Radyoloji uzmanı Doç. Dr. Ayşe Serap Akgün, meme kanserinin tespit edilmesinde mamografinin önemine ilişkin açıklamalarda bulundu. Yaşamı boyunca her sekiz kadından birinde meme kanseri görüldüğünü ve meme kanserinin kansere bağlı ölüm sebepleri arasında ilk 5'te yer aldığını belirten Doç. Dr. Ayşe Serap Akgün, "Mamografi, erken evre meme kanserini klinik olarak bulgu vermeden bir buçuk ile dört yıl öncesinde tespit edebilmektedir. Bu sayede ölüm oranlarının yüzde 30 düştüğü gözlemlenmiştir" dedi.
"DOĞUM YAPMAMIŞ KADINLARDA MEME KANSERİ RİSKİ YÜZDE 20 DAHA FAZLA"
Doç. Dr. Akgün, meme kanseri için birçok risk faktörünün bulunduğunun altını çizerek, "Bunların en önemlisi aile öyküsüdür. Ancak genetik geçiş sadece yüzde 10'luk grupta görülüp geri kalan meme kanserli kadınlarda hiçbir aile öyküsü yoktur. Bu nedenle ailemde yok, bende de görülmez demeyip mutlaka düzenli kontrollerimizi yaptırmamız gerekir" ifadelerini kullandı.
Doç. Dr. Akgün, sözlerine şöyle devam etti: "İlk doğum yaşı 20 yaşın altında ya da 30 yaşın üzerinde riskin 2 kat daha fazla olduğu ortaya konulan meme kanserinin her 12 ay emzirme ile riski yaklaşık yüzde 4 oranında azalmakta, hiç doğum yapmamış kadınlarda 20'li yaşlarda doğum yapan bir kadına göre meme kanseri yüzde 20 daha fazla görülmektedir. Ayrıca menopozun gecikmesi de meme kanseri riskini arttırmakta, her bir yıllık gecikme (55 yaşından sonra) riski yüzde 3 arttırmaktadır".
Mamografik tarama ile saptanan meme kanseri olgularında ölüm oranının ortalama yüzde 20-30 oranında düştüğünün görüldüğünü belirten Doç. Dr. Akgün, "Mamografi taramalarına, meme kanseri sıklığının arttığı 40 yaşından sonra başlanması önerilmektedir. Tarama sıklığı ise ülkeden ülkeye değişkenlik göstermektedir. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Dairesi tarafından toplum bazlı tarama 50 yaş üzerinde kadınlarda iki yılda bir önerilmektedir. Türk Radyoloji Derneğinin meme kanseri tarama önerisi ise 40 yaş ve üzeri semptomu olmayan kadınlar için her yıl mamografik inceleme yaptırması şeklindedir" dedi.
"MAMOGRAFİ AĞRILI BİR İŞLEM DEĞİLDİR"
Mamografinin düşük dozda x-ışını kullanılan bir yöntem olduğunu dile getiren Doç. Dr. Akgün, "İlk prototipinin geliştirildiği 1965 yılından bu yana sürekli gelişerek düşük dozda yüksek kalitede görüntülerin elde edildiği teknolojik düzeye ulaşmıştır. Günümüzde, ekran-film mamografilerden sonra dijital mamografiler ve memenin ince taranarak üç boyutlu görüntülenebildiği tomosentezli dijital mamografiler kullanılmaktadır. Özellikle ileri teknoloji dijital mamografi cihazları ile tetkik sırasında alınan radyasyon miktarı oldukça azalmıştır" diye konuştu.
Mamografinin ağrılı bir işlem olmadığını söyleyen Doç. Dr. Akgün, "Ancak iyi kalite bir mamografi çekimi için gerekli olan homojen bir meme dokusu sağlamak üzere, çekim esnasında meme dokusunun iki plaka arasında birkaç saniye sıkıştırılma işlemi yapıldığından bazen hafif bir ağrı ya da hassasiyet hissedilebilir. Bu da esnek plakalarla son yıllarda minimal düzeye inmiştir. Mamografi çekiminden önce herhangi bir hazırlık yapmaya gerek yoktur ve memeye daha önce uygulanmış protezler çekim için herhangi bir engel teşkil etmemektedir" dedi.
Mamografinin 40 yaş ve sonrası kadınlarda memeyi değerlendirmede kullanılan ilk görüntüleme yöntemi olduğunu söyleyen Doç. Dr. Akgün, sözlerini şöyle tamamladı: "Anormal bir bulgu varlığında tanı için ultrason, MR gibi diğer radyolojik tetkiklere ya da biyopsiye başvurulabilir. Mamografi, erken evre meme kanserini klinik olarak bulgu vermeden bir buçuk ile dört yıl öncesinde tespit edebilmektedir ve meme kanseri ilişkili ölümleri azaltmada oldukça etkilidir".