Kandehlevî, Muhammed İlyas kimdir ?
Bugünkü Uttar Pradeş eyaletinin batısında Kandehle'de tanınmış bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Küçük yaşta Kur'an'ı ezberledi. 1896'da öğrenim görmek üzere Gengûh'a gidip ağabeyi Muhammed Yahyâ'dan İslâmî ilimlerle ilgili dersler aldı; Abdürrahim Reypûrî ve Eşref Ali et-Tehânevî gibi âlim ve sûfîlerin meclislerinde bulundu, Reşîd Ahmed Gengûhî'ye intisap ederek özel sohbetlerine devam etti. Gengûhî'nin ölümünden (1905) etkilenen Kandehlevî bir süre münzevi hayat yaşadı. Daha sonra Delhi'ye giderek Halil Ahmed Sehârenpûrî'ye intisap etti ve seyrüsülûkünü tamamladı. 1908'de Mahmud Hasan'ın ders halkasına katılmak üzere Diyûbend'e gitti ve ondan Ṣaḥîḥ-i Buḫârî ile Sünen-i Tirmiẕî'yi okudu. Ayrıca hocasına İngilizler'e karşı cihad edeceğine dair söz verdi. 1910'da Sehârenpûr'daki Mezâhirü'l-ulûm Medresesi'nde ders vermeye başladı. 1914'te Halil Ahmed Sehârenpûrî ile birlikte hacca gitti ve ertesi yıl döndüğünde medresedeki görevine yeniden başladı. İki yıl sonra buradan ayrılıp Delhi'deki Nizâmeddin Türbesi yakınında Bangle Vâli Mescidi Külliyesi'ne yerleşti. Babası Muhammed İsmâil'in 1917'de ölümü üzerine onun bölge halkına yönelik eğitim faaliyetlerini sürdürmek isteyen Kandehlevî çok sayıda okul açarak ders verdi, halkın sosyal meseleleriyle ilgilendi.
1925'te ikinci defa çıktığı hac yolculuğu sırasında Mekke ve Medine'de yaklaşık beş ay kalan Kandehlevî, memleketine döndükten sonra kapsamlı ve teşkilâtlı bir tebliğ faaliyetine başladı. Tevhid akîdesinin, ibadet ve ahlâk anlayışının öğretilmesi hedeflenen bu çalışmaları sırasında Nûh'ta halka yaptığı bir konuşmada onlara cemaat halinde örgütlenmeleri çağrısında bulundu. Böylece Cemâat-i Teblîğ, Teblîgī Cemâat, Tahrîk-i Îmân gibi isimlerle anılan bir hareketin kuruluşu gerçekleşti. Kandehlevî ve hareketin müntesipleri çeşitli bölgelere düzenli olarak tebliğ gezileri yaptılar.
Kandehlevî, 1932 yılında üçüncü defa gerçekleştirdiği hacdan dönüşünde daha azimli ve kararlı olarak faaliyetlerini genişletti. Belirli sayılardan oluşan düzenli grupları tebliğ amacıyla Uttar Pradeş'in çeşitli yerlerine gönderdi. Gittikçe güçlenen tebliğ faaliyetlerini ülke dışına yaymak için önde gelen arkadaşlarıyla birlikte 1938'de son defa Hicaz'a gitti ve dünyanın çeşitli bölgelerinden hacca gelen insanlara hareketin misyonunu anlattı; ayrıca yöneticilerle temaslarda bulundu. Hacdan dönünce Bastinizâmeddin ve Mevat başta olmak üzere çeşitli yerlerde tebliğ faaliyetlerini yoğunlaştırdı ve yeni okullar açmayı sürdürdü. 1941'de Nûh'ta düzenlenen, Kandehlevî'nin konuşmacı olarak iştirak ettiği mitinge 25.000 kişi katıldı.
1940 yılından itibaren Nedvetü'l-ulemâ adlı diğer bir cemaatin mensupları Kandehlevî hareketinin çizgisine uygun bir çalışma içine girmiş ve her iki cemaat arasında irtibat kurulmuştu. Bu gelişmelerin sonucunda yapılan bir davet üzerine Kandehlevî 1943'te Nedvetü'l-ulemâ'nın merkezlerinden olan Leknev'e gitti ve kendisine büyük ilgi gösteren halka konuşmalar yaptı. Ardından Delhi'ye dönen Kandehlevî 13 Temmuz 1944'te vefat etti ve Bangle Vâli Mescidi yakınına defnedildi. Kendisinden sonra Cemâat-i Teblîğ'in başına oğlu Muhammed Yûsuf geçti.
Tasavvufî gelenekten etkilenmiş bir hareket adamı olan Kandehlevî'nin temel misyonu ve hedefi sosyal, kültürel ve dinî açılardan problemli gördüğü İslâm ümmetinin sağlıklı temeller üzerinde yeniden gelişmesine katkıda bulunmaktı. Müslümanların içinde bulunduğu durumun ana sebebini İslâmî şuur ve yaşayıştan uzaklaşma olarak gören Kandehlevî, İslâmî ilkeleri samimiyetle uygulamadıkça bu durumdan kurtulmanın mümkün olmayacağını savunmakta, başarı ve kurtuluşu ferdî ve içtimaî olmak üzere iki kategoride değerlendirmektedir. Ferdî başarı müslümanın bütün ilâhî emirlere bağlı kalmasıyla mümkündür; toplumsal başarıya gelince bunun için takip edilmesi gereken esaslar da şu şekilde sıralanabilir: Tebliğ ruhunu canlı tutmak, Hz. Peygamber'in getirmiş olduğu vahye dayalı bilgiyi öğrenmek ve öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, muhtaçlara yardım etmek, ahlâklı ve dindarlıkta samimi olmak.
Müslümanların başarısını yaratıcıyla kuracakları derin irtibatta gören Kandehlevî, bu irtibatı merkeze alarak müslümanların mükemmel bir ibadet şuuruna ermelerini arzulamaktadır. Ona göre esasen her müslümanın kalbinde potansiyel bir iman bulunmaktadır. Olumsuz şartların etkisiyle üzeri örtülen bu imanın açığa çıkarılması, aksiyona dönüştürülmesi gerekmektedir. İslâm ancak bu şartla fert ve toplum olarak yaşanır hale gelecektir. Kandehlevî bu noktada altı esasa dayanan bir program ve yöntem teklif etmektedir. Ön şartı anlamsız şeyleri terketmek olan bu esaslar şunlardır: Kelime-i şehâdeti gerçek anlamıyla kavramak ve gereğini yerine getirmek, namaza gereken titizliği göstermek, her günün belli vakitlerinde ilimle meşgul olmak, her müslümana sevgi ve saygı göstermek, ihlâslı olmak ve dünyanın bütün bölgelerine tebliğ amaçlı seyahatler yapmak.
Allah'a gönülden bağlılığı ve O'na kulluğu ahlâkî kemale ulaşmanın şartı olarak gören Kandehlevî bunu başarılı bir siyasî hayatın da esası gibi düşünmektedir. Şahsî hayatlarında bu şarta uymayanların kamu hayatını ve toplumu buna göre düzenlemeleri mümkün değildir. Kandehlevî'nin öncüsü olduğu Cemâat-i Teblîğ'in üyeleri ferdî olarak belirli siyasî görüşleri destekleme ve politik meselelerle ilgilenme hususunda özgür bırakılmakla birlikte kendi içlerinde siyasî tartışmalara girmeleri veya siyasî gayelerle tebliğ çalışmalarına katılmaları yasaklanmıştır (bk. CEMÂAT-i TEBLÎĞ).
Kandehlevî'nin müstakil bir eseri bulunmamaktadır. Ancak dinî, ahlâkî ve içtimaî konularla Cemâat-i Teblîğ hareketinin yapısına ve faaliyetlerine dair düşüncelerinin yer aldığı çok sayıdaki mektubunu Ebü'l-Hasan en-Nedvî bir araya getirerek Mekâtîb-i Ḥażret-i Mevlâna Şâh Muḥammed İlyâs adıyla neşretmiştir (Delhi 1952, 1972, 1979). Daha sonra burada yer alan, Nedvî'ye yazdığı otuz dört mektubun beşi Christian W. Troll tarafından bir değerlendirme yazısıyla birlikte İngilizce'ye çevrilerek yayımlanmıştır (Islam in India: Studies and Commentaries içinde, Delhi 1985, II, 138-176). Ayrıca konuşmaları esnasında Muhammed Manzûr Nu'mânî'nin kaydettiği bazı sözleri Melfûẓât-i Ḥażret-i Mevlânâ Muḥammed İlyâs adıyla neşredilmiş (Lucknow 1978), bunların bir kısmı Muhammed Âsif Kıdvâî tarafından İngilizce'ye çevrilmiştir (Abul Hasan Nadwi, Life and Mission of Maulana Mohammad Ilyas içinde, 2. bs., Lucknow 1983, s. 153-169). Delhi'de 1944 yılında "Bütün Hindistan Ulemâsı ve Müslüman Siyasî Liderleri" adıyla gerçekleştirilen konferansa Kandehlevî'nin sunduğu bir metin A Call to Muslims başlığıyla yayımlanmıştır (Lyallpûr 1944).
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi