilen mevkide bir saray ve medrese yaptırdığını yazmaktadır. Fustat'ta ise Makrîzî, Kalkaşendî ve İbn Dokmak'ın da kaydettiği gibi IX. (XV.) yüzyılın başlarında yalnız Nil sahilindeki ve Amr b. Âs Camii civarındaki yapıların harabeleri kalmıştı. Fustat ekonomik önemini kaybettikten sonra nüfusu azalmış ve aynı yüzyılın sonlarına doğru artık tamamıyla tahrip edilmişti. Kahire, daha sonraki dönemlerde ve özellikle el-Melikü'l-Eşref Kayıtbay zamanında bazı imar faaliyetlerine sahne oldu. Fakat VIII. (XIV.) yüzyıldaki nüfusuna ulaşamadı; Osmanlı hâkimiyeti öncesine ait tahminî rakam 385.000'dir. Memlükler'in ticarî faaliyetleri Fâtımîler zamanındaki Kahire'nin sınırları içinde yoğunlaşmıştı; yalnız şehrin merkezini teşkil eden Kasaba semtinde yirmi üç ayrı çarşı ve yirmi üç "vikâle" (vekâle, kapalı çarşı, kervansaray), günümüzde Bâbüzüveyle dışında kalan mahallelerde birçok ticaret merkezi vardı. Haliç'in arka tarafında da küçük pazar yerleri ve çeşitli zanaat erbabına ait dükkânlar bulunuyordu.

Memlük camilerinin en önemlisi surların kuzeybatısında I. Baybars tarafından yaptırılan I. Baybars Camii idi. 715 (1315) yılından itibaren özellikle el-Melikü'n-Nâsır Muhammed b. Kalavun'a ait Kal'a Camii'nden sonra birçok cami daha inşa edildi. 662'de (1264) açılan I. Baybars'ın yaptırdığı Zâhiriyye Medresesi dört eyvanlı olarak planlanmış ilk medrese idi. Diğer önemli Memlük medreseleri, devrin mimari anlayışına uygun biçimde Kasaba semtinde Kalavun, el-Melikü'n-Nâsır Muhammed b. Kalavun ve Berkuk tarafından yaptırılan yapılardı. 703'te (1303) açılan dört eyvanlı Nâsıriyye Medresesi dört mezhep fıkhının aynı bina içinde okutulduğu ilk medresedir. Kahire'deki ilk hankah, 569 (1173) yılında Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin bugünkü Cemâliye caddesi üzerinde bulunan Karasungur Medresesi'nin karşısına yaptırdığı Saîdü's-suadâ Hankahı'dır. Osmanlı devrine kadar kurulan diğer hankahlar ise şunlardır: Bundukdâriyye, II. Baybars el-Çâşnigîr, Şeyhû el-Ömerî, İbn Gurâb, Sencer el-Cavlî, Ferec b. Berkūk, el-Melikü'l-Eşref Barsbay, el-Melikü'l-Eşref İnal. Mısır'daki hankahların gelişimi tarikatlara bağlı olduğundan tarikatların IX. (XV.) yüzyıldan itibaren çözülme sürecine girmesiyle sayıları azalmıştır.

Memlükler devrinde Kahire'de kurulan iş yerleri, hanlar ve vikâlelerin mimarisi bir bütünlük arzediyordu. Kahire hanlarının en eskisi, tarihi 742 (1341) yılından önceye uzanan ve günümüze yalnız kapısının kalıntısı intikal eden Küsûn Hanı'dır. Sultan Kayıtbay'ın 882 (1477) yılında Ezher Camii civarında, 885'te (1480) Bâbünnasr içinde yaptırdığı iki hanla Sultan Kansu Gavri'nin 906-922 (1501-1516) yılları arasında yaptırdığı Nahle Hanı ve yine Kansu Gavri'nin tamir ettirdiği kapalı çarşı ile Hânü'l-Halîlî diğer hanların başlıcalarıdır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi


BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA