Hematolojide ilaca erişim konusuna da değinen Prof.Dr. Ar, şunları söyledi: "Türkiye'de yürürlükte olan kullanılan mekanizmalara bakıldığında dünyada ilaca sağlıklı erişebilen nadir ülkelerinden biriyiz.Tıbbı kanıtıyla istenilen bir ilacın ulaşılmasına Sağlık Bakanlığı destek oluyor. Eğer başka bir endüksiyonda ilaç ruhsatlı olarak var ise ödenmesini sağlıyor. Ülkede yoksa da yurt dışından getirilmesini sağlıyor. Çok az ülke bu ilaçların teminine yardımcı oluyor."
Bazı maddelerin Çin ve o bölgeden gelmesi ve pandemiye bağlı üretimlerinin durmasının yanında dünya stoklarının erimesiyle de ilaca ulaşılamadığını aktaran Prof. Dr. Ar, "Sadece bizde değil başka ülkelerde de yokluk oluşturdu. Ham madde sıkıntısı var" dedi.
60 KİŞİDEN 2 KİŞİ TERCİH ETTİ
Türk Hematoloji Derneği Araştırma Sekreteri Doç. Dr. Neslihan Andıç ise hematolojinin kan ve lenf dokusunun kanserleri ile uğraşan bir bilim dalı olduğunu belirterek "Bir hematoloji uzmanı aşağı yukarı 18 yılda yetişiyor. Bu uzun ve zorlu sürecin ardından bu hastalara bakma görevi elde ediyorsunuz. Genç arkadaşlarımızın son senelerde bu süreçlerden korktuğu görülüyor. Bu da tercih edilmede bir sorun ortaya çıkarıyor. 60 pediatrik hematoloji kadrosunda sadece 2 tanesi yan dalda tercih edilmiştir. Mecburi hizmet ve eğitim süreleriyle ilgili otoriteye başvurduk" dedi.
CAR-T TEDAVİSİ UMUT VERİYOR
Türk Hematoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Leylagül Kaynar da günümüzde kanser tedavisinde standart kemoterapiden uzaklaşarak kişinin bağışıklık sistemi hücrelerinin veya proteinlerinin kullanıldığı immünoterapi yoluna doğru evrildiğini belirterek şöyle dedi: "Bu durum, kişiye özel tedavi anlayışının da yerleşmeye başlaması anlamına gelmektedir. Adı aynı olsa bile her kişinin tümörü kendine özgü özellikler gösterir. Bu özelliklere göre kişi için özelleştirilmiş ve kişinin kendi hücrelerini kullanarak tasarlanmış tedaviler yakın geleceğin kanser tedavisinin temelini oluşturacaktır. Bu tedavilerin en güzel örneği CAR-T hücreleridir. Normalde bağışıklık sistemimiz bizi enfeksiyondan koruduğu kadar kanser hücrelerinden de koruması gerekir. Ama aradaki denge bozulduğunda bağışıklık sistemi kanser hücrelerini tanıyamıyor ve vücutta dağılmalarını engelleyemiyor. Hastanın bağışıklık sistemi hücreleri aferez yöntemi ile toplandıktan sonra, tümörü tanıyacak getirilince hastaya yeniden veriliyor. Şuan dünyada bazı ülkelerde ciddi şekilde kullanılıyor"