Bir yıldan daha uzun bir süredir, yeni tip koronavirüs kaynaklı KOVİD-19 hastalığı tüm dünyada dengeleri değiştirirken, virüsün çıkış kaynağı, aşıların etkinliği ve bilim insanlarının paylaştığı verilerin doğruluğu ile ilgili pek çok soru cevaplanmayı bekliyor. Dr. Ümit Aktaş, başta beslenme ve mutasyon ile aşılar arasındaki ilişki olmak üzere KOVİD-19 hakkında merak edilen soruları yanıtladı. İşte, koronavirüs belirtilerini hafifletmek için tüketilmesi tavsiye edilen besinlerden, dünyada hakim olan "salgınla mücadele" stratejilerinin ne kadar sağlıklı olduğuna kadar KOVİD-19 hakkında gündeme gelmemiş soruların yanıtı…
Çok sayıda uzman, doktor, hastalığa değil hastaya odaklanılması gerektiğini söylüyor. Hastada da odaklanılacak şeyin belirtiler olduğu ifade ediliyor. Koronavirüsün yaygın belirtileri arasında kuru öksürük, nefes darlığı ve eklem ağrısı var. Bu belirtilere iyi gelen besinler neler?
Hastaya bir bütün olarak yaklaşmak hekim olarak temel prensibimdir. Hastanın sadece belirtilerini tedavi etmeye çalışmak, kendisine "modern tıp" diyen ekolün en büyük hatasıdır. Zerdeçal ve zencefilin güçlü antiviral etkileri olduğunu uzun yıllardır biliyoruz. Bu konuda pek çok bilimsel çalışma var. Bu bitkilerin koronavirüsün çoğalma hızını baskıladığını gösteren araştırmalar da var. Ihlamur ve adaçayı da insanlık tarihi boyuncu viral enfeksiyonlara karşı koruyucu olarak kullanılan bitkilerdir. Bu bitkiler içlerindeki bazı özel bileşenlerle patojenleri, yani vücuda giren düşmanları etkisiz hale getirirken, aynı zamanda bağışıklık sistemini de destekler. Ihlamur özellikle üst solunum enfeksiyonlarında doğal bir ilaçtır.
Hastalığın daha hafif seyretmesi için bu bitkilerden faydalanmalı, ancak beslenmenin önemi de göz ardı edilmemeli. İşlenmiş yiyecekler tüketmeye devam ederek, toksik beslenme modelinde ısrar ederek hastalığın seyrini, bahsettiğiniz semptomları hafifletmek mümkün değil.
aPara'ya konuk olduğunuzda, geçmiş yıllarda da ülkeler tarafından influenza vakalarının DSÖ'ye bildirilmediğini ya da çok az sayıda bildirildiğini paylaşmıştınız. Ancak influenza tamamen dünya gündeminden çıktı, kayboldu. Bu Covid sürecinde grip hastalığına ne oldu?
Dünyadaki istatistiklere bakıldığında COVID-19 pandemisinde mevsimsel gribin yok olmasının bir bilinmez olmaya devam ettiğini söylemek mümkün. COVİD-19 aktif iken mevsimsel gribin baskılandığına dair bazı bulgular var, eğer bunlar doğruysa hijyen, maske ve mesafenin grip üzerinde de etkili olduğu çıkarımı yapılabilir. Bu çıkarım yanlıştır, çünkü eğer bu önlemler etkili olsaydı, COVID-19'da da azalma görülürdü
Fitoterapi Uzmanı Dr. Ümit Aktaş: Koronavirüs her sene mutasyona uğrar, her sene değişir | Video
Bir diğer bakış açısı şöyle; solunum yolu enfeksiyonu virüslerine karşı risk grubunda olan zayıf, bu enfeksiyonlara yatkın kişilerden oluşan bir havuz var ve mevsimsel grip ile SARS‐CoV‐2, bu havuzda bulunan aynı kişiler için rekabet halinde. COVID‐19 olmasaydı beş yıl içinde,ortalama 150 bini 5 yaş altındaki çocuklar olmak üzere, 1,5 milyon kişinin grip yüzünden hayatını kaybetmesi beklenirdi. COVID-19 faktörüyle birlikte 2020‐2024 yılı arasında bu rakamın düştüğünü görmek ilginç olurdu.
GRİBİN VE KOVİDİN AKIBETİ HAKKINDA İKİ SENARYO
İyimser bir senaryoda COVID‐19 dalgalanmaları sırasında, 2021‐2024 yılları arasında solunum yolu patojenleri yüzünden hayatını kaybedenlerin, COVİD-19 öncesinde 4 yıllık dönemde hayatını kaybedenlerin sayısından farklı olmadığı görülebilir.Kötümser senaryo ise hem grip hem de COVİD-19'un ağır şekilde vurması olabilir.
Koronavirüsün yeni bir mutasyonu gündeme geldikçe tüm dünyada aşının etkinliği tartışılıyor, bir korku atmosferi hâkim kılınıyor. Mutasyonların insan bağışıklığını daha fazla zorlama ihtimali var mı, aşı etkinliğini etkiler mi, yoksa içi boş bir tartışma mı?
Zaten tartışılması da gerek. Bu kesinlikle içi boş bir tartışma değil. Bir süredir bilim dünyasının üzerine en çok kafa yorduğu konulardan biri de aşıların etkili olup olmadıkları. Üzerine bir de yeni mutasyonlar eklenince virüsün orijinal haliyle geliştirilmiş aşıların bu varyantlarda nasıl bir etki gösterecekleri de sorgulanır oldu. Virüsler devamlı mutasyona uğrarlar, bu doğal döngü ancak virüsün davranış şeklini etkilediğinde, bulaşıcılığında ya da hastalığın seyrinde bir farklılığa neden oluyorsa ilgi alanımıza girer.
B.1.1.7 MUTASYONU VAKALARINDA HASTALIK AYNI ŞEKİLDE SEYREDİYOR
Bir süredir gündemde olan ve ilk olarak İngiltere'de ortaya çıkan mutasyon sadece birkaç ay önce keşfedildi. Şimdi ise dünyanın hemen her ülkesinde dominant varyant olmak üzere. Bu yeni varyantla ilgili bilimsel olarak kanıtlanmış bir şey var o da çok daha bulaşıcı olması. B.1.1.7 adı verilen bu mutasyonun daha ölümcül olduğu da söyleniyor, ama bilim insanları yeni varyantın daha çok can kaybına neden olmasının nedenini daha bulaşıcı olmasıyla açıklıyor. Ne kadar çok insan enfekte olursa, doğal olarak ağır seyreden vakaların sayısı da doğru orantılı bir şekilde artacaktır. B.1.1.7 de, orijinal virüste olduğu gibi, nüfusun çoğunda semptom bile vermeden ya da basit bir grip gibi seyrediyor. Yani bağışıklığı güçlü olanlar için değişen bir şey yok.
"ÖZELLİKLE mRNA AŞILARININ UZUN VADELİ ETKİLERİ BİLİNMİYOR"
Gelelim aşılara: Orijinal virüsle geliştirilen aşıların etkinlikleri ve yan etkileriyle ilgili yanıtlanmamış pek çok soru var. Özellikle mRNA bazlı aşıların uzun vadeli etkileri hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Tabii biraz önce de belirttiğim gibi elimizdeki aşıların bu mutasyonlara sahip olmayan virüs üzerindeki etkileri bile bilimsel olarak kanıtlanmamışken, doğal olarak yeni varyantlarda işe yarayıp yaramayacağı da bilinmiyor. Bunlar hep zaman içinde yanıtlanacak sorular.
Aşı şirketlerinin kamuoyu ile paylaştığı bilgilere göre 6 ayda bir aşılanmak mı gerekiyor? Eğer öyleyse her 6 ayda bir dünyada kitlesel aşılama yapılması gerektiği gibi bir sonuç çıkıyor. Influenza gibi, domuz gribi gibi, koronavirüslerin neden olduğu enfeksiyonlar gibi hastalıklarla mücadelede esas strateji nedir? Bağışıklık mı, aşı mı, ilk aşamada aşı yapıp toplumda dolaşan virüsün gücünü yitireceği mutasyonu beklemek mi?
Bu virüslerin nasıl evrileceklerini, ne zaman mutasyona uğrayacaklarını ve en önemlisi de nasıl mutasyonlar geçireceklerini önceden kestirmek mümkün değil.Yani gelecekte virüsün dönüşeceği virüsü bilmeniz gerekiyor. Sihirli bir küre olmadığına göre bu mümkün değil.Eğer bu mümkün olsaydı her sene yüz binlerce kişi grip yüzünden hayatını kaybetmezdi.
EN ETKİLİ SAVUNMA HATTI: BAĞIŞIKLIK
İnsanoğlu nasıl hayatta kalma savaşı veriyorsa, virüsler de aynı şekilde varlıklarını devam ettirmek için mücadele ediyorlar. Bu mücadele de mutasyonlarla kendisini gösteriyor. Karşınızda hayatta kalmak için, var oluşunu devam ettirmek için savaşan bir organizma var ve ona karşı en etkili savunma hattınız bağışık sisteminiz.
DÜNYANIN AŞI İLE PANDEMİYİ BİTİRME GÜCÜ VAR MI?
Peki şu 6 ayda bir aşılanma meselesine gelelim: Matematik açıdan bu mümkün mü? Dünyada bu kadar aşı var mı? Bu kadar hızlı aşılama için yeterli personel var mı? Dünyanın her yerine aşılar adil olarak dağıtılabiliyor mu? Bu açıdan baktığınızda, aşılama faaliyetleri ile pandeminin bitirilebilmesinin imkansız olduğunu göreceksiniz.
BM Genel Sekreterinin açıklamasına göre, dünyada üretilen COVID-19 aşılarının %75'ini 10 ülke satın aldı. 130'dan fazla ülkeye tek doz aşı bile gitmedi. Eğer gerçekten amaç pandemiyi bitirmek olsaydı, önce aşıların tüm insanlığa adil şekilde ulaştırılması gerekirdi. Amaçlarının pandemiyi bitirmek olmadığını zaten biliyoruz.
İnsanların bu dönemde uzun süre evde kalmasıyla birlikte beslenme alışkanlıkları da değişti. Herkes yemeğini evde yapmaya çalışıyor ama ekmek gibi, makarna gibi karbonhidrat ağırlıklı ürünler bunlar. Ekmekle, makarnayla bağışıklık güçlendirmek mümkün mü, zararları nelerdir?
Ekmekle, makarnayla bağışıklık güçlenmez, aksine bağışıklık körelir. Ekmek, makarna gibi basit karbonhidratlardan yana zengin bir diyet tüm hastalıklara karşı daha dirençsiz olmanıza neden olur. Fazla şeker tüketmenin kısa vadede bile bağışıklık sistemine zarar verdiğini, sistemin enfeksiyonlarla savaşma kapasitesini düşürdüğünü gösteren pek çok bilimsel yayın var. Makarna, ekmek, poğaça gibi basit karbonhidratlar vücut tarafından şeker olarak algılanır ve şeker olarak metabolize olur. Bu yiyeceklerin kan şekerinde dalgalanmalara neden olduğu da unutulmamalı.
"GÜÇLÜ BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ İÇİN REÇETE BELLİ"
Bir dilim ekmek ya da bir tabak makarna yiyin kan şekeriniz dakikalar içinde tavan yapar. Bu da enfeksiyonlara karşı sizi savunmasız bırakır. Hâlihazırda yüksek kan şekerinin, insülin direnci ve diyabetin COVID-19 için bir risk faktörü olduğunu gösteren pek çok bilimsel yayın var. Yani eğer kan şekeriniz dengeli değilse hem hastalığa yakalanma riskiniz artıyor hem de hastalığa yakalandığınızda enfeksiyonun ağır seyretme riski yükseliyor. Güçlü bir bağışıklık sistemi için reçete belli. Kaliteli protein kaynakları tüketeceksiniz, çinko zengini ciğer, kollajen ve kolesterol zengini paça, işkembe çorbası içeceksiniz. Listeye mevsim sebzeleri, ev yoğurdu, ev turşusu gibi fermente besinler ve tereyağı, zeytinyağı gibi sağlıklı yağları, cevizi, bademi de eklediğinizde işte size tüm hastalıklara direncinizi artıracak, bağışıklık sisteminizi güçlendirecek bir beslenme modeli.
İnsanlar vaktinin çoğunluğunu evde geçiriyor. Hareket kısıtının neden olduğu sağlık sorunları, beslenmeyle ortadan kaldırılabilir mi ya da daha az seviyeye indirilebilir mi?
Tabii ki hareket çok önemli. Ama hem hareket etmeyip hem de üstüne bir de kötü besleniyorsanız sistem belini doğrultamaz. Hareketin yerini hiçbir şey tutamaz ama en azından doğru beslenerek zararı minimuma indirmiş olursunuz. Hareket demişken şu unutulmamalı; yarım saatlik bir yürüyüş, asansör yerine merdivenleri kullanmak bile önemli bir fark yaratır.Evde bile hareketli olmak mümkün, basit egzersizler yapılabilir.
Salgın sürecinin başından bu yana dünya genelinde, hep ilaçlar tartışıldı, hep aşıya odaklanıldı. Sizce neden "sağlıklı beslenme" ve "güçlü bağışıklık" hiçbir yetkilinin ve DSÖ'nün gündeminde olmadı?
Bilim insanları bağışıklık sistemini güçlendirmenin önemine sık sık dikkat çekti, çekmeye de devam ediyor. Her platformda güçlü bir bağışıklığın önemini vurgulamaya gayret eden pek çok uzman, bilim insanı var. Zaten bu konuda pek çok bilimsel çalışma, makale de yayınlandı. Ama nedense, bağışıklık sistemi ve beslenme, DSÖ'nün umurunda değil. Onlar, hakim olan "modern tıp" ekolünün yaklaşımıyla, sadece işin ilaç tarafıyla ilgileniyorlar.
Mesela D vitamini eksikliğinin COVID-19 için ciddi bir risk faktörü olduğunu gösteren bilimsel yayınlar örnek verilebilir. Sağlıklı bir bağırsak florası ile koronavirüs arasındaki ilişkiyi inceleyen, probiyotiklerin önemine dikkat çeken çok sayıda çalışma da mevcut. Yüksek kan şekerinin COVID-19'a bağlı nedenlerle hayatınızı kaybetme riskini artırdığını nereden biliyoruz? Yine bu tür araştırmalardan, bilimsel yayınlardan…. Hatta İngiltere Hükümeti D vitamini eksikliğinin koronavirüse bağlı nedenlerden hayatınızı kaybetme riskini önemli oranda artırdığını gösteren bilimsel yayınları o derece önemsedi ki, yaşlı nüfusa bedava D vitamini dağıttı. Bunlar devamlı anlatılıyor, yazılıyor ama maalesef hakim ekol, bunları göz ardı ediyor.
Düşünün, bir diyabet hastası bile sadece birkaç hafta doğru beslenerek, karbonhidratları kesip sağlıklı yağları artırarak kan şekerini dengeleyebilir. Keza insülin direnci olanlar da aynı şekilde. Kronik hastalığı olmayan ama kötü beslendiği için kan şekeri dengesiz seyreden biri için de bu basit beslenme değişikliği büyük fark yaratacaktır. Ve nüfusun hemen tamamını tehdit eden bu sorunu bile ortadan kaldırdığınızda tüm toplumun viral enfeksiyonlara, koronavirüse karşı direncini artırmış oluyorsunuz.
Bu konuda farkındalık yaratmaya çalışan pek çok bilim insanı var, ama hayati önem taşıyan bu bilgiler geri planda kalıyor ve sadece aşı konuşuluyor. Dünya Sağlık Örgütü neden sağlıklı beslenmenin, güçlü bağışıklığın önemine vurgu yapmıyor? Bu soruyu onlara yöneltmek gerekiyor. Ama koronavirüs aşısı geliştirmek için milyonlarca, milyarlarca dolar harcandığı unutulmamalı, bunların acil kullanım onayı alarak, işe yarayıp yaramadıkları bilinmeden piyasaya sürüldüğü de. İlaç şirketlerinin kâr iştahı, umut tacirliği ile birleştiğinde seslerinin bu kadar yüksek çıkması normal değil mi?