Hukukçu Prof. Dr. Seyithan Delidumandan, Kalp ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, Sağlık yöneticisi Diyetisyen Ersin Özdemir, Siyasal İletişimci Taner Akkuş, Sosyolog Şükran Şensözen, Eğitim ve Sağlık Koçu Hazal Çelikdemir, Eğitmen Özgür Akkuş, Akademisyen Doç. Dr. Tuba IŞIK, Diplomatlar Birliği Başkanı Musa Karademir ve Ahde Vefa Platform Başkanı Nuran Kırlak sağlık ile ilgili sorunlara ilişkin açıklamalar yaptı.
İŞTE O AÇIKLAMA VE ÖNERİLER;
Sağlığın hukuksal yönünü, Hukukçu Prof. Dr. Seyithan Delidumandan öğrendik:
"SM ve kanser başta olmak üzere amansız hastalıklar konusunda insanlar çok büyük mağduriyetler yaşamaktadır. Ülkemizde sağlık hukuku henüz yeterli düzeyde yasal düzenlemelere ve güvencelere kavuşturulmuş değildir. Ayrıca, gerek avukatlar gerekse yargı mensupları sağlık hukuku konusunda yeterli bilgiye ve uygulama tecrübesine sahip değildirler. Bu durumda özellikle amansız hastalıklara maruz kalanlar daha fazla mağdur olmaktadır. Bunun çözümü ise, öncelikle "Sağlık İletişimi" nin geliştirilmesi suretiyle koruyucu sağlık hizmetlerinin gerçekten yeterli ve etkin düzeye getirilmesine bağlıdır." Önemine değindi.
Kalp ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay:'Bunlar ilaç firmalarının uydurduğu hastalıklar!.. Bu mücadeleyi tek başınıza yürütmek çok zor. Bu bir savaş değil, hastalarıma yaptığım uyarılarımdır. Onlar rica etti "Kitap yaz herkes duysun biz iyileştik" dediler. 51 yıllık hekimim 75 yaşındayım. 51 yıldır uyguladıklarımı anlatıyorum. Mesela paça çorbası için dedim. Çünkü biz paça çorbası içerek büyüdük. Sonra kolesterol var diye yasaklandı. Bu doğru değil bunu söylüyorum. Asırlardan beri içilmiş. Geçen gün paça çorbasını çok içerseniz böbreğiniz karaciğeriniz bozulur demişler… Yok böyle bir şey!' diye konuştu.
"İlaç firmalarının uydurduğu üç hastalık var. Kolestrol, osteoporoz ve menapoz. Bunların hiçbiri hastalık değil" diyen Karatay, "Hepsi ilaç satmak için son 30-40 senede çıkmış. Osteoporoz ve menapoz normal fizyolojik bir süreçtir. Herkeste olur. Gebelik de hastalık değildir, en doğal bir süreçtir"
Sağlık yöneticisi Diyetisyen Ersin Özdemir, "Sağlık sistemimiz birçok ülkeye nazaran çok kaliteli ve donanımlıdır. Ancak bu başarıya karşın farklı oyunlar üzerinden kötüye kullanmaya ve sağlık gibi bir önemli meseleyi emellerine alet etmeye çalışılmaktadırlar. Şöyle ki; Gıda, ilaç pazarının kol kola aynı markalar çatısı altında ilerlediğini ve bunların en büyük arzunun ülkemizi tamamen ithal sağlık sistemine hazırlamaya çalıştıkları aşikâr şekilde ortadadır. Bugün hangi markete giderseniz gidin ithal olan "N" harfi ile başlayan markanın aynı zamanda ilaç ürettiği ve ilaç piyasasının çoğuna hâkim olduğunu biliyor musunuz? Önce sözde gıda (zararlı çöp gıda) ile bizleri hasta etmekte sonra gel hastalığının çözümü bende diyerek ilaçlarını size pazarlamakta ve ömür boyu kullanmalısın algısı yaratmakta. Bu konuda Alman devi bir ilaç şirketinde çalışmış bir arkadaşımın anısını sizler ile paylaşmak isterim:" Toplantı salonuna ilaç kısmı ve anlaşmalı oldukları gıdacılar katıldı ve gıdacılar piyasaya şöyle bir bisküvi çıkartıyoruz ve tahmin ediyoruz ki bu bisküviyi tüketim arttıkça size 5 sene içinde 15 milyon tiroit hastası getirmeyi amaçlıyoruz". Sözün bittiği yer değil mi? sizden başka hiç kimse sağlığınızı düşünmez uyanık olmak ve uyanık kalmak zorundayız." Bilgisini verdi.
İLACIN İMİTASYONU YAPILDIĞINI DUYMAK BİZLERİ ÇOK ÜRKÜTÜYOR
Siyasal İletişimci Taner Akkuş, ilacın bile imitasyonu yapıldığını duymak bizleri çok ürkütüyor. Hastalara yönelik yazılan reçetelerden yola çıkarak tedarik edilen ilaç listelerindeki bazı detaylar çok acı verici. Devlet büyüklerimizin de dikkatine sunarak bir şeyler yapılmasını arz ediyorum. Yazıktır, günahtır. İnsan sağlığı ve doğru zamanda doğru tedaviyle sağlık ve şifa elde etmek herkesin hakkı. Giyside, ayakkabıda ve çeşitli ürünlerde imitasyon duyuyordum. Markaları taklit edenlere karşın yapılan devletimizin ciddi anlamdaki sürdürülebilir yaptırımlarını takdirle karşılamamak mümkün değil. Ancak, sağlık gibi temel hak olarak görülen-nitelendirilen bir alanda dahi "İmitasyon ilaç" sözcüğünü ve kelimesini duymak bizleri ürkütüyor. Yetkililerimizin bu konuda hassasiyet ile ilgilenmelerini önemle rica ederim." Diyerek, sözlerini tamamladı.
NADİR VE DERMANSIZ HASTALIKLARI ÖNCEDEN TESPİT EDEBİLMEK ELİMİZDE
Ahde Vefa Platformu Başkanı Nuran Kırlak, Nadir hastalıkların belirtilerinin birbirine olan şaşırtıcı benzerliği tıbbi teşhisin temel sorunlarından biridir. Bu durum hastaya hem yanlış teşhis konmasına hem de yanlış tedavi uygulanmasına sebep olur. Nadir hastalık Ayrıca bu hastalıkların teşhisi de öyle zordur ki, uzun yıllar süren muayeneler sonrasında bile doktorun uyguladığı tedaviden hiçbir olumlu sonuç alınamaz. Bu tür hastalıklara doğru teşhis konamaması, bunların çok nadir hastalıklardan olması, ancak -buna rağmen- belirtilerinin sıkça rastlanan hastalıklarda ortaya çıkan belirtilere oldukça benzerlik göstermesi neticesi baş gösteren temel sorun karşısında genetik nedenlerin yanı sıra, ilaçların yan etkileri sebebiylede başka hastalıklara sebebiyet verebilmektedir. Bu tür hastalıkların listesi oldukça kabarıktır. Hasta ve yakınlarının karşılaştıkları bu sorunlara yönelik çözümlemeyi öncelikle genel sağlık sistemi içinde nadir hastalıklar hakkında güvenilir veri toplama ve değerlendirme mekanizması kurulması gerekir. Nadir hastalıklar alanlarında uzmanlaşmış hekimlere, klinik merkezlere ve tanı laboratuvarlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Nadir hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar, araştırma-geliştirme süreçlerinin oldukça güç, zaman alıcı ve maliyetli olması sebebiyle genellikle çok pahalıdır. Nadir hastalıklar konusunda ülkemizde de ulusal bir sağlık politikası oluşturulması ve çalışmalar yapılması büyük önem taşımaktadır." Vurgusunda bulundu.
YAŞAM ŞEKİLLERİMİZ, BESLENMEMİZ VE HASTALIK İLİŞKİSİ
Hastalıklarla yaşam biçimi arasında bir bağ kurarak açıklamalar yapan, Eğitmen Özgür Akkuş şunları ifade etti: Ne yazık ki günümüzde her üç kişiden biri kanser hastalığına yakalanıyor ya da bu hastalıktan dolayı bir yakınını kaybediyor. Sağlıklı beslenemiyoruz; yiyeceklerimizde tarım ilaçları, kimyasal boyalar var. Artık vaktimizin çoğu, televizyon önünde, telefonlarla veya tabletlerle geçiyor. Bu yüzden spor yapamıyor, hareket edemiyoruz "Bana bir şey olmaz." diyerek sağlık kontrollerimizi yaptırmıyor, sağlığımızı ihmal ediyoruz. Ve ansızın bizi veya sevdiklerimizi bu hastalık buluveriyor. Uzun ve sancılı tedavi süreçleri sonunda hayatlar alt-üst oluyor, acı kayıplar veriliyor, sevdiklerimiz bir bir elimizden gidiyor. İşte bu zor ve insani süreçte; hastalara ve hasta yakınlarına destek vererek onların yükünü hafifletmek çok önemlidir. Devlet bünyesinde oluşturulan kurumlar ile; hastaların evde sağlık hizmeti " muayene, tetkik, tahlil, tedavi, tıbbi bakım, takip " işlemlerinin görülmesi, bedellerinin karşılanması sağlamalıdır. Kanser hastalarının korunması, hastaların ve ailelerinin yaşadıkları zorlukların hafifletilmesi amacıyla faaliyet gösteren birçok sivil toplum örgütü vardır. Kanser tedavisinden yeni çıkmış, bu hastalığı atlatmış daha çok insanın, gönüllü olarak bu kuruluşlara katkı sunmaları desteklenmelidir. Son olarak, insanlara sağlıklı bir yaşamın gereklerini göstermek ve hastalıklar gelmeden önünü almak için "Sağlık Bilinci Eğitimi" verilmelidir. Okullarımızda eğitim müfredatına sağlıklı beslenme, hastalıkların erken tanısı ve tedavi yolları gibi faydalı bilgilerin olduğu dersler eklenmelidir. Bu husus sağlıklı nesillerin yetişmesi ve geleceğimiz açısından çok önemli bir husustur.
Uluslararası arenada Türkiye'nin Sağlıktaki yerinden bahseden, Diplomatlar Birliği Başkanı Musa Karademir; "Türkiye'de sağlık sektörünün son yıllarda yaptığı atakları ve başarısını görmezden gelemeyiz. Özellikle pandemi süreci de Avrupa'da yaşananlar, ABD'de sağlık sigortası kapsamı dışında olanların yaşadıklarına bakacak olursak, Türkiye sağlıkta ve sağlık turizminde ileri seviyededir diyebiliriz", dedi.
Nadir hastalıklar ve tedavisi için de bu yıl içinde yapılan açıklamalar elbette umut verici. Bu arada sağlık sektörü ve nadide hastalıkların tedavisi konularının yanı sıra, sağlığı ilgilendiren başka ve çok önemli bir konuda elbette "ilaç sektörü" ve bu alanda bugüne kadar yapılan ve bundan sonra yapılması gereken Ar-Ge'dir. İlaç sektöründe maalesef dışa bağımlıyız. Yerli üretim çok düşük. Özellikle nadide hastalıkların tedavisinde bu çok daha belirgin. Ülke olarak, Ar-Ge'ye ciddi oranda kaynak aktarmalıyız. İlaçta Ar-Ge'lerin patentlere ve fikri mülkiyet haklarına dönüşmesi ve oradan da üretim proseslerine geçilmesi, ülkemizin dışa bağımlılığını azaltacak, nadide hastalıklar, salgın hastalıklar, genetik çalışmalar da uzun soluklu çabalar ve başarı sonuçları getirecektir. Bu noktada Spektral Holding CEO'su olarak belirtmem gerekir ki bizim bünyemizde 422 ilaç patenti bulunmakta ve bu ilaçların bir kısmında "faz" çalışmaları yapılmaktadır. Sağlık sektöründe amacımız, dünya ile yarışmak ve tedavisi olmayan hastalıkları ortadan kaldırmak olmalıdır, şeklinde açıklamalarda bulundu.
Hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaç ve ilaç terörü üzerine, Sosyolog Şükran Şensözen konumuza ilişkin şunları söyledi:
Modern çağın olası krizi ilaç terörü … İlaca yönlendirme küresel pazarlama kültürünün bir getirisi mi? Son zamanlarda gerek antibiyotikler ve gerekse antidepresan ilaçlar başta olmak üzere birçok ilaç türevinin halk arasında gitgide yayıldığı ve birçoğunun da insanları tedavi etmekten ziyade yeni hastalıkların oluşmasına sebebiyet verdiği iddia edilmektedir. Modern tıbbın birçok alanda yenilikler sunarak hayatımıza kolaylıklar sağlaması ve insanlığa sayısız derecede katkısı mevcuttur bu durum göz önünde bulundurulduğunda ise önemi yadsınamaz. İnsan bu çağda gereğinden fazla mı ilaç kullanıyor? Reçetesiz İlaç kullanımının yasak olması uzun süredir kullanılan ve fazlasıyla gerekli olan bir uygulamadır. Fakat hekimlik ve eczacılık, pazarlama kültürünün baskısı altında mı sorusunu akıllara getiriyor. Zira fazla ilaç yazımının ve uzun süreli ilaç kullanımının olup olmadığı sıklıkla uzmanlar tarafından dile getiriliyor. Üstelik birden fazla hastalığı olanların durumu göz önüne alındığında, adeta yanlarında bir alışveriş poşeti ile gezen hastaların olduğu gözlenmektedir. Kişinin kullandığı ilaç ve hastalık sayısı baz alındığında bu riskler katlanmaktadır. Zira reçetelere yazılan ilaçlardan rahatsız ve hatta mağdur olan yüz binlerce insanın olduğu da görülüyor.
Her beş ilaçtan biri öldürüyor. Amerika'da piyasaya sürülen her beş ilaçtan bir tanesi yan etkileri sebebiyle insanlarda yeni bir hastalığın ortaya çıkmasına neden olduğu ve ölümlere dahi sebebiyet verdiği için geri toplanmaktadır. Ne kadar fazla kişi hasta kategorisine konulursa kâr marjının o kadar arttığı bu sektör korunduğu için perde arkasında dönen oyunların maalesef çok azı ortaya çıkmaktadır. Bu konuda en yüksek cezayı 2012 yılında GlaxoSmithKline 3 milyar dolar ile almıştır. Fakat bu alınan cezalar insanlığa verdikleri zarar karşısında maalesef yeterli değildir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)sağlık tanımını; "Sadece hastalıkların ve rahatsızlıkların olmayışı değil, bir bütün olarak fiziki, ruhi ve sosyal açıdan iyi olma hali "olarak ele almaktadır. Önleyici tedbirler kapsamında hastalığın oluşumuna neden olan başta genetik yatkınlık kökenli faktörler ve psikolojik etkenler göz önünde bulundurularak hem modern tıp hem de alternatif tıp çalışmaları ışığında gerekli önlemler alındığı takdirde kişinin fiziksel ve ruhsal sağlığı korunmuş olacaktır. Aynı zamanda ekonomiden sağlığa birçok alanda toplumsal refah seviyesinin yükselmesine katkı da sağlanacaktır.
Eğitim ve Sağlık Koçu Hazal Çelikdemir, bire bir danışanlarıyla yaptığı görüşme içeriklerini bizlerle paylaştı: Türkiye'de sağlık sektöründe büyük atılımların yapıldığı inkâr edilemez elbette. Bunun yanında henüz giderilmemiş ve halkın şikâyet ettiği sorunlar da var tabii! Eğitimin sağlıklı ilerleyebilmeli için veli danışmanlarımla mutlaka fikir alış-verişinde bulunup notlarımı alırım. Danışlarım; Eğitimde ve sağlıkta mültecilerle öz halkımız arasında büyük ayrımcılığın yapıldığını ve halkımız adına çok üzüldüklerini belirttiler.
Nedir bu ayrımcılık?
Toplumu huzursuz eden sorular cevap bulup çözüme kavuşursa, barışçıl ve sağlıklı nesiller yetişir.
Sağlık hizmetinin sunulmasında mühim bir mihenk taşı olan, iletişim ve buna bağlı olan sağlık eğitimine yönelik olarak, akademisyen Doç. Dr. Tuba IŞIK bizimle fikirlerini paylaştı: Hekim- hasta, hasta- hekim, hekim- refakatçi, hekim- sağlık personeli arasında gerçekleşen sağlık iletişiminde etkili bir alan olan sağlık eğitimi, içeriği ve sınırları nelerdir?
Kişilerin sağlıklılık hallerinin korunması ya da herhangi bir hastalığa yakalanılması durumunda sağlık personelinden, hekimine, hastasından, refakatçisine bir iletişim döngüsü başlar. Öyle ki bu döngü hasta yakını ve refakatçinin ötesine hasta tanıdığına kadar genişletilebilir.
Tıbbi jargonların ağırlıklı olarak kullanıldığı bir alanda kültür seviyesine, ilgi alakaya, eğitim seviyesine göre kullanılan dilin anlaşılması kişiden kişiye değişir. Bu noktada, sağlık iletişimi ( health communication) içinde bahsi geçen bir konu var; sağlık eğitimi: Özellikle son yıllarda ülkemizde daha çok anılan ve bilinmeye başlanan bu konu, özünde toplum olarak hepimizi ilgilendiren bir alan. Zira her insan, potansiyel bir hastadır ve hatta bunun ötesinde sağlıklı halini herkes koruma çabası içindedir. Sağlık eğitimi, kişilerin sağlıklı olma koşullarını ortaya çıkararak, sağlıklı olmayı mümkün kılan ve güçlendiren; ya da buna yönelik kollektif bir davranış için aynı etkileri yapan öğrenme yaşantılarının herhangi bir bileşenidir. Sağlık eğitimi; eğitim amacının belirlenmesi, mesaj içeriğinin oluşturulması, hedef kitlenin belirlenmesi, kanal seçimi, değerlendirme: kriter ve strateji belirleme gibi aşamalardan oluşur. Bu süreçler doğru şekilde organize edilir ve yönetilirse, daha iyi bir sağlık eğitimi, hedef kitlelerin birbirini daha iyi anladığı, daha kısa vadede, daha doğru bir tedavi süreci anlamına gelecektir. Sağlık iletişimi içerisindeki bütün olgu ve konular ciddiye alınarak, bilhassa sağlık eğitimine yönelik çalışmalar yapılmalıdır.