Arapça kaynaklarda Ramazan b. Abdülmuhsin el-Vizevî şeklinde zikredilen Bihiştî, Vize'de doğduğu için "Vizevî" nisbesiyle anıldığı gibi tahsilinden sonra Çorlu'ya yerleşip orada vâizlik yaptığından "Çorlu Vâizi" veya "Çorlulu Vâiz" olarak da tanınır. Brockelmann nisbesini "el-Vezîrî" şeklinde kaydederse de (GAL Suppl., I, 759) yanlıştır. Şiirlerinde Bihiştî mahlasını kullandığından bu şekilde tanınmış, fakat aynı mahlası kullanan diğer şairlerle karıştırılmaması için "Bihiştî-i Vâiz", "Bihiştî-i Sânî", yeni yayınlarda ise daha çok Bihiştî Ramazan Efendi diye anılmıştır.
Bihiştî tahsil için İstanbul'a giderek Molla Sinan, Merhaba Çelebi ve Şeyhülislâm Sâdî Efendi gibi âlimlerden ders okudu. Sâdî Efendi'nin vefatından sonra devrin ünlü şeyhlerinden Merkez Efendi'ye intisap ederek seyrüsülûkünü onun yanında tamamladı ve hilâfet aldı. Daha sonra İstanbul'dan ayrılıp Çorlu'ya yerleşti. Bir taraftan Ahmed Paşa Camii'nde imam-hatiplik ve vâizlik yaparken diğer taraftan da zâviye haline getirdiği evinde tasavvufî irşad faaliyetini sürdürüyor ve zâviyenin etrafında yaptırdığı hücrelerde barındırdığı talebelere de ders veriyordu. Nitekim değerli bir nâsir ve kuvvetli bir şair olarak tanınan Zarîfî de kaynaklarda Bihiştî'nin talebesi olarak anılmaktadır. Çorlu'da uzun yıllar bu hizmetlere devam eden Bihiştî orada vefat etti ve Bihiştî Zâviyesi olarak anılan evinin bahçesine gömüldü. Evliya Çelebi Çorlu'daki ziyaret yerleri arasında onun zâviyesini de sayar.
Tezkirelerle diğer kaynakların değerlendirmelerine göre Bihiştî, tasavvufa intisap etmeden önceki devresinde çağdaşı ilim adamlarının takdirini kazanmış eser sahibi bir âlim; tasavvufa intisap ettikten sonraki hayatında ise ârif, kâmil, çevresi üzerinde tesirli bir mürşid, vâiz ve hatip; şair olarak da "icat sahibi", "murat ettiği mânada hususi hayaller ortaya koyabilen", "şiirlerinde hüsn-i edâ ile nazma kādir bir üstat" olma başarısını göstermiş, hoşsohbet, nüktedan ve zarif bir şahsiyetti. Nitekim kendisini tanıyan müelliflerden Ahdî ve Âşık Çelebi bu özelliklerine genişçe yer vererek şahit oldukları onunla ilgili bazı olayları ve duydukları nükteleri anlatmaktadırlar. Henüz müstakil bir çalışma ve araştırmaya konu olmamış bir şahsiyet olan Bihiştî Kanûnî Sultan Süleyman devrinde yetişmiş, üzerinde durulması gereken çok yönlü simalardan biridir.
Eserleri. a) İlmî Eserleri. 1. Ḥâşiyetü'l-Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi ʿAḳāʾidi'n-Nesefiyye li'l-Ḫayâlî. Kütüphane kataloglarında çeşitli isimlerle kayıtlı olan bu eser, Teftâzânî'nin Ömer en-Nesefî'nin el-ʿAkāʾid'i üzerine yazdığı şerhe Ahmed b. Mustafa el-Hayâlî künyesiyle anılan şair Hayâlî Bey'in yaptığı hâşiyeye hâşiye olarak kaleme alınmıştır. Kınalızâde ve Atâî'nin, "Bu esere bundan daha güzel bir hâşiye yazılmamıştır" şeklindeki sözleri, devrinde yaygın olan kanaati aksettirmekte ve gördüğü rağbeti ifade etmektedir. Nitekim yeni yayınlarda sayıları elli civarında gösterilen Şerḥu'l-ʿAḳāʾid üzerine yapılmış önemli şerh, hâşiye ve ta'likler arasında Bihiştî'nin eseri de gösterilmektedir (bk. Yurdagür, s. 52). Çeşitli kütüphanelerde yazmalarına rastlanılan eserin (meselâ bk. Süleymaniye Kütüphanesi, Lâleli, nr. 2196, Fâtih, nr. 2968, Reşid Efendi, nr. 1024, 1030/1; Kayseri Râşid Efendi Kütüphanesi, nr. 470) Brockelmann da birkaç yazmasını tesbit etmiştir (GAL Suppl., I, 759). Köprülü Kütüphanesi Yazmalar Kataloğu'nda Bihiştî'ye ait olarak gösterilen eserlerin müellifi diye kaydedilen Ramazan b. Muhammed el-Hanefî el-Mâtürîdî el-ma'rûf bi-Bihiştî / Ahmed b. Ramazan b. Hasan el-Vizevî el-Bihiştî şeklindeki isim zinciri ya yanlış veya eserlerden birincisi aynı konuda şerh yazmış Ramazan Efendi'ye, diğeri de başka bir müellife ait olmalıdır (bk. birinci künye için I, 393, nr. 807; ikinci künye için III, 320). Pek çok defa basılan eser (İstanbul 1265, 1308, 1320, 1326), bir defa da Teftâzânî'nin Şerhu'l-ʿAkāʾid'i, Kestelî ve Hayâlî hâşiyeleriyle birlikte neşredilmiştir (İstanbul 1297). 2. Hâşiyetü Âdâbi Mesʿûdî. Bursalı Mehmed Tâhir'in bu isimle kaydettiği eseri Kâtib Çelebi ta'lîkāt* olarak zikretmektedir (Keşfü'ẓ-ẓunûn, I, 40). Bir nüshasının Berlin'de bulunduğunu bildiren Brockelmann da eserin ta'lîkāt olduğunu kaydeder (GAL, I, 616). Anlaşıldığına göre eser, Şemseddin Muhammed b. Eşref el-Hüseynî es-Semerkandî'nin Risâle fî âdâbi'l-bahs adlı münazara âdâbına dair eserine Kemâleddin Mes'ud b. Hüseyin eş-Şirvânî er-Rûmî'nin (ö. 905/1499) yaptığı şerhe Bihiştî'nin ta'lîkātıdır. Bursalı Mehmed Tâhir, Bihiştî'nin Taʿlîḳāt ʿalâ Şerḥi'l-Miftâḥ adlı bir eserinden bahsediyorsa da gerek Kâtib Çelebi gerekse Brockelmann, Ebû Ya'kūb es-Sekkâkî'nin bu meşhur belâgat kitabına şerh, hâşiye ve ta'lîkāt yazanlar arasında Bihiştî'ye yer vermemektedirler. Kütüphanelerde de nüshasına rastlanmayan bu eserin ona ait olmadığını söylemek mümkündür. Yine Bursalı M. Tâhir'in, adını Taʿlîḳāt ʿale'l-Câmî olarak verdiği ve Cemâleddin İbnü'l-Hâcib'in el-Kâfiye isimli eserine Molla Câmî'nin yazdığı el-Fevâʾidü'z-ziyâʾiyye adlı meşhur şerhin ta'lîkātı olması gereken bu esere de Keşfü'z-zunûn vb. bibliyografik kaynaklarla kütüphane kayıtlarında rastlanmamaktadır. Ancak müellifin Süleymaniye Kütüphanesi'nde el-ʿAşeretü'l-kâmile (Reşid Efendi, nr. 1030/2) ve Tefsîru âyeti "yevme yeʾtî baʿzu âyâti rabbike" (el-En'âm 6/158) (Reşid Efendi, nr. 1030/3) adlı iki risâlesi görülmektedir.
b) Edebî Eserleri. 1. Divan. Sadeddin Nüzhet Ergun, Kâtib Çelebi'nin sözünü ettiği (Keşfü'z-zunûn, I, 780) Bihiştî divanına rastlamadığını söylüyorsa da çağdaşı Ahdî 1000-2000 kadar şiirden meydana gelen divanını okuduğunu belirtmekte, ayrıca Riyâzî de divanı gördüğünü söylemektedir. Ancak günümüzde de divanının herhangi bir nüshası bilinmemektedir. Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Esad Efendi, nr. 2614) Dîvân-ı Bihiştî adıyla kayıtlı olan eser onun Cemşâh ve Âlemşâh mesnevisidir. Mecmualarda rastlanan şiirlerinden birçok kasidesi, gazeli, muhammes ve müseddesi olduğu anlaşılmaktadır. Sûfiyâne ve âşıkane yazılmış gazellerinde samimi ve sade bir edaya sahip olduğu görülmektedir. 2. Cemşâh ve Âlemşâh. "Fâilâtün mefâilün fâilün" vezninde yazılmış, yaklaşık 2500 beyitten meydana gelen, Cemşâh ile Âlemşâh arasındaki aşkı işleyen, şairin "kendi ihtiraı" olduğu için övündüğü, konusu itibariyle orijinal bir mesnevidir. Her bahsin sonunda, "Ey gazelhân-ı bezm-gâh-ı sürûr / Meclis ehlini aldı hâb-ı fütûr / Şevk ile tâzelenmeğe dil ü cân / Oku bu şi'ri dinlesin yârân" beyitleriyle geçiş yaparak konuyla ilgili bir gazel söylemiştir ki bu devrinde bir yenilik olarak kabul edilmiştir. Eserin Süleymaniye Kütüphanesi'nde iki nüshası bulunmaktadır (Esad Efendi, nr. 2614; Elmalılı, nr. 2596/1). Ancak her iki nüsha da baştan birkaç varak eksiktir. 3. Heşt Bihişt. Bihiştî'nin bu ikinci mesnevisi "mefâîlün mefâîlün feûlün" vezniyle yazılmış olup kendi ifadesine göre 1130 beyittir. Adından da anlaşılacağı üzere eser sekiz bölüme ayrılmıştır. Mevcut nüshalarından ikisi Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki Cemşâh ve Âlemşâh yazmalarının sonunda yer almaktadır. Bunlardan birincisi biraz eksik olduğu gibi Millet Kütüphanesi'ndeki nüsha da (Ali Emîrî, Manzum, nr. 861) eksiktir. 4. Şerh-i Manzûme-i Muammâ. Molla Câmî'nin Muʿammâ-yı Ṣaġīr adlı risâlesinin şerhi olarak kaleme alınmıştır. Bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Tarlan, nr. 52/8) bulunan bu Türkçe risâle, tarih kıtasındaki "Fazlu'l-ilâh" ibaresinin gösterdiği 977 (1569-70) yılında tamamlanmıştır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi