Covid-19 pandemisiyle birlikte, başta yeni coronavirüs olmak üzere solunum sistemi ve akciğerlerde hastalık yapan birçok virüs ve onların varyantlarıyla toplumsal olarak tanıştık. Virüslerle baş etme konusunda toplumun farkındalığı artsa da akciğer sağlığı büyük etki altında kaldı. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ergün Tozkoparan son yıllarda artan virüs hastalıklarının akciğer sağlığını nasıl etkilediği hakkında bilgi verdi.
EN ÇOK HANGİ VİRÜS AKCİĞERLERİ TEHDİT EDİYOR?
Virüslerin yaşam döngülerine bakıldığında pandeminin ilk defa yaşanan bir durum olmadığı görülmektedir. En yakın tarihte, 2009 yılında domuz gribi pandemisinde de biyolojik olarak aynı durum oluştu. Sadece domuzlarda hastalık yapan bir influenza virüsü alt tipi mutasyona uğrayarak insanlara da bulaşabilme özelliğini kazandı. Böylece yeni virüsle, insan bağışıklık sistemi daha önceden karşılaşmadığı için tüm dünyada hızla yayıldı. Ancak buradaki farklılık; domuz gribine yol açan influenza virüsünün, covid kadar hayati kayıplara neden olacak bir virüs olmaması. Sadece yaşlılar, kronik hastalığı olanlar, bağışıklığı baskılanmış bireyler gibi risk faktörü olan grupta hayati kayıplar oldu. Covid çok daha tehlikeli ve sosyoekonomik sonuçları ağır olduğu için pandemi kavramı gündelik hayatımıza girdi.
COVİD DAHA MI KRİTİK?
Bakteriler, virüsler gibi değişik mikrobiyolojik etkenlerle insan organizmasının etkileşimi önceden beri vardı. Bunlar farklı hastalıklara yol açmaktadır. Ancak, daha önce sadece hayvanlara bulaşma ve hastalık yapabilme özelliği olan coronavirüs mutasyona uğrayarak insanlara da bulaşabilir ve hastalık yapabilir hale geldi. Bu da pandemi süreciyle birlikte ilk kez karşılaşılan bir durum oldu. Bu yeni virüsü; insanlarda solunum sistemini etkileyen influenza, rinovirus, parainfluenza virüs, respiratuar sinsidyal virüs gibi diğer virüslerden ayıran en önemli özellik, akciğerlerde ağır zatürre ve akciğer kılcal damarlarında yaygın pıhtılaşmaya yol açarak hayati kayıplarla sonuçlanabilen ağır solunum yetmezliğine neden olmasıdır.
BİRDEN ÇOK VİRÜS AYNI ANDA YAŞANIRSA RİSK ARTIYOR
Solunum yolu virüs enfeksiyonlarının yanı sıra üzerinde durulması gereken bir diğer konu da birden fazla enfeksiyonun bir arada olmasıdır. Ko-enfeksiyon denilen bu durumda hastalık daha ağır seyredebiliyor ve hayati kayıp oranı da artabiliyor. Birçok solunum yolu virüsünü bir defada saptayan hızlı testlerin yaygınlaşmasıyla ko-enfeksiyonlar, daha tanınır hale geldi. Yapılan çalışmalarda solunum yollarında ko-enfeksiyon oranının %5 civarında olduğu bulunmuş, ancak bu oranın da gerçekte daha fazla olabileceği ileri sürülmüştür. Özellikle covid ve influenza ile eş zamanlı olarak enfekte olan bireylerde sadece covid enfeksiyonu olanlara göre hayati kayıp oranı üç kat artmaktadır. Covid virüsüne eşlik eden başka bir viral enfeksiyon varlığında nefes darlığı yakınması daha belirgin olmaktadır.
YENİ VARYANTLARIN TEHLİKE SAÇIYOR MU?
Covid; mutasyona uğraması sonucu eris, Jn1 gibi yeni varyantlarda, akciğerlerde yaygın zatürre ve pıhtılaşmaya yol açma özelliğini kaybederek normal mevsimsel gribe benzer bir klinik tabloya yol açmaya başladı. Risk faktörleri dışında, hayati kayıplar oldukça azaldı. Diğer bir deyişle toplum sağlığını artık influenzadan daha fazla tehdit etmemeye başladı.
UZAMIŞ COVİD SENDROMUNDA İYİLEŞME DE UZUN SÜRÜYOR
Her ne kadar covidin yeni varyantları, en eski görülen delta varyantı gibi kadar hayati kayıpları doğurmasa da; tekrarlayan covid enfeksiyonları, uzamış covid sendromuna yol açabilmektedir. Uzamış covid sendromu, akut covid enfeksiyonundan farklı olarak vücudun bir organını etkileyebilen farklı bir klinik tablodur. Belirti ve bulguları arasında kişiden kişiye göre değişmekle beraber; çarpıntı, göğüs ağrısı, halsizlik, kronik yorgunluk sendromu, uykusuzluk, kan pıhtılaşma özelliğinin artması, karın ağrısı, bulantı, kadınlarda ağrılı adet görme ve adet düzensizliği erkeklerde sperm azalması gibi durumlar sayılabilir. Uzamış covid sendromu, akut covid virüsünü ağır geçirenlerde ve aşısızlarda daha fazla görülmektedir. Genel olarak tüm covidli olguların %10'unda görülür, ancak hastaneye yatırılarak tedavi edilenlerin % 50-70'inde, aşı olmayanların ise %12'sinde görülür. Belirti ve bulgular birkaç aydan birkaç yıla kadar devam edebilir.
RİSKLİ GRUPLARDA HASTALIK AĞIR SEYREDİYOR
Solunum yollarında enfeksiyona yol açan birçok virüs ve bunların birçok alt tipi ve mutantları mevcuttur. Genel olarak bu virüsler, risk gruplarında ağır hastalıklara yol açmakta bu nedenle 65 yaş yukarısı kronik kalp, akciğer ve böbrek hastalığı olanlar, bağışıklığı baskılayıcı ilaç kullananlar gibi riskli kişileri korumak önceliklidir. Riskli kişileri korurken unutulmaması gereken en önemli konulardan biri de onlarla temas eden yakınlarının da korunmasıdır. Özellikte evde yaşlı veya kronik hastalığı olan kişilerin birinci derece yakını dahi olsa, belirtileri olan kişilerle temas etmemesi gerekir. Bağışıklığı takviye edici vitaminler ve özellikle kanda eksikliği varsa D vitamini alınması gerekir.
HIZLI TANI İÇİN RİSKLİ GRUPLARA TEST YAPILIYOR
Pandemi sürecinde daha yaygın olarak piyasaya sürülen ve kullanılan, solunum yolu virüslerinin birçoğunu tek bir testle saptayan yeni ve hızlı tanısal yöntemler geliştirildi. Bu testlerin yaygın kullanılması sonucu önceden sadece grip, soğuk algınlığı tespit edilirken şimdi; rhinovirüs, inflenza, covid hastalıkları tespit edilmektedir. Bu testler, daha çok risk gruplarında yapılmalıdır. Her hastaya yapılması uygun değildir.
TEDAVİ SÜRECİ NASILDIR?
Risk faktörü olan hastalar, eğer yoğun bakım kriterleri yoksa normal servise yatırılır. Serviste birkaç gün gözlemledikten sonra durumunun iyiye gittiğinden ve yoğun bakım gereksinimi olmadığından emin olduktan sonra taburcu edip tedavisine evde devam edilir. Hastanede yatış süreci vakaya göre değişir. Bu süreç 2 ile 5 gün arası olur.
AKCİĞER SAĞLIĞINI KORUMAK İÇİN BU ÖNLEMLER ŞART
Tüm virüs hastalıklarından genel sağlığı ve akciğer sağlığını korunmak için genel hijyen önlemlerinin alınması şarttır. Toplu ortamlardan uzak durmak gerekir. Risk faktörü olan kişilerin iyi korunması ve kalabalık ortamlardan mutlaka sakındırılması gerekmektedir. Hasta olan bireylerin, risk faktörleri olan bireyler ile teması kesinlikle engellenmelidir. Bağışıklığı destekleyici gıdalar tüketilmelidir. Beslenmede dikkat edilmesi gereken konulardan biri bol sıvı alımıdır. Akdeniz usulü beslenme, C vitamininden zengin gıdalarla beslenme. Özellikle içinde antioksidan içeren ve bağışıklık güçlendirdiği bilinen mor meyvelerle beslenme önemlidir. Nar, pancar orman meyveleri gibi bu tür beslenme bağışıklık sistemimizi destekleyecektir. Akciğerin savunma gücünü ciddi şekilde bozan sigara ve diğer tütün ürünlerinden uzak durulması önemlidir. Grip, zatürre ve covid aşıları yaptırılmalıdır.