Türkiye'nin dünya çapında tanınmış bilim insanlarından Prof. Dr. Zehra Neşe Kavak'ın Türkiye'nin COVID-19 ile mücadelesini anlattığı makalesi, Avrupa Birliği'nin en çok takip edilen yayın mecrası ''Eureporter''da yer aldı. Kavak, günde 15 milyon kişiye ulaşan dergide yer bulan makalesinde, Türkiye'nin COVID-19'a karşı "beklenmedik" bir başarı elde ettiğini ve bunun tesadüf olmadığını yazdı. Prof.Dr. Zehra Neşe Kavak, Eureporter'da makalesi yayınlanan ender Türk bilim insanları arasına katıldı.
Makalenin yayınlandığı www.eureporter.co, tüm Avrupa Birliği resmi dillerinde, Avrupa ve dünyada yaşananlar hakkında online haber ve video içerikleri sunan Brüksel merkezli bir Avrupa multimedya haber platformu. Günde 15 milyon kişi bu mecrayı kullanıyor.
Avrupa genelindeki önemli fikir önderleri tarafından okunan Eureporter, önde gelen politikacılar ve liderlerle yapılan özel röportajların yanı sıra; bilim insanları, düşünürler, uzmanlar ve iş adamlarının yorumlarını da düzenli olarak yayımlıyor.
Prof. Dr. Zehra Neşe Kavak, Avrupa ve dünyada milyonlarca okuyucuya hitap eden Eureporter'da Türkiye'nin pandemiye karşı başarısını şu sözlerle anlattı.
PROF. DR. ZEHRA NEŞE KAVAK'IN DÜNYA BASININA HABER OLAN COVİD-19 DEĞERLENDİRMESİ
"Son 3 ayını değil, ömrünün 30 yılını Türkiye sağlık sektörünün en ön saflarında geçirmiş bir hekim olarak Covid-19'la mücadele konusunda gösterdiğimiz başarı benim için hiç şaşırtıcı olmadı. Pandemiye verdiğimiz tepkinin iki temel dayanağı vardı: Hazır olmak ve hızlı aksiyon almak. Türkiye Sağlık Bakanlığı, geçtiğimiz yıl nisan ayında ülkemizde ilk koronavirüs vakası kaydedilmeden yaklaşık 11 ay önce, 200 sayfalık bir pandemi eylem planı yayımladı. Bu planda olası bir salgına karşı alınması gereken önlemler ve resmi kurumlara getirilen katı hijyen kuralları yer alıyordu. Bugün bu önlemlerin ne kadar öngörülü olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunun yanı sıra Türkiye sağlık sektörü, proaktif ve erişilebilir müdahalelerle ülkemizde daha önce de bu çapta bir pandemi yaşanmışçasına hızlı tepki verebildi. Kendimizi mevcut koşullara hemen hazırladık ve sağlık sistemimizi çalıştırmak için zaman kaybetmedik. Avrupa ülkeleri salgına nasıl bir tepki vereceklerine karar vermeye çalışırken Türkiye, Çin ve İran'ın pandemiyi nasıl yönettiğine bakarak yaşananlardan kendine dersler çıkardı.
Türkiye'deki ilk COVID-19 vakasını takip eden iki hafta içerisinde, Çin'de ülke çapındaki doktorlara ve hastanelere dağıtılan tedavi algoritmalarını öğrenerek kendimize tutarlı bir yaklaşım oluşturduk. Tabii ki tüm bunlar, son 18 yılda sağlık sistemimizi yeniden şekillendirmek için yaptığımız yatırımlar sayesinde mümkün oldu. Türkiye bu süreç boyunca sağlık hizmetlerine büyük önem verdi ve bu sayede nüfusun yüzde 80'i ücretsiz tedavi olma şansı yakaladı. Halkın hizmetine sunulan büyük şehir hastaneleriyle yatak kapasiteleri 1,5 kat artırıldı. Pandemi sürecinde, özel hastanelerde bile tüm tetkik ve tedavi masrafları devlet tarafından karşılandı. İşte, Türkiye'nin sosyal devlet anlayışı budur. Batı'nın yaşadığı zorlukları göz önünde bulundurarak söyleyebilirim ki son yıllarda sağlık hizmetlerini güçlendirmek adına hiçbir ülke Türkiye'den daha fazla yatırım yapmadı. Pandemiden önce de birçok 'sağlık turisti' doğurganlık, robot teknolojisi, organ ve kök hücre nakli gibi alanlarda İstanbul'u seçiyordu.
HÜKÜMETİMİZ ÇOK HIZLI HAREKET ETMEYİ BAŞARDI
Yıllar içerisinde topluluğumuzun aynı amaç için nasıl tek bir merkeze ve birbirine bağlı bir yapıya dönüştüğüne ama aynı zamanda kendi içinde bağımsız, uzmanlaşmış kadrolar yaratarak nasıl geliştiğine tanık oldum. Türkiye'nin pandemi ile mücadeledeki stratejisini bu kadar etkili kılan da işte bu merkezi model oldu. Sadece günler içerisinde Cumhurbaşkanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Türkiye'nin en prestijli bilim adamlarından oluşan bir heyeti bir araya getirildi. Hükümetimiz, tıbbi tavsiyeler konusunda net kurallar, önleyici tedbirler ve tedavi yolları oluşturmak için çok hızlı hareket etmeyi başardı. Öncelikle hiç zaman kaybedilmeden tüm okullar, barlar, restoranlar ve spor salonları kapatıldı. Türkiye'nin en büyük 31 şehrine giriş çıkış durduruldu. 65 yaş üstü ve 20 yaş altı vatandaşlarımıza sokağa çıkma yasağı getirildi. Alınan bu akıllıca kararlar, zorlayıcı kısıtlamalar olmaksızın kontrolü sağladı.
Vakalar kaçınılmaz olarak artmaya başladığında da, tıbbi müdahalelerimiz cesur ve kararlıydı. Pek çok ülkede yaşanan bir adım ileri iki adım geri yaklaşımlarla kaybedecek zamanımız olmadı ve bunun yerine izleme ve tedavi konusunda ülke çapında bir planla ilerledik. Enfeksiyonların nerede ve kimden kaynaklandığını belirlemek adına benzersiz 'Filyasyon' yöntemini kullandık. Temaslı izleme yoluyla kaynak arama çalışmaları yaptık böylece bir hastada enfeksiyon şüphesi olduğunda bile onu derhal hastaneye transfer ettik. Dünya çapındaki tıp uzmanlarının benimsediğimiz bu yaklaşımı bugün tekrar değerlendirdiklerine eminim.
Tek bir tedavinin Covid-19 konusunda mucize bir çözüm olamayacağı ve Başkan Trump'ın da kullanımını savunması nedeniyle Hidroksiklorokin ilacı dünya çapında eleştirildi. Ama biz Türkiye'de bir hasta semptom gösterir göstermez standart PCR COVID-19 testi uyguladık sonra onu CT taramasına gönderdik. Sadece en erken aşamada ve hasta yoğun bakıma ihtiyaç duymadan önce hidroksiklorokin tedavisine başvurduk. Her iki yaklaşımın da kendine göre eksik