11 Mart öncesi neyle karşı karşıya olduğumuzun farkında değildik. Nasıl bir hastalık?, Neyle karşılaşacağız? Bu soruların yanıtını bilmiyorduk. Solunum sıkıntısı yaşayan ve ateşli gelen hastalar vardı ancak koronavirüs teşhisi koyabileceğimiz imkan ilk günlerde yoktu. Bu hastaların çoğunu grip olarak düşünüyorduk." diyen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi doktorlarından Acil Servis Ana bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim İkizceli, ilk vakanın nasıl tespit edildiğini anlattı.
İLK VAKAMIZ GRİP SEMPTOMLARIYLA GELDİ
"İlk vakamız grip semptomlarıyla gelmişti. Hastane çalışanı olduğunu belirtmediğinden dolayı şüphelenmedik, genel durumu iyiydi ve taburcu edilmişti. Aradan üç gün sonra koronavirüs olduğu ortaya çıktı. Çoğu hastanenin ilk vakaları maalesef bu şekilde oldu. Semptomları, durumları hangi hastalara şüpheyle yaklaşılacağı henüz belirlenmemişti. İlk günlerde özellikle yurtdışından gelen ve ateş şikayeti olan kişilere şüpheyle yaklaşılıyordu. Bu nedenle ilk zamanlarda tespit etmek çok zordu." dedi.
ALDIĞIMIZ İLK ÖNLEM…
Koronavirüsün ilk günlerini anlatan ve ilk vakanın tespit edilmesiyle tüm sağlık çalışanlarının ciddi tedbirler aldığını belirten Prof. Dr. İbrahim İkizceli "O dönemde daha önce hiç karşılaşmadığımız bulaşıcı bir hastalıkla karşılaştık. Bu hastalık nasıl oluştu? Nasıl bulaşır? Kimlerde var? Bu soruların yanıtını bilmiyorduk. Öncesinde kimlerin hasta olup olmadığını tespit edememek bizi çok yordu. Acil servisler koordine değildi. Covid-19 ilk vakası tespit edildiğinde hastanelerde ve acil servislerde ciddi önlemler alınmaya başlandı." dedi.
"HER GELEN HASTAYA KORONAVİRÜS GİBİ YAKLAŞTIK"
Prof. Dr. İbrahim İkizceli "Aldığımız ilk önlem şuydu; "Tüm hastalara koronavirüs şüphesiyle yaklaşmalıyız!" Covid-19 şüphesi olan hastalar ve olmayanları ayırdık. İki ayrı acil servis işletiyormuş gibi sistemli çalıştık. Hem pandemi acil servisi hem normal acil servis işletiyorduk. Covid-19 yanında normal hastalar da gelmeye devam ediyordu. Trafik kazaları, kalp krizleri gibi hastalara da bakmamız gerekiyordu. Bu nedenle acil servisi ikiye böldük. Koronavirüs vakalarını bir bölümde diğer hastaları bir bölümde yatırdık. Her iki bölüme bakan kişileri de birbirinden ayırdık. Gelen hastaya koronavirüslü gibi yaklaşıyorduk. Şu anda da tüm hastalara öyle yaklaşıyoruz." dedi.
"KARŞILAŞTIĞIMIZ EN İLGİNÇ OLAYLARDAN BİRİ…"
Prof. Dr. İbrahim İkizceli, ilk günlerde karşılaştıkları en ilginç olayı paylaşarak, "İlk günlerde en enterasan olaylardan biri intihara teşebbüs etmiş bir hasta geldi. Hiçbir şikayeti yoktu. Biz sadece alınan karar gereği yatışı yapılan tüm hastalara covid-19 testi yapıyorduk. O hastaya covid-19 testi yaptık ve sonucun pozitif olduğunu gördük. Hiç beklemediğimiz bir olaydı. Kimin pozitif kimin negatif olduğunu o zaman da bilmiyorduk şu anda bilmediğimiz için yatışı gereken tüm hastalara test yapıp o şekilde yatırıyoruz." diye konuştu
"EV VE HASTANE YAŞAMIMIZI TAMAMEN AYIRDIK"
"Pandemi herkesi olduğu gibi sağlık çalışanlarını da tabii ki korkuttu." Diyen Prof. Dr. İbrahim İkizceli, sözlerine şöyle devam etti; "Korktuk çünkü bugüne kadar sağlık çalışanlarının tamamını etkileyen başka bir hastalıkla karşılaşmamıştık. Hastaları hep uzakta arıyorduk. Hastalarla her zaman temastaydık ancak çok nadiren hastalanıyorduk. Koronavirüs bize şunu gösterdi; 'Biz de hastalanabiliriz!' 'Eğer dikkatli olmazsak sadece kendimize değil sevdiklerimize de bulaştırırız!' Bu durum sağlık çalışanlarını oldukça zorladı. Mental olarak yorulduk. Obsesif hale geldik. Eskiden rahattık bulaşıcı hastalıklar çok yoktu ama şimdi 'Ya bulaşırsa' düşüncesi var. Yürürken parmaklıklara tutunma, odanı havalandır, temas etme, elleri daha sık yıka… bu gibi birçok yeni alışkanlığa alışmak zorunda kaldık. Artık ev kıyafetlerimiz ve iş kıyafetlerimiz tamamen ayrı. Ev ve hastane yaşamımızı tamamen ayırdık. Sağlık çalışanları obsesif oldu. En önemli korkuları kendilerine daha da önemlisi çevrelerine bulaştırmak oldu."
KORKTUĞUMUZ İÇİN ÇOCUKLARIMIZLA EVİMİZİ AYIRMA KARARI ALDIK
Koronavirüs ile mücadelede yaşam tarzını değiştirmek durumunda kaldıklarını belirten Prof. Dr. İbrahim İkizceli, "Bu süreçte kaybettiğimiz çalışanlarımız da oldu. Hastanede çalışan hastane polisimiz vefat etti. Başhemşiremizin çocuğuna ve kendisine bulaştı. Maalesef bu örneklere çok rastlıyoruz. Eşim radyolojide ben acil serviste doktorum. Bu nedenle ilk başlarda kendimizi koruyamayacağımızı düşünerek çocuklarımızla evleri ayırma kararı aldık. Üç çocuğum var ikisine Beykoz'da ev tuttuk daha küçük olanı ise halasına gönderdik. 7/24 acil serviste çalıştığımız akut dönem geçtikten sonra okulların da faaliyete geçmesiyle küçük çocuğumu aldım ancak diğer iki oğlum hala ayrı yaşıyor. Eskiye dönemiz de oldukça zor." dedi.
"EVDE SAKAT ÇOCUĞU OLAN PERSONELİMİZ BİR YILDIR EVİNE GİTMİYOR"
Prof. Dr. İbrahim İkizceli, tüm sağlık çalışanlarının büyük bir özveriyle çalıştıklarını belirterek "Personelimizin bir tanesi hasta bakıcı ve evde sakat çocuğu var ilk günden beri burada pansiyonda kalıyor. Kendisi koronavirüste geçirdi ama en büyük korkusu risk grubundaki çocuğuna koronavirüs bulaştırmak bu nedenle evine gitmiyor." diye konuştu.
"İLK DÖNEMDE İNSANLARIN REÇETESİZ ALDIĞI İLAÇLAR ÖLÜME NEDEN OLDU"
İlk dönemde neyle karşılaştığımız bilmiyorduk." diyen Prof. Dr. İbrahim İkizceli, sözlerini şöyle sürdürdü; " Karşımızda bir canavar vardı ve biz o canavarı görmüyorduk. Kılıç sallıyorduk ama neye karşı kılıç salladığımızı bilmiyorduk. Bu virüsü ne öldürür? Koronavirüs nasıl bulaşır? hatta Bize bulaştı mı? bunu bile bilmiyorduk. Bilinmezler içerisinde uğraşmak bizi çok etkiledi. İlk zamanlarda koronavirüs bulaşmasın diye insanlar bilinçsizce hiçbir doktora danışmadan ilaç kullanmaya başladı. Bilinçsiz kullanılan bu ilaçlar birçok ölümü beraberinde getirdi. İlk dönemde bilmediğimiz bir hastalığı vatandaşa anlatmak oldukça zordu. Hızlı tedavi etmek zorundaydık. Bilmediğimiz bir hastalığın tedavisini sağlamaya çalıştık. Türkiye bu konuda büyük başarılara imza attı. Hızlı karar alındı ve hızlı tedavilere başlandı. Tedavi protokolleri sık sık değişti. Şu an 9.-10. protokole geçtik. Neyle karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Bu nedenle virüs eskisi kadar korkutmuyor."
"MASKE TAKMAZSANIZ ÖLÜRSÜNÜZ ANCAK BİLİNÇSİZ TAKARSANIZ DA ÖLÜRSÜNÜZ"
Güvenli maske kullanımına dikkat çeken Prof. Dr. İbrahim İkizceli, "Hala maskeyi doğru kullanmayan insanlar var. Güvenli maske kullanımını öğretmemiz gerekiyor. Maske takmazsanız ölürsünüz ancak maskeyi bilinçsiz takmakta öldürür bu unutulmamalıdır. Bir haftadır, on gündür aynı maskeyi takan insanlar risk altında olduğunu bilmeli. Maskeye bulaşan virüs her an size de bulaşabilir." dedi.
"KIYAFETLER BİZİ ÇOK ZORLADI 1 SAAT İÇİNDE YAKLAŞIK 2 LİTRE TER ATIYORUZ"
Sağlık çalışanlarını en çok zorlayan konulardan birinin koruyucu kıyafetler olduğunu söyleyen Prof. Dr. İbrahim İkizceli, yaşadıkları zorlukları şu sözlerle anlattı; "Tamamen kapalı kıyafetleri giyip izolasyon sağladığımızda yaklaşık beş dakika sonra oldukça yoğun terleme meydana geliyor. 1 saat içinde yaklaşık 2 litre ter atıyoruz. Sık sık kıyafet değiştirmek bu şekilde çalışmak bizi çok yordu. Hasta yoğunluğu az olduğunda hastalar bizi koruyucu kıyafetlerle gördüğünde daha güvende hissetti. En ufak semptom varsa covid-19 bölümüne aldık yoksa normal servise aldık ancak hepsine ilk adımda koronavirüslü gibi yaklaştık. Hastalar bize güvendi biz de hastalara güvendik."
"ÇOCUK, GENÇ, YAŞLI… AYNI AİLEDEN 11 KİŞİNİN ÖLMESİ COVID-19'A BAKIŞ AÇIMI DEĞİŞTİRDİ"
Koronavirüsle mücadele döneminde kendisini etkileyen en acı olayı paylaşan Prof. Dr. İbrahim İkizceli, "Beni bu süreçte en çok etkileyen olay bir aileden 11 kişinin ölmesiydi. Anne, baba, babaanne ve çocukların ölmesi koronavirüse karşı bakış açımı değiştirdi. Koronavirüsün genetik ve kan bağı olanları etkilediğini gördüm. Mesela kan bağı olan bir kişi ayakta geçiriyorsa aynı aileden diğer kişiler de yüksek ihtimalle ayakta geçiriyor. Ancak bir kişi yoğun bakımdaysa diğer aile üyeleri de yoğun bakımda atlatıyor veya daha ağır geçiriyor. Kan bağı olan kişilerden biri öldüyse diğerinin de ölme riskinin arttığını gördüm. Bu nedenle öncelikle aşı sırasında ailesinde yoğun bakımda olan veya ağır atlatan kişiler muhakkak hızlı bir şekilde aşılarını olmalılar. Aynı aileden ölümler çok fazla oldu." dedi.
HANGİ HASTALAR YOĞUN BAKIMA ALINIYOR HANGİLERİ EVE GÖNDERİLİYOR?
Bazı kişilerin belirtisiz geçirdiğini, bazılarının evde tedavi olduğunu bazılarının ise yoğun bakımda ciddi bir mücadele verdiğini belirten Prof. Dr. İbrahim İkizceli, tedaviyi planlama süreçlerini aktararak "Covid-19 şüphesi varsa hastaneye yatış için en önemli kriter solunum sıkıntısı olması. İkincisi akciğer enfeksiyonunun ileri derece olmasıdır. Bu ikisi varsa hastaneye yatış gerekir. Solunum sıkıntısı varsa ve kandaki oksijen 90'ın altına iniyorsa yoğun bakıma alınması gerekir. Solunum sıkıntısı yoksa evden takip ediyoruz. Yoğun bakıma alınmış bir hastanın kan bağı, genetik durumu ve kapasitesine göre ölüm gerçekleşebiliyor. Ölüm koronavirüsün etkilediği organ hasarıyla oluyor." dedi
KORONAVİRÜS HAYATIMIZDA NELERİ DEĞİŞTİRDİ?
Koronavirüsle birçok şeyin eskisi gibi olmadığını vurgulayan Prof. Dr. İbrahim İkizceli, bir yıl öncesiyle bugünü karşılaştırarak değişen unsurları şöyle sıraladı;
KORONAVİRÜS NE ZAMAN BİTECEK?
Koronavirüsün ne zaman biteceğine dair tahminlerini paylaşan Prof. Dr. İbrahim İkizceli, "2021 in yazından sonra özellikle hazirandan sonra azalacağını tamamen yok olmasının ise 2022 veya 2023 te olacağını düşünüyorum. Aşıyla bulaşıcılık azalacak. Daha güvenli şekilde tedbirlere devam ederiz. Örneğin statlara gidilir ama muhtemelen boşluk bırakılır. Belli bir dönem yüzde elli kapasiteyle çalışılır. Kuralların bu şekilde devam edeceğini düşünüyorum. Hastanelere başvuru azaldıkça kısıtlamalar kalkacaktır. Sadece hastaneye yatışı değil ilaç kullanımını da düşünmek lazım. Her türlü tedavi çalışma koşullarını etkiler." dedi.