ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, 16 Aralık 1999'da başbakan yardımcısı olarak gittiği Diyarbakır'da "Geçmişe artık sadece yanlışlarımızdan ders almak için bakmalıyız ve aynı yanlışları tekrarlamamalıyız" diyerek çok tartışılacak bir söz sarf etti: "Avrupa Birliği'ne üyeliğimize giden yolun Diyarbakır'dan geçtiğine inanıyorum." Demokrasinin Türk'ün de Kürt'ün de hakkı olduğunu belirten Yılmaz'ın "AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" sözü slogandan ileri gitmedi ve bu yüzden birçok kesim tarafından eleştirildi. Yılmaz, daha sonra pek konuşmaz oldu.
"NE MOZAİĞİ U..."
Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB) için hazırlanan Güneydoğu raporu için Doğu Ergil'in "Türkiye bir mozaiktir" ifadesine MHP lideri Alparslan Türkeş," Ne mozaiği, u...!" diyerek cevap vermişti. Güneydoğu raporunu açıklayan Sakıp Sabancı'yı "Çizmeyi aşma" diye uyaran Türkeş, "Türkler ne kadar Türk'se, Kürtler de o kadar Türk'tür" diyordu. Leyla Zana'nın da bulunduğu HEP heyeti ile yapılan görüşmede Türkeş "Biz 900 yıldır kardeşiz. Kız kardeşim Kürt'le evli. Bizim birbirimizden ayrılmamız mümkün değildir. Bu ülke Türk-Kürt çatışmasıyla bölünür" derken bir tv programında "TBMM yetki versin, bir yılda özel savaş birlikleri ile terörün kökünü kazırım."
ESKİ VE YENİ BAYKAL
DTP lideri Ahmet Türk, AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'la görüşmesini eleştiren CHP lideri için "Eski Baykal'ı arıyorum" diyordu. Baykal'ın içinde yer aldığı sosyal demokratlar Kürt sorununa yönelik en fazla rapor hazırlayan kesim oldu. 1990-2006 arasında sekiz rapor hazırlandı. 1990'da SHP lideri Erdal İnönü ve Genel Sekreteri Deniz Baykal başkanlığında hazırlanan rapor cesur açılım içeriyordu. Kamuoyuna deklare edilir edilmez, çok ciddi tepkiler oluştu. "Türk, Türk milleti" kavramları geçmiyor, "Türkiye'de Kürtler vardır. Türkiye Cumhuriyeti, ırk, kafatası cumhuriyeti değil, siyasal bilinç Cumhuriyeti'dir" görüşü öne çıkıyordu. 1991'de iktidar ortağı SHP sadece Kürtçe konuşma yasağını kaldırdı. CHP'nin 2008'de kabul edilen yeni programında Kürt sorunu "özünde bir demokrasi ve kalkınma sorunu" olarak tanımlandıktan sonra, "devletin kimseyi asimile etmeye hakkı yoktur" deniliyordu.