Zor bulgu veren böbrek yetmezliği hastalığının giderek yaygınlaştığına dikkat çeken İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Süheyla Apaydın, hastalığın ortaya çıkmasında diyabetten, romatolojik hastalıklara kadar birçok etkenin bulunduğunu hatırlattı. Erken evrede tanı konmasıyla birlikte önemli ölçüde hastalığın tedavi edilebildiğini söyleyen Prof. Dr. Süheyla Apaydın, doğrudan böbreği etkileyen nefritler, böbrek ve idrar yolu taşlarının da böbrek yetmezliğine yol açabildiğini söyledi.
Çoğu zaman tanının geç konması nedeniyle hastalığın doğası gereği ilerlemeye eğilim gösterebileceği uyarısında bulunan Prof. Dr. Süheyla Apaydın, "Böbreğin yapısal bozukluklarının yanı sıra şeker hastalığı, yüksek tansiyon, ateroskleroz, romatolojik hastalıklar, enfeksiyonlar ile doğumsal ve genetik sendromlar pek çok organ ve sistemin yanı sıra böbreği de etkileyerek böbrek yetmezliğine neden olabiliyor. Bu sorunların ülkemizde de oldukça yaygın olduğu ve giderek da yaygınlığının arttığı düşünüldüğünde kronik böbrek yetmezliğinin öneminin giderek arttığını söyleyebiliriz" diye konuştu.
BAŞLANGIÇ BELİRTİLERİNE DİKKAT
Eğer altta yatan hastalık biliniyor ve hasta yakından takip ediliyorsa hastalığın tanınmasının daha kolay olacağını hatırlatan Prof. Dr. Süheyla Apaydın, sözlerine şöyle devam etti:
"Sinsi seyirli olanlarda ise böbrekteki hasarın özelliği ve miktarına bağlı olarak tansiyon yükselmesi, kronik yorgunluk, halsizlik, gece idrara çıkma, ağız kokusu, su içme ihtiyacının artması, bacaklarda başlayan ödem gibi belirtiler görülebiliyor. Maalesef, özellikle gençlerde, belirtiler ancak ileri evreye geldikten sonra ortaya çıkabiliyor."
DİYABET ve HİPERTANSİYON KONTROLÜ ÖNEMLİ
Ülkemizde kronik böbrek yetmezliğinin en sık görülen iki nedeninin diyabet ve hipertansiyon olduğu bilgisini veren Prof. Dr. Süheyla Apaydın, "Diyabet, hipertansiyon gibi böbreğin tutan sistemik hastalıklarda esas hastalığın tedavisi ihmal edilmemelidir. Ne kadar iyi kontrol altında olursa, böbreğin hastalanma ihtimali o kadar azalır. Keza altta yatan neden ne olursa olsun, kan basıncını kontrol altına almak, nereden gelen tuz olursa olsun tuzu azaltmak, hayvansal proteinleri öğünlerde azaltmak, kilo vermek, sigarayı bırakmak, kontrolsüz ağrı kesici, iltihap azaltıcı ilaç kullanmamak, acil koşullar hariç nefroloji veya iç hastalıkları uzmanına danışmadan kontrast madde (boya) verilen tomografi, anjiografi grafi çektirmemek gerekir. Belirli aralıkla düzenli takibe gelmek gerekir. Ayrıca kan şekerinin kontrolü, alkali tedavisi, ürik asitin azaltılması gibi diğer ilaç tedavileri de verilebilir" diye konuştu.
"TEK BİR TEDAVİYLE SONUÇ ALMAK MÜMKÜN DEĞİL"
Kronik böbrek yetmezliğinde pek çok faktörün etkili olduğu ve bütün bu faktörlerin beraber kontrol edilmesi gerektiği bilgisini paylaşan Prof. Dr. Apaydın, sözlerine şöyle devam etti. "Örneğin tuzu azaltmadan ilaçlara rağmen kan basıncını kontrol edemezsiniz. Uygun tansiyon ilacı kullanmadan idrarda protein kaybı azalmaz. Kilo veremezseniz tansiyon, şeker kontrolü zor olur. Alkali tedavisi verseniz de hayvansal proteini azaltmadan böbreğin bozulmasını yavaşlatmazsınız. Maalesef tek bir tedaviyle her şey düzelir, kesin sonuç alınır diye bir yaklaşım söz konusu değil."
"SİHİRLİ FORMÜLLERE İTİBAR GÖSTERMEYİN"
"Hastaların bir nevi umutlarını sömüren, internette bol bol tavsiye edilen gilaburu, yaban mersini, biberiye, kantaron, kudret narı (acı kavun) ile Çin kaynaklı bitkisel tedavilerin hiçbir yararı olmadığı gibi özellikle Çin kaynaklı bitkisel tedaviler hastalığın ilerlemesini arttırabiliyor" uyarısı yapan Prof. Dr. Apaydın, "Gilaburu ve yaban mersinin içerdikleri bir maddeden dolayı sık sistit gibi idrar yolu enfeksiyonlarının sıklığını azaltıcı etkileri olabilir. Ancak bilimsel çalışmalarla kanıtlanmamıştır" diye konuştu.