Kalp rahatsızlığı olan hastaların, pandemi döneminde hastaneye gitmekten çekindikleri için ölüm oranları arttığını belirtirken, erken tanı ve aksatılmayan kontroller ile kalp krizini önlenebildiği vurgulanıyor. Konu hakkında Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ömer Yiğiner açıklamalarda bulundu.
"KORONER ARTERLER KALBİMİZİN KAN VE BESİN İHTİYACIMIZI KARŞILIYOR"
Prof. Dr. Ömer Yiğiner, kalbin yaklaşık 300 gram ağırlığında, vücuda kan pompalayan bir kas kitlesi olduğunu, dakikada yaklaşık 70-80 kez kasılıp, gevşeyen kalp dokusunun sürekli kan ile sunulan oksijen ve besinlere ihtiyacı olduğunu belirtti. Koroner damarların, kalbe kan sunumu yapan atardamarlar olduğunu ifade eden Prof. Dr. Yiğiner, kalbin kan ve besin ihtiyacının aralıksız olarak koroner damarlar tarafından sürekli sağlanması gerektiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Yiğiner, "Egzersiz ve heyecan gibi kalp hızının arttığı durumlarda kalbin kan ve oksijen ihtiyacı artar, bu durumlarda bile kalbe yeterince kan sunumu olabilmesi için koroner damarların tam, açık ve esneyebilir şekilde kapasitesini artırabiliyor olması gerekir" dedi.
"HAYAT KURTARICI ZAMAN ARALIĞI"
Koroner arter hastalığına değinen Prof. Dr. Yiğiner, "Bu hastalık, koroner damarların bir takım risk faktörlerinin etkilenmesi neticesinde daralmasıdır. Koroner arterlerde darlık geliştiğinde, kalbe kan sunumu azalmaktadır. Kan sunumu azaldığında önceleri ağır egzersizler esnasında göğüste baskı hissi oluşmaktadır. Damarlarda darlık ilerlediğinde daha az efor ile de göğüste şikâyetler gelişmektedir. Damar hastalığının en ileri evresi olarak kabul edilen miyokart enfarktüsü gelişirken, artık istirahat esnasında bile göğüste ağrı, yanma ve baskı hissi oluşmaktadır" açıklamalarında bulundu.
Prof. Dr. Yiğiner, kalp krizi geçiren hastalarda, hayat kurtarıcı zaman aralığının, ağrı başlangıcından itibaren ilk 6 saatlik dönem olduğunu ve ne kadar erken müdahale edilirse o kadar faydalı bir girişim olacağının altını çizdi.
5 RİSK FAKTÖRÜ
Koroner arter hastalığı yıllar içinde gelişen bir durum olduğuna değinen Prof. Dr. Yiğiner, gelişiminde bilinen 5 önemli risk faktörü olduğunu belirtti. Prof. Dr. Yiğiner, bunların; hipertansiyon, şeker hastalığı, ailede kalp hastalığı mevcudiyeti, sigara kullanımı ve kolesterol yüksekliği olduğunu, bu risk faktörlerinin varlığında yıllar içinde koroner damarlar daralmaya başlamakta olduğunu ve damar darlık oranı yüzde 70'in üzerine çıktığında hastada şikayetlere neden olduğunu vurguladı.
Koroner arter hastalığının belirtilerinden bahseden Prof. Dr. Yiğiner, bunların arasında göğüs ağrısına dikkat çekti. Prof. Dr. Yiğiner, "Koroner arter hastalığının en önemli belirtisi göğüs ağrısıdır. Göğüs ağrısının herkeste farklı şekilde olur. Bazı hastaların bunu yanma, bazılarının mengene ile sıkışma, bazılarının ise göğse çuval ile yük oturtulması gibi tarif ederler ve göğüs ağrısı ile beraber terleme ve sol kolda uyuşma da olabilir. Şeker hastalığı olanlarda ise bazen hiçbir şikayete neden olmadan damar hastalığının ilerleyebilir. Miyokard infarktüsünün (kalp krizi) ise damar hastalığının son evresi olarak tanımlanabilir, miyokard enfarktüsü esnasında koroner damarların içinde pıhtılaşma gelişip, damarı aniden tıkat. Damar pıhtı ile tıkandığında efordan bağımsız bir şekilde göğüste baskı hissi veya yanmaya neden olur. Şeker hastalarında koroner arter hastalığının ve kalp krizi belirtilerinin daha silik veya farklı şekilde olabilir. Zaman zaman şeker hastaları, hiçbir belirti olmadan da kalp krizi geçirebilirler" şeklinde konuştu.