Çiftler, her dönemde olması gerektiği gibi sağlıkla ilgili yaşanan olumsuz süreçte de birbirine destek olmalıdır. Özellikle kanser gibi tedavi süreci zor geçen hastalıklarda çiftler birbirine uyum sağlamalıdır. Kişi kansere yakalandığında sadece kendisi etkilenmez, kanserli kişinin partneri için de hayat değişir. Çoğu çift için kanser tanısı hem biyolojik hem sosyal hem de psikolojik felaket olarak tanımlanır. Çiftlerin cinsel hayatları cinsel işlevlerin kaybıyla veya cinsel etkileşimlerin kaybıyla zarar görebilir. Çeşitli kanser türlerinin ve çeşitli tedavi türlerinin, cinselliğin yönleri üzerinde farklı etkileri vardır. Erkeklerde ereksiyon bozukluğu, kadınlarda ağrılı cinsel ilişki ve kayganlaşma noksanlığı olarak cinsel işlev bozuklukları görülür. Kanserli kişi yara izleri, vücudunda oluşan saç ve kirpik dökülmesi, zayıflama veya tam tersi kilo alma nedeniyle kendisini arzu edilmeyen, çekiciliğini kaybetmiş biri gibi hisseder. Kemoterapi veya ameliyatla üreme organlarının alınması sonucu doğurganlığın kaybı hem hasta hem de partnerini etkiler. Yeniden cinsel dengeyi kurmak için cinselliğin çiftler arasında konuşulup, yeni koşullar için anlaşma yapılması ve cinsel hayatlarının yeniden başlatılması önemlidir.
DUYGUSAL YAKINLIK KURULMALI
Kanser tanısının ilk duygusal krizi atlatılıp, kanser tedavisiyle başa çıkmaya başladıktan sonra cinsellikten çok duygusal yakınlık önemlidir. Sarılmak, el ele tutuşmak erken dönemde çift için yeterli fiziksel yakınlığı hissettirir. Sonrasında cinsellik yeniden önem kazanır.
İLETİŞİMİ KOPARMAMAK GEREKİYOR
Cinsel rehabilitasyon, çiftlerin kanser sürecinde uyum sağlamasına, cinsel işlevsellik, cinsel deneyim ve cinsel alanda gereken tüm değişikliklerle başa çıkmalarına yardımcı olur. Çiftin arasındaki iletişim kopukluğu cinsellik konusundaki sıkıntıları artırır. Hastalar, eşlerinin kendileri ile cinsellik hakkında konuşmaktan veya cinsel temas kurmaktan kaçınmasını, eşin kendisini artık çekici bulmadığının kanıtı olarak sayar. Eş için ise, kanserli eşin cinsellikte ilk adımı atmaması, seksin hasta eş için öncelikli olmadığını ve zorlayıcı olduğunu düşündürür. Diyalog eksikliği fiziksel temastan çekilmelerine neden olur. En büyük sorun kanserin yol açtığı yeni duruma karşı, çiftin yeterince cinsel konularda bilgilendirilmemesi ve cinsel problemlerin önemsenmemesidir. Kanser hastaları ve eşlerin 3'te 1'inde hafif cinsel problemler basit çözümlerle iyileştirilirken, 3'te 1'inde özel tedavi gerektiren ciddi cinsel sorunlar görülmektedir. Kalan 3'te 1 ise cinsellikle ilgili sorun yaşamazlar. Cinsel rehabilitasyon, kanserli hasta ve eşlerine verilmektedir. Şöyle düşünebiliriz, fizik tedavinin diz protezi takılmış birinin bir an önce ayağa kalmasını sağlaması gibi cinsel rehabilitasyon da benzer şekilde bu zorlu hastalık sürecinde çiftlerin hayatlarına devam etmelerine destek olur. Cinsel rehabilitasyon alan çiftlerde diyalog eksikliği, yanlış anlaşılma gibi sebeplerle kopmalar, aldatmalar çok daha azdır.
KADINLAR DAHA ÇOK ETKİLENİYOR
Kanser sonrası ilişkilerin yüzde 7'si sonlanır. En çok terk edilme, yüzde 22 oranında beyin tümörü yaşayan hastalarda görülür. Eğer hasta kadınsa terk edilme oranı yüksektir. Ne yazık ki kadın hastaların kocası tarafından terk edilme oranı 8'de 7 iken, hasta erkekse terk edilme oranı 8'de 1 oranındadır. Başka bir deyişle kanserli hastalarda terk edilmede büyük bir cinsiyet eşitsizliği vardır. Bırakılan kanser hastalarının yüzde 88'i kadınlardır. Kadınların prostat kanserli partnerlerinde oluşan ereksiyon sorunlarıyla makul şekilde başa çıktıklarını ama aksine cinsel isteksizlik veya cinsel ağrı sorunları olan kanserli kadınların kocalarının yeterince özenli olmadıklarını biliyoruz. Fakat kanser sonrası durumu kabul eden çiftlerde ilişki güçlenir.
ÇİFTLER AÇIK İLETİŞIMDE OLMALI
KEMOTERAPİ sırasında halsizlik, bulantı, yorgunluk ve enfeksiyonlara yatkınlık nedeniyle genellikle cinselliğe ara verilir. Kürlerden sonra kadınların saçlarını, kirpiklerini kaybetmesi aslında erkekleri kadınların sandığı şekilde etkilemez. Çünkü kadınlarla erkekler cinsellikte farklı reaksiyon modelleri gösterirler. Erkek kanserli hastalar için fonksiyon yani ereksiyon kaybı birincil öncelik taşırken kadın kanserli hastalarda ise şekil bozukluğu önem taşır. Kadın kanserli hastalar, inandığı düşüncelere göre kocasının ne isteyip ne istemediğini düşünerek tüm sorumluluğu üstüne alır. Çekici olmadığını düşünen ve kocasının onu arzulamadığını düşünen kadın uzak durur. Çiftlerin kanserle birlikte savaşırken en önemli silahları açık iletişimde olmalarıdır.
YUMURTALARINIZI DONDURUN
MEME kanserlerinde memenin alınması, kadınlığın kaybı olarak algılanmamalıdır. Meme kanserli kadınlar partnerleri tarafından arzu edilmemekten korkarken Kuzey Batı Avrupalı erkeklerin büyük çoğunluğu memenin alınmasının cinselliğin durması için bir sebep olmadığı görüşündedir. Kadınlar, sağlıklı olmadıkları için doğurgan olmamaları ihtimaliyle dışlandıklarını hissedebilirler. İleride çocuk sahibi olmak isteyen kadınlara, kanser tedavileri öncesinde yumurta veya embriyo dondurma yöntemleri önerilmelidir. Hastada; kanserin tipi, evresi, partneriyle olan ilişkisi, çocuk sahibi olmak isteyip istemedikleri gibi isteklere bakılıp tıbbi desteğin yanı sıra nasıl bir duygusal destek alınması gerektiğine karar verilmelidir.
UYARANLAR ARTTIKÇA FONKSIYONLAR DÜZELIYOR
KANSERİN
yol açtığı değişiklikleri göz ardı etmek, cinsel problemler yaşanıyorsa bunları yok saymak akıllıca bir tutum değildir. Aldatma hem aldatılan, hem aldatan için son derece travmatiktir. İlişkinin bu boyuta gelmesinin önlenmesinde Gianotten Metodu'nu uygulamak etkilidir. Çiftin cinselliği uyaran ve baskılayan faktörlerini belirleyip uyaranı destekleyen olumlu etkenleri artırmak hedeflenir. Envanter çıkarılarak değişmez özellikler saptanır, kanserin yol açtığı fiziksel hasar gibi, cinselliği baskılayan faktörler varsa araştırılır. Gerçekçi olmayan beklentiler, yanlış inanışlar, performans anksiyetesi gibi cinsellik hakkındaki olumsuz düşünceler de buna örnektir. Değişmez faktörlerin kabul edilmesi örneğin meme alındıysa bunun kabulü sağlanır. Çiftin cinsellikte tüm duyu ve duyusallık türlerini, yani görme, koklama, işitme, tatma, hissetme, titreşim uyaranlarını artırması sağlanır. Eşi onaylamak, iltifat etmek, bir buket çiçek almak bile ilişkide uyaranlar hanesini artırmaya yarar. Cinsellikte uyaranlar artınca, çiftin cinsel fonksiyonları düzelir. Çiftler cinselliği uzun süreli bıraktıklarında sıklıkla sorun çıkar. Yeniden cinsel hayatın başlaması ortak sorumluluk olmalıdır.
REHABILİTASYON ÖNEM KAZANDI
Uyarıcı faktörler yeterli olmadığında erkekte cinsel fonksiyon bozukluklarının tedavisi androloglar tarafından, kadın cinsel fonksiyon bozukluklarının tedavisi cinsel tıp konusunda uzman kadın hastalıkları ve doğum uzmanları tarafından, ilişki sorunları ise çift terapistleri tarafından yapılır. Hollanda'da yapılan çalışmada kanserli hasta ve partnerlerine cinsellikle ve cinsel yakınlıkla ilgili sorular soruldu. Çiftlerden hiçbiri cinsellikle ilgili soruları yadırgamadı. Gerek hasta kadınlar gerekse hasta erkekler, hâlâ bir kadın ya da erkek olarak görüldükleri için mutlu olduklarını belirttiler. Bu çalışma, kanserin son evrelerinde bile cinselliğin insanlar için önemini vurguluyor. Kansere yakalanan hasta sayısının artması, kanser sağ kalımının yeni onkoloji tedavi prensipleriyle artması kanserli hastaların ve ailelerinin yaşam kalitelerini yükseltmeyi gündeme getirmiştir. Kanser tedavileri sayesinde yaşam süresinin ve kalitesinin her geçen gün artmasıyla birlikte onko-seksoloji yani kanserli hastaların cinsel tedavilerinin yapılma ve çiftlerin cinsel rehabilitasyonunun sağlanması gittikçe önem kazanmıştır.