Türkçe bir kelime olan bucak "uzak, sınırsız bölge, köşe, uç" gibi mânalara gelir. Ayrıca nehir boylarında uzanan çalılık, kumluk yerlere de bu isim verilir ki bu da bir dereceye kadar Bucak arazisini tasvir etmektedir. Padişah çocuklarının oturduğu daireye de bucak denildiği bilinmektedir; kelime Kuman Türkçesi'nde bucgak şeklinde geçer.
Rumenler'in Bugeac dedikleri Bucak, siyasî ve idarî bir bölge olarak Osmanlı Devleti'nin Kuzey Karadeniz hâkimiyetiyle ortaya çıkmış ve XIX. yüzyılın başlarında bu hâkimiyetin sona ermesiyle tarihe karışmıştır. Bugün Moldavya'da (Besarabya) Türk azınlığı Gagauzlar'ın merkezi sayılan Komrat kasabasına bağlı Bucak adlı bir de köy vardır.
XV-XIX. yüzyıllar arasında Bucak gerek Türk kavimlerinin yerleşme bölgesi olarak, gerekse Kırım yollarını kontrol etmesi bakımından Türk tarihinde önemli kültürel ve stratejik bir rol oynamıştır. Bucak bölgesi Boğdan (Moldavya) eyaletine dahil olup Prut ve Turla (Dinyester) nehirlerinin arasında kalan toprakların güneyini teşkil etmekte ve yaklaşık 89000 km2 kadar olan bu arazi Kuzey Karadeniz sahillerinde bulunan Kıtai, Katlabuk, Kahul, Alibey, Sagan göllerini içine almaktaydı. Tamamı 45.630 km2 olan Besarabya'nın büyük bir kısmı (33.700 km2) 1944 yılından sonra Moldavya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adı altında Sovyetler Birliği'ne dahil edilmiştir. Tarihî Bucak ise Ukrayna Cumhuriyeti'nde Odessa oblastının (vilâyet) bir parçası olarak varlığını sürdürmektedir.
Bucak oldukça kurak geçen yazları ve kumlu toprakları ile kendisinden iki misli daha fazla yağmur alan verimli kuzey arazisine göre daha fakir ve daha az nüfusa sahiptir. Bölgenin tarih içinde taşıdığı stratejik önem, Kuzey Karadeniz sahili boyunca Kırım'a, Kafkasya'ya ve Hazar denizine giden en kısa kara yollarının buradan geçmesinden doğmuştur. Bunun için İstanbul'dan kara yoluyla Kırım'a, İdil (Volga) boylarına, Hazar denizine ve hatta Batı Kazakistan'a gitmek isteyenler Bucak yolunu tercih etmişlerdir. Kırım-İstanbul yolu Bucak-Dobruca-Doğu Trakya hattını takip etmekteydi. Nisbeten kolay geçit veren Balkan dağlarının doğu bölgesinden geçen bu yolun Kili Kalesi'nden İstanbul'a olan uzaklığı yaklaşık 1000 km. civarındadır. Bunun için de Hunlar, Avarlar, Bulgarlar gibi doğudan gelen ilk kavimler bu yolu kullanmışlardı. Sonraları Kumanlar ve Peçenekler yine bu yoldan Balkanlar'a inmişler ve hatta bir süre Bucak'ta yerleşmişlerdir. 1241'den sonra Moğollar ve onların halefleri olan Altın Orda Hanlığı Bucak'a hâkim olmuşlardır. Tuna ve Tuna'nın güneyinde bulunan Dobruca gibi önemli bölgelerin müdafaası da geniş çapta Bucak'ın elde tutulmasıyla mümkündü. Nitekim Bucak'ın 1812 Bükreş Antlaşması ile Rus idaresine girmesi üzerine çarın orduları Tuna'yı rahat biçimde geçerek 1853-1855 ve 1877-1878 savaşlarında olduğu gibi Dobruca ve Balkanlar'ı kolayca istilâ etmek imkânını bulabilmişlerdir.
