Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Osman Özgür Yalın, iş gücü kaybına yol açan hastalıklar arasında migrenin ilk sırada yer aldığını söyleyerek, "Özellikle östrojen duyarlı migren atakları kadınları çok daha fazla etkiliyor. Doğurganlık çağındaki yetişkin kadınların 3'te biri migren atakları yaşıyor. Bunların çoğu gerilim tipi baş ağrısı ve migren atakları. Tekrarlayan baş ağrıları sık olduğunda günlük yaşam kalitesi ve hayattan zevk alma, sosyal faaliyetler, iş gücünü etkileyen önemli bir sorun haline gelmektedir" dedi.
ZONKLAMA VE YARIM BAŞ AĞRISI
Migren tanısının baş ağrısının özelliklerine göre konulduğunu söyleyen Doç. Dr. Yalın, şöyle dedi: "Herhangi bir kan tetkiki veya beyin MR'ı gibi görüntüleme yöntemi ile migrenin varlığı gösterilememektedir. Migren baş ağrısını düşündüren özellikler arasında zonklama, yarım baş ağrısı, uzun süreli, zonklayıcı baş ağrıları sayılabilir. Baş ağrısına eşlik eden bulantı, kusma, ışık ve ses hassasiyeti gibi belirtilerden bir veya daha fazlasının bulunması tanıyı destekler." Yine de bu özelliklerin hepsinin tüm hastalarda bulunmadığına dikkat çeken Doç. Dr. Yalın, "Bu semptomlardan birkaçının bile bulunması tanı için önemlidir. Tanı için bazen beyin filmleri ve kan tetkikleri yapıyoruz. Çünkü migreni taklit eden beyin tümörü, beyin kanaması gibi bir takım sebepleri dışlamak istiyoruz" dedi.
SIK ATAK BÜYÜK ACI VERİYOR
Migren ataklarını da değerlendiren Doç. Dr. Yalın, "Migren atakları kişilerin çoğunda seyrek tekrarlanmaktadır. Ayda birkaç gün veya birkaç ayda bir gelen, ağrı kesici ile geçen ataklar çoğu kişi için büyük bir problem teşkil etmez. Ama sık atak yaşayan hastalar veya atakları günlerce sürüp yatağa düşüren şiddetli ataklar yaşayan hastalar en büyük acıyı yaşamaktadır. Ayda 15 günden daha sık baş ağrısı yaşayan migren hastalarına kronik migren tanısı koyuyoruz. Hastalığın kronik hale gelmesi tedavi şeklimizi ve seçeneklerimizi de değiştiren bir durumdur" dedi.
PSİKOLOJİK DEĞİL BİYOLOJİK
"PEKİ neden bazı insanlar seyrek ataklar yaşarken, bazılarında ataklar sıktır?" sorusuna Doç. Dr. Yalın, şu yanıtı verdi: "Bunu açıklayan pek çok sebep olduğu düşünülmektedir. Eskiden migrenin psikolojik bir rahatsızlık olduğu düşünülürdü. Ama artık biyolojik bir sebebe bağlı gelişen ataklar olduğunu biliyoruz. Bu hastalığın histeri etiketi görmesine de kesinlikle karşıyız. Böyle bir anlayış kişinin yaşadığı acıyı ve çektiği ıstırabı küçümseyen bir tavırdır. Bu nedenle bu etiketlemeye şiddetle karşı çıkıyoruz. Günümüzde migren için geliştirilen ilaçların hemen hepsi migrenin biyolojik temellerini kanıtlar durumdadır. Genetik yük hastalığın gelişiminde ve atak sıklığında oldukça önemli bir faktördür."
DEPRESYON ATAK SIKLIĞINI ARTIRABİLİR
HALI hazırda var olan migren ataklarının sıklaşmasının da bazı psikososyal yüklerin ağırlığı ile açıklandığını söyleyen Doç. Dr. Yalın, şunlara dikkat çekti: "Ağır anksiyete, depresyon gibi psikolojik faktörler atak sıklığını artırabilir. Yine benzer şekilde obezite, sigara kullanımı, hareketsiz yaşam, yüksek karbonhidrat içerikli ağır öğünler, uzun süreli açlık, uyku düzensizliği gibi bedenimize zarar veren durumlar da atak sıklığını artıran biyolojik sebepler olarak öne çıkmaktadır."
MEVSİM DEĞİŞİKLİKLERİ BİLE ETKİLİYOR
ANI stres, aşırı yorgunluk, uzun süreli fazla gürültü kirliliği, hava kirliliği, aşırı sorumluluk, iş, güç ve üzüntüyle çoğu zaman baş edemeyebileceğimizi belirten Doç. Dr. Yalın, şöyle dedi: "Enfeksiyon veya uykusuzluk, açlık, kadınlarda hormonal dengenin değiştiği menstruasyon (adet döngüsü) günleri, mevsim değişiklikleri gibi gücümüzü azaltan olaylar bazen dengeyi migren atağına çevirebiliyor. Bu zorluklarla ve toksinlerle mücadele gücümüz azaldığında bazılarımızda migren atağı tetikleniyor, bazı bireylerde fibromiyalj, bazılarında kronik baş ağrısı veya hipertansiyon, diyabet gibi hastalıklar ortaya çıkabilmektedir."