Modern çağın yeni alışkanlıklarıyla birlikte değişen yaşam tarzları, insan sağlığını önemli ölçüde etkiliyor. Bu nedenle bağışıklık sistemini desteklemek gerekiyor. Myers kokteyli, vücut direncini artırarak insanların kendini daha enerjik hissetmesini sağlıyor.
BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLENDİRİYOR
Günlük hayatın yoğun temposuna ayak uydurmaya çalışırken aslında ne kadar yorulduğumuzu fark edemiyoruz. Üstelik tüm bu koşturmacaya rağmen daima zinde kalmaya çalışıyoruz. Bedenimiz alarm vermeye başlamadan önce bağışıklık sistemimizi güçlendirebilmemiz için ona ihtiyacı olan vitamin ve mineral takviyesini sağlamamız gerekiyor. Peki vücudumuzun enerji seviyesini nasıl artırabiliriz? İşte bu noktada Myers kokteyli imdadımıza yetişiyor. Myers kokteyli, stres ve baskı altında çalışan, medikal tedavilere destek arayan veya aldıkları vitamin takviyesinden bütünüyle faydalanamayan kişiler için etkin bir tedavi yöntemidir. 1970'li yıllarda Dr. John Myers öncülüğünde geliştirilen Myers kokteyli en basit tanımıyla intravenöz (damar içi) vitamin terapisidir. Kronik yorgunluk, migren, kas spazmı, astım, mevsimsel alerjiler, fibromiyalji (yumuşak doku romatizması), anjin ve depresyon gibi bir dizi rahatsızlığın tedavisinde kullanılıyor. İçeriğinde C vitamini, kalsiyum, magnezyum, vitamin B kompleksi (B5, B6 ve B12) ve iz mineralleri bulunan Myers kokteyli; damar yoluyla doğrudan kan dolaşımına infüzyon şeklinde verildiğinden ağız yoluyla alınan vitamin takviyesine oranla çok daha etki sağlıyor.
TANSİYONU DÜZENLİYOR
Genel sağlık fonksiyonlarını iyileştirerek yaşam kalitesini artırmak isteyenlerin tercih ettiği Myers kokteyli, barındırdığı vitamin ve mineraller sayesinde kasların ve sinirlerin normal çalışmasını, gıdaların enerjiye dönüştürülmesini ve metabolizmanın korunmasını sağlıyor. Özellikle magnezyum tansiyon düzenlenmesinde etkili olurken; kronik kas ve eklem ağrıları çekenler için de yüz güldüren sonuçlar veriyor.
ART ARDA 4 HAFTA YAPILMALI
MYERS kokteyli terapisinin her hafta dört seans şeklinde uygulanması öngörülüyor. Tek seans, aktarım hızına bağlı olarak yaklaşık bir saat içinde tamamlanıyor. Myers kokteyli terapisi 4 hafta art arda uygulanıp olumlu sonuçlar gözlenmeye başlandıktan sonra ihtiyaca göre ayda bir kez tekrarlanabiliyor.
ANKSİYETE VE DEPRESYONU İYİLEŞTİRİYOR
KLİNİK çalışmalar, Myers kokteyli terapisinden düzenli aralıklarla yararlanan kişilerin şikayetlerinde önemli seviyede azalma görüldüğünü ortaya koyuyor. Temelinde enerji ve bağışıklıkla ilişkilendirilmesinin yanında de Myers kokteyli terapisi;
Bağışıklık
sistemini güçlendiriyor.
Uykusuzluk ve
kronik yorgunlukla
mücadele ediyor.
Fibromiyalji
semptomlarının hafifletilmesini
sağlıyor.
Sindirim sorunlarını
çözüyor.
Temel vitamin ve
minerallerin kandaki
konsantrasyonunu artırıyor.
Zihinsel odaklanmaya
katkı sağlıyor ve
vücuda zindelik katıyor.
Astım, sinüzit ve
migren gibi rahatsızlıkları
önlüyor.
Kardiyovasküler
hastalıkların tedavisini
destekliyor.
Akut, kronik kas
spazmlarını azaltıyor.
Felçli hastalarda
tedavi ve rehabilitasyona
katkıda bulunuyor.
Kemik sağlığını
güçlendiriyor.
Soğuk algınlığına
ve gribal enfeksiyonlara
karşı savaşıyor.
Kronik kalp yetmezliğinin
önlenmesine
yardımcı oluyor.
Anksiyete ve depresyon
semptomlarını
iyileştiriyor.
Hormonal dengesizlikleri
düzenliyor.
KİMLERE UYGULANABILIYOR?
VÜCUDA ihtiyaç duyduğu enerji ve dayanıklılığı geri kazandırmak için titizlikle formüle edilen Myers kokteyli, herkese uygulanabiliyor. Seansların sıklığı ve uygulama dozu kişinin tıbbi durumuna istinaden yapılan değerlendirmeler sonucunda belirleniyor.
DAMAR YOLUYLA DAHA ETKILI
KİŞİLERİN ihtiyaçlarına yönelik uygun dozlarda hazırlanan Myers kokteylinde çeşitli vitamin ve mineraller direkt olarak damar içine aktarılıyor. Bu yöntemin temel faydası, sindirim sistemini devre dışı bırakmasıdır. Böylece besin ögeleri etkinliğini yitirmeden ve sindirim tarafından kesintiye uğratılmadan doğruca kana karışarak hücrelere dağılıyor. Bu konuda yapılan araştırmalar; oral yolla alınan besin takviyelerinin yüzde 10 ila 25'inin emildiğini, vücuda damar yoluyla verilen vitamin veya minerallerin ise neredeyse yüzde 100'ünün hemen kana karışarak hücrelere ulaştığını kanıtlıyor.