Bucak'ın siyasî ve idarî bir bölge olarak ayrı bir kimlik ve isim altında ortaya çıkması Osmanlılar devrinde gerçekleşti. II. Bayezid 1484'te, Tuna'nın kuzey kolu üzerinde kurulan ve Boğdan-Lehistan yollarını kontrol eden Kili Kalesi'ni, yine aynı yıl Mengli Giray kumandasındaki Kırım ordusunun yardımı ile de Turla nehrinin Karadeniz'e döküldüğü yerde kurulan Akkirman'ı ele geçirdi. Osmanlılar'ın Boğdan'ı almak istemelerinin asıl amacı Karadeniz ticaretini kontrol etmek, Dobruca ve Doğu Balkanlar'ın emniyetini sağlamaktı ki bunun için de bu kaleleri ele geçirmek şarttı. Daha sonra ise fethedilen bu iki kaleyi savunmak ve yollarını güven altına almak için bütün bölgeyi kontrol etme ihtiyacı belirdi. Böylece Bucak bu ticarî ve stratejik ihtiyaçlardan dolayı idarî, askerî ve ticarî bir bölge olarak ortaya çıkmış oldu.
Bucak'ın kuzey sınırları Kanûnî Sultan Süleyman zamanında çizilmiştir. Osmanlılar'a hücum eden Petru Rares 1538'de yenilgiye uğratılmış ve güneyde Prut ile Turla arasında bulunan bir kısım kara parçası Bucak adı altında idarî bir bölge olarak teşkilâtlandırılmıştır. Kanûnî, Bucak'ın kuzeydoğu sınırını Bender'in (Tigina) kuzeyinden geçirmiş ve burada bir kale inşa ettirerek Osmanlı idaresini bölgede kökleştirmiştir. Bu tarihlerden sonra Bucak, kısmen Dobruca'da yaşayan Türk halkı, özellikle de Turla-Özü (Dinyeper) arasında ve Kırım'ın kuzeyinde önemli bir kısmı göçebe olarak yaşayan Nogaylar'la Tatarlar gibi Türk boyları tarafından daha kesif bir şekilde iskân edilmeye başlanmıştır. Aslında bu iskân, II. Bayezid'in Kırım hanından gördüğü yardıma karşılık olarak 40.000 kadar Tatar'ı Akkirman civarına yerleştirip vergiden muaf tutmasıyla daha önce ve sınırlı biçimde başlamıştı. Bucak ilk defa sancak hüviyetiyle Akkirman'a bağlanmış, Tatarlar da Kırım hanının yönetimine verilmişlerdir. Evliya Çelebi'nin Kırım Tatarları'ndan ayrı gördüğü Bucak Tatarları atalıklara, mirzalara ve yetmiş dört adet ot ağasına sahip olup sefer zamanında Silistre vezirinin bir ağası ile yalı ağasının kumandasında hareket etmekteydiler. 1620'lerde Nogay Beyi Kantemir, Osmanlı desteğiyle Kırım hanına olan tâbiyetine son vermek için uğraşmış ve hatta Özü beylerbeyiliğini ele geçirmiştir. Bucak arazisi üzerine kurulmuş köy ve küçük kasabalarda Nogay ve Tatarlar'ın hâkimiyette olmalarına karşılık Akkirman, İsmâil, Kili gibi idarî-ticarî merkezlerde Anadolu lehçesini konuşan Türkler çoğunluktaydı ve bunların önemli bir bölümü Anadolu ve Rumeli'den gelmişlerdi.
Bucak Tatarları 1812'den sonra Dobruca'ya göç ettiklerinde de eski askerî geleneklerini koruyarak yine Osmanlı Devleti'nin en uzak bölgelerinde süvari hizmeti görmüşlerdir. Modern zamanların ilk Osmanlı nüfus sayımı (1831), Bucak ahalisinden Babadağı Tatarları'nı ayrı bir bölüm altında göstermektedir. Dobruca'da Bucak Tatarları'nın ayrı bir kaymakamı olmuştur. Ayrıca 1856-1870 arasında Kırım'dan buraya pek çok muhacir gelmiş ve bunlar Mecidiye şehri başta olmak üzere oturdukları yerlerde çoğunluğu teşkil etmişlerdir. Bucak'tan gelenler ise Kuzey Dobruca'da bulunan Tolci (Tulca) şehriyle Mahmudiye'de halen mevcudiyetlerini muhafaza etmektedirler. Bütün bu gelişmeler Bucak'ın Osmanlı hâkimiyetinden çıkmasından sonra meydana gelmiş, böylece Bucak, adının tarihten silinmesine rağmen demografik ve kültürel alanlarda varlık göstermeye devam etmiştir.
Kanûnî'nin bölgede Osmanlı hâkimiyetini sağlamlaştırmasından sonra Bucak zaman zaman Boğdan voyvoda ve boyarlarının hücumlarına mâruz kalmışsa da esas itibariyle 1806-1812'ye kadar Osmanlı topraklarının bir parçası olarak idare edilmiştir. Başlangıçta Akkirman sancağı olarak Rumeli beylerbeyiliğine, XVI. yüzyılın sonlarında ise Özü eyaletine bağlanan Bucak'ın XVII. yüzyıldaki durumu hakkında en etraflı bilgiyi, bölgeyi ziyaret eden ve Lehistan seferi sırasında da Melek Ahmed Paşa ile buradan geçen Evliya Çelebi vermektedir. Ünlü seyyah, İsmâil Kalesi çevresinde çeşitli Tatar köylerinin bulunduğunu, ancak Bucak Tatar vilâyetinden sayıldığı için bu köylerin İsmâil şehri mütevellisinin hükmüne girmediklerini ve Özü'ye bağlı olduklarını anlatır. Akkirman hakkında da geniş bilgi veren Evliya Çelebi sadece varoşun on üç mahalleden oluştuğunu, şehirde hem Osmanlı padişahlarının hem Kırım hanlarının yaptırdıkları camiler ve on yedi sıbyan mektebi bulunduğunu yazar. Ayn Ali Efendi ise 1607'de Akkirman'da 914 timar* olduğunu bildirmektedir. İsmâil Kalesi'nden başlayarak Akkirman'a kadar uzanan bölgedeki iskân yerlerinin Bucak Tatarları'na ait köylerden ibaret olduğunu anlatan Evliya Çelebi, kuzeye çıktıkça halkın din ve dil bakımından karışık bir şekil aldığını belirtmekte, Bucak'ın diğer önemli kalesi Bender hakkında da burasının 150 akçe pâyesiyle "şerif kaza" olduğunu söyledikten sonra kırk nahiyesi, 312 timarı, kırk zeâmet*i bulunduğu ve kuşatma halinde toplam 12.000 müslüman asker çıkardığı, beyinin has gelirlerinin de 340.000 akçe olduğu yolunda ayrıntılı bilgiler vermektedir. Evliya Çelebi'nin verdiği bu bilgiler dolaylı biçimde, Bender'in XVII. yüzyılın ortalarında Bucak'ın önemli bir şehri olduğuna işaret etmekle birlikte buranın yine de bir serhat kalesi olarak kaldığını göstermektedir. Akkirman'ın bahçeli güzel evlere, 600'den fazla dükkâna ve birçok sıbyan mektebine sahip olmasına karşılık Bender'de iki sıbyan mektebi ve 200 küçük dükkân bulunuyordu.
