KOVİD-19 hastalığı bir yılı aşkın süredir dünyanın gündeminde. Salgının erken dönemlerinde sadece ilaçlara, sonrasında ise sadece aşıya odaklanan bilim dünyası, psikoloji, bağışıklık, evde hareketsizliğin getirdiği sorunlar ve virüsle savaşan antikorlar hakkında pek az bilgilendirme ve tavsiyede bulundu. Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, gündeme getirilmeyen konular hakkında sabah.com.tr'den Abdulhay Selim Dündar'ın sorularını yanıtladı. İşte, aşıların etkinlik süresi ile ilgili bilgiler, koronavirüs mutasyonu ve çift maske hakkında gerçekler…
Gribe karşı tek çözüm aşı değil. Aynı zamanda güçlü bir bağışıklık sistemi ile gripten korunabiliyor, ya da daha hafif atlatabiliyoruz. Peki, Kovid-19'a karşı tek çözüm aşı mı, yoksa her ikisi de mi lazım?
KOVİD' e karşı hazırlanan ve ülkemizde de uygulanmaya başlayan aşıların pandemiyi sonlandırmasını mümkün görmüyorum. Bunun için, virüsün bu kadar çok mutasyona uğramaması ve çok kısa bir zamanda tüm dünyada yaygın olarak uygulanabilecek etkinliği yüzde 90' ın üzerinde olan aşılar olması icap eder.
AŞILAR ENFEKSİYONU ÖNLEMEZ, HASTALIĞI HAFİF ATLATMAYI SAĞLAR
Bu aşılar sayesinde daha ziyade şahsi korunma sağlanabilir, hastalık daha hafif atlatılabilir, ağır hastalık, yoğun bakım ihtiyacı ve ölüm riskleri azalır.
Bu aşılar enfeksiyonu önlemez, bunun için burun yoluyla uygulanan ve lokal bağışıklık temin eden aşıların olması gerekir. Bununla ilgili aşı çalışmaları var ama bunlar henüz faz 1 ve faz 2 safhasındalar. Virüsün diken proteinlerinde bugüne kadar 4 binden fazla mutasyon meydana geldi ve bazı aşıların bunlara karşı etkisinin azaldığı tespit edildi. Güney Afrika bu sebeple AstraZeneca aşısının uygulanmasını durdurdu.
TEDBİRLERE EK BAĞIŞIKLIK VE BESLENME
Maske, mesafe ve temizlik virüs bulaşmasını azaltabilir ama bu tedbirlere ek olarak burun ve boğaz gargaraları yapılmasının ve bilhassa da bağışıklık sisteminin yerinde olmasının çok büyük önemi vardır. Bunun içinde sağlıklı gıdalarla beslenme, düzenli yapılan egzersiz ve fiziki aktiviteler, 7-8 saat uyku, moralin yerinde olması gerekir. İşlenmiş gıdalar, unlu mamuller ve şekerli yiyecek ve içecekler, sigara, alkol, hareketsizlik, uykusuzluk, stres ve kaygı bağışıklığı zayıflatır.
KORKMAYIN! KORKU BAĞIŞIKLIĞI OLUMSUZ ETKİLER
Nazari olarak virüslerin daha kolay bulaşabilme, daha ağır hastalık yapmalarına yol açacak mutasyonlara uğramaları mümkündür. Buna ait örnekler İngiltere, Güney Afrika, Brezilya, ABD gibi ülkelerde ortaya çıktı. Bizim ülkemizde de mutasyona uğrayan hatta bize has mutasyon gösteren virüsler var. Böyle bir risk var ama bunun için endişe duymanın kimseye bir faydası olmaz.
Yapılması gereken virüs bulaşmasına karşı tedbirleri layıkıyla almak ve bağışıklığımızın yerinde olmasını sağlamaktadır. Korkmanın, endişe duymanın bir faydası olmadığı gibi hem bunlar bağışıklığı da olumsuz etkiler ve hem de bu tür insanların tedbirlere riayet etmeleri daha zordur.
Koronavirüsün yeni bir mutasyonu gündeme geldikçe tüm dünyada aşının etkinliği tartışılıyor. Sizce bu doğru mu, mutasyonlar aşı etkinliğini etkiler mi?
Mutasyonların hepsi aşıların etkinliğine tesir etmez ama edenler de vardır. Tıpkı Güney Afrika' daki ve diğer ülkelerdeki bazı mutasyonlarda olduğu gibi. Mutasyon bakımından en güvenilir aşı bizde uygulanan ve virüsün tüm antijenlerinin bulunduğu inaktive aşılardır. mRNA ve vektör aşılarında sadece dikensi proteine karşı bağışıklık gelişirken tam virüs aşıları ile diken proteini dışındaki membran, zarf ve nükleokapsit proteinlerine karşı da bağışıklık sağlanabilir.
ANTİKORDAN DAHA ÖNEMLİSİ: T HÜCRELERİ!
Antikorlar, vücudun B lenfositlerinin virüsle savaşmak için ürettiği proteinlerdir. Aşılarla ortaya çıkan bu antikorlar aşılara göre farklı olmak üzere kanda belirli bir süre kalırlar ve azalmaya başlarlar hatta tamamen de kaybolabilirler. Nitekim KOVİD aşılarının sağladığı antikorların 3-4 ay içinde ileri derecede azaldığı tespit edilmiştir.
T hücreleri ise çok farklı fonksiyonları olan bir hücre grubudur. Bunların yardımcı, baskılayıcı, öldürücü, düzenleyici ve hafıza türleri vardır. T hücrelerinin sağladığı bağışıklık çok uzun sürelidir, ömür boyu bile olabilir. Bu sebeple de aşı olup veya hastalık geçirip kanlarında antikor ölçtürenler düşük seviyelerle karşılaşırlarsa üzülmesinler, virüs tekrar vücuda girerse bu hafıza T hücreleri sayesinde bağışıklık yeniden uyanır, hem hücrelerle ve hem de yeniden antikor yapımıyla virüsle mücadele edilebilir.
Herhangi bir salgın hastalıkta, aşı olanlar mı daha fazla dirence sahiptir yoksa o hastalığı geçirenler mi?
Tabii ki hastalığı geçirenler daha dirençlidir. Son günlerde aşılarla sağlanan bağışıklığın hastalık geçirmekle sağlanan bağışıklıktan daha kuvvetli olduğu şeklinde açıklamalar tamamen ticari maksatlıdır. Tabii bağışıklığın yerini alabilecek bir aşının olması mümkün değildir.
Virüsün vücutta bıraktığı kalıcı izler de insanların korkmasına neden olan faktörler arasında yer alıyor. Koronavirüs ne kadar ciddi izler bırakıyor ve akciğer gibi organlarda kalıcı izler kalması ne kadar olası?
Koronavirüs alanların yüzde 80' den fazlası hastalığı belirtisiz veya çok hafif belirtilerle atlatırken geriye kalanlarda ağır tablolar, hastaneye ve yoğun bakıma yatırılma ihtiyacı doğuyor, ölümler oluyor.
Hastalık bazı kişilerde virüs temizlendikten sonra da bazı izler bırakabiliyor. Bunların iki grubu var.
Birinci grupta hastalığı çok ağır geçiren, yoğun bakım tedavisi görenler ve birçok organın tutulduğu hastalığı olanlar var. Bunlarda hastalık ne yazık ki çeşitli organlarda hayat boyu kalıcı olacak hasralar bırakabiliyor. Mesela, akciğer dokusunda yoğun bir bağ dokusu artışı oluyor ve bu artık bir daha düzelmiyor. Veya bazı kişilerde çeşitli dokulara ve proteinlere karşı meydana gelen antikorlar oto-immun hastalıklara yol açabiliyor.
"UZAYAN KOVİD'DE PSİKOLOJİ ÖNEMLİ ROLE SAHİP"
İkinci grupta ise hastalık tamamen geçmesine, virüs vücuttan tamamen atılmış ve tüm laboratuvar tahlilleri düzelmiş olmasına rağmen bir takım belirtiler aylarca devam edebiliyor. Bu tabloya "uzayan KOVİD" adı veriliyor. Bunlar içinde göğüs ve kas ağrılar, nefes darlığı, çarpıntı, halsizlik, konsantrasyon bozukluğu, uykusuzluk gibi belirtiler var ve bunların özel bir ilacı yok. Uzayan KOVİD' in ne kadar süreceğini tam olarak bilemiyoruz. Ben bu tabloda psikolojik faktörlerin önemli rolü olduğunu düşünüyorum.
Çift maskenin, tek maskeye göre havayı daha iyi tuttuğu söylenerek iki maske takmanın koronavirüse karşı etkili olduğu ifade ediliyor. İki maske takmak faydalı mı, zararlı mı? Eğer faydalıysa, bu yaklaşımla üç maske takmak daha faydalı, dört maske takmak daha da faydalı mantığı ortaya çıkıyor. Sizin bu konudaki görüşleriniz nedir?
Bana göre asıl mühim olan maskenin adabına uygun olarak takılması ve maskelerin de kaliteli olması. Doktorların bile tam anlamıyla doğru maske kullanmadıklarını görüyorum. Ayrıca piyasada çok uyduruk hiçbir işe yaramayacak maskeler pek çok. Kapalı alanlarda hem fiziki mesafenin korunması ve hem de doğru şekilde maske takılması gerekir ama bunların hiçbirinin yüzde yüz etkili olmadığı bilinmelidir, evet sadece kısmi bir koruma sağlayabilir. İki maske takmanın çok özel durumlar dışında bir faydası olmadığı kanaatindeyim. İki maske veya N95 gibi özel maskeler ancak hastane çalışanları için uygundur. Ben açık havada maske takmanın bir faydası olmadığı düşüncesindeyim.
Kovid-19, tıpkı influenza gibi mevsimsel bir grip midir? İspanyol gribi gibi KOVİD-19'u bir grip olarak adlandırmak ve KOVİD-19 ile olağan hayat akışımızda, "yeni normal" olmadan yaşamak mümkün mü?
KOVİD, mutasyona uğramış koronavirüslerin sebep olduğu bir enfeksiyondur. Virüs vücuda grip virüsü gibi üst solunum yollarından yani burun ve boğazdan girmekle beraber mevsimsel grip gibi bir hastalık değildir. Tüm dünyanın da yaşamış olduğu gibi virüs yaz aylarında da hastalık yapmıştır. KOVİD' in yazın sonbahar ve kışa göre daha az görülmesinin sebebi insanların açık havada bulunmaları ve yakın temasın daha az olmasıdır.
Grip virüsü KOVİD' e göre çok daha seyrek olarak zatürreye yol açar. Bu ihtimal KOVİD' de hem daha fazladır hem de zatürre yanında akciğer ödemi, akciğer hasarı ve solunum yetersizliği riskleri daha fazladır. Aralarındaki bir başka önemli fark da KOVİD' de sitokin fırtınası adı verilen ve tüm vücudu alakadar eden bir enflamasyon yani iltihaplanma olmasıdır.
Gene koronavirüslerin damar hücrelerine de girebilecekleri ve bu vasıta ile akciğerler dışındaki birçok organda da belirtilere sebep olabilecekleri anlaşılmıştır. KOVİD' de beyinden kalbe, mide-bağırsaklardan böbreklere, pankreastan deriye kadar tutulmayan organ yoktur. Buna göre KOVİD' i grip olarak adlandırmak doğru değildir ama virüste meydana gelen ve gelecek olan mutasyonlar sayesinde bulaşma ve ağır hastalık yapma hususiyetleri azalacak olan virüs en azından birkaç sene belki daha uzun bir süre daha hayatımızda olacaktır. Tıpkı bir pandemiyle ortaya çıkan ve her sene daha az insanı hasta eden, beraber yaşamaya alıştığımız H1N1 yani domuz gribi virüsü gibi.