1672'de Bucas Antlaşması'yla sınırı 10 km. kadar kuzeye kaydırılan Bucak'ın tarihi XVIII. yüzyılın başından itibaren Osmanlı-Rus münasebetlerine bağlı olarak sık sık değişikliklere uğramıştır. Çar I. Petro burasını 1711'de kısa bir süre işgal ettikten sonra boşaltmak zorunda kaldı. 1768-1774 savaşı sırasında bütün Bucak kaleleri (Akkirman, Bender, Kili, İsmâil) Ruslar tarafından işgal edildilerse de Küçük Kaynarca Antlaşması ile (1774) tekrar Osmanlı idaresine geçtiler. Bu antlaşma ile Bucak Tatarları'na bir çeşit muhtariyet verilmesi ve onların Osmanlı otoritesinin dışında bırakılması amaçlanmıştır. 1787-1792 Osmanlı-Rus savaşında İsmâil Kalesi'nin bütün müslüman halkı General Suvarov'un ordusu tarafından kılıçtan geçirildi. Bu savaş sonunda imzalanan Yaş Antlaşması ile Turla nehrinin doğusunda kalan topraklar Rusya'ya bırakıldı ve böylece Rusya, Osmanlı Devleti'ne bağlı Boğdan beylerinin yardımından da faydalanarak Bucak kapılarına kadar dayandı. Kısa bir süre sonra Rusya, kendisine sorulmadan Boğdan ve Eflak voyvodalarının değiştirilmesini bahane ederek Bucak'ı işgal etti (1806). Ruslar'ın amacı Eflak ve Boğdan'ı tamamen ele geçirerek Tuna'ya ulaşmak ve oradan da ilk fırsatta İstanbul'a inmekti. Bu saldırı üzerine III. Selim Rusya'ya karşı savaş ilân etmek zorunda kaldı. Altı yıl süren savaş Napolyon'un Moskova seferine çıkmasıyla son buldu. Bütün kuvvetlerini Fransızlar'a karşı kullanmak zorunda kalan Rusya, Bükreş'te 28 Mayıs 1812'de Osmanlı Devleti ile bir barış antlaşması imzaladı. Fransız tehdidi Rusya'yı o derecede korkutmuştu ki Çar toprak vermek pahasına da olsa Osmanlılar'la barış yapmaya hazırdı. Ancak Osmanlı diplomasisinin iyi çalışmaması ve tercüme işlerinde görevli Rum tercümanların ihaneti yüzünden Bükreş Antlaşması Osmanlılar'ın aleyhine sonuçlandı. Cevdet Paşa'ya göre, Osmanlı Devleti Fransızlar'a asla güvenmediği gibi Napolyon'un Rusya'yı mağlûp ettikten sonra İstanbul'a saldıracağını düşündüğü için Ruslar'ın Anadolu toprakları hakkındaki isteklerinden vazgeçmesi üzerine hemen barışa razı olmuştur. Bükreş Antlaşması'na göre Prut nehrinin doğusunda kalan bütün arazi Bucak dahil Rusya'ya teslim edildi ve buralarda yaşayan müslüman halkın mallarıyla birlikte Osmanlı topraklarına göç etmelerine izin verildi. Esasen Rusya savaşın başında Bucak'a girdiğinde burada yaşayan müslüman halkı yerlerinden çıkararak Kırım dolaylarına sürgün etmiş, ayrıca idarî işlerde çalışan tüccar, asker ve sivil Osmanlı Türkleri'ni savaş esiri ilân ederek Rusya içlerine göndermişti. Böylece Bucak'ta yaşayan müslüman halk yerinden edildi ve sahip olduğu araziler Rusya'nın malı sayıldı. Yerlerinden çıkarılan müslümanların evlerine ve topraklarına iskân edilmek üzere de Tuna'nın güneyinde bulunan hıristiyanlara çağrıda bulunuldu. Bunun üzerine Osmanlı idaresindeki birçok Bulgar ve Gagauz, Bulgaristan ve Dobruca'dan Besarabya'ya göç ederek oraya ve bu arada Bucak'a yerleşti. Rakamlar Bucak'ın nüfus değişmelerini açık olarak göstermektedir. Jewsbury'nin verdiği bilgiye göre 1812 yılında, yani müslümanların Bucak'tan çıkarılmasından sonra Bender, Akkirman, İsmâil, Kili ve Bucak'a dahil olmayan Hotin'in sahip bulunduğu köy sayısı 683'tü; ancak buralarda yaşayan erkek nüfus 43.160 kişiden ibaretti. Aynı zamanda bölgenin arazisi nüfusa göre çok genişti ve erkek başına düşen arazi miktarı 10.000 dönüm gibi büyük bir rakama ulaşıyordu. 1812'den sonra bölgeye Bulgar ve Gagauzlar'dan başka çok sayıda Rus, Ukraynalı, Alman ve başka milletlerden de göçmenler geldi ve 1812'de 240.000 olan Besarabya'nın nüfusu (Bucak nüfusu bunun beşte biriydi) 1823'te 550.000'e yükseldi. Bu göçmenlerin önemli bir kısmı Bucak'ta müslümanlardan boşalan yerlere iskân edilmişlerdir.
Eski Bucak XIX ve XX. yüzyıllarda devamlı surette değişikliğe uğramıştır. Kırım Savaşı'nda yenilen Rusya, Paris Antlaşması (1856) gereğince, Bucak'ın güneybatısını teşkil eden İsmâil ile Kahul ve Bolgrad arazilerini, Eflak'la birleştikten sonra (1859) Romanya adını alan Boğdan-Moldavya'ya bıraktı; böylece dil ve etnik köken bakımından çok karışık bir halka sahip olan eski Bucak'ın önemli bir kısmı Romanya'ya verilmiş oldu. Buna karşılık Rumenler'in çoğunlukta bulunduğu Besarabya'nın kuzey bölgesi ise Rusya'da kaldı. Daha sonra 1878 Berlin Antlaşması ile Güney Besarabya'nın (eski Bucak) 1856'da Romanya'ya bırakılan kısmı tekrar Rusya'ya verildi; karşılığında da önemsiz sayıda Rumen nüfusun yaşadığı, Yıldırım Bayezid zamanından beri Türk ve müslümanlarla meskûn olan Orta ve Kuzey Dobruca Romanya'ya bırakıldı. Bolşevik İhtilâli sonunda Federal Moldavya Demokrat Cumhuriyeti adını alan Besarabya, 21 Aralık 1917'de Rumen ordusu tarafından işgal edildi; 24 Ocak 1918 tarihli "Memleket Konseyi" kararıyla da Romanya'ya katıldı. 1918'den 1940'a kadar Besarabya Rumen idaresinde kalmış, eski Bucak arazisi ise İsmâil, Cetatea Alba (Akkirman), Tigina (Bender) ve Kahul adlarıyla dört vilâyete bölünmüştür. Daha sonra 1940'ta Hitler ve Stalin'in Viyana'da vardıkları anlaşmanın sonucu olarak Sovyetler Birliği'ne verildiyse de 1941'de Almanya ile Romanya'nın saldırısına uğrayarak Ukrayna ile birlikte işgal edildi; işgalin ardından da Dinyester nehrinin doğusunda kalan Tiraspol bölgesiyle birlikte Romanya'ya katıldı. Besarabya 1944'te Alman ve Rumen ordularının mağlûbiyetinden sonra Moldavya adıyla federal bir cumhuriyet olarak Sovyetler Birliği içinde yer aldı. Eski Akkirman, Kili ve İsmâil vilâyetleri, yani tarihî Bucak'ın ana bölümü ise Moldavya'dan ayrılarak Ukrayna Cumhuriyeti'ne bağlandı ve Odessa oblastının bir parçası haline getirildi; böylece Bucak coğrafî, tarihî ve kültürel özelliğini korumaya devam etmiş oldu.
Halen Moldavya'da kendini Rumen sayan ve nüfusun % 65'ini oluşturan bir kitle siyasî bakımdan hâkim durumdadır. Moldavya 1991'de Sovyetler Birliği'nden ayrılma kararı mânasına gelen bağımsızlığını ilân etti ve Romanya'ya katılma kararı aldı. Moldavya (Besarabya) ile Romanya arasında sınır kısmen kalkmış olup iki bölge halkı yalnız kimlik cüzdanı ile bir bölgeden diğerine seyahat edebilmektedirler. Bu arada Moldavya sınırları içinde kalan ve sayıları 170.000 civarında olan Türk asıllı Gagauzlar da yaşadıkları Komrat bölgesini muhtar ilân ettiler. Ukrayna Cumhuriyeti'ne bağlı tarihî Bucak bölgesinde ise Rumen nüfusu azınlıktadır. Bu bölgede Osmanlı devrinde olduğu gibi dinleri, dilleri ve milliyetleri farklı bir halk yaşamakta ve bu halkı çok sayıda Ukraynalı, Besarabyalı, Rumen, Bulgar, Gagauz, Rum, Yahudi, Arnavut ve çeşitli Orta Asya cumhuriyetlerinden gelmiş Türkler oluşturmaktadır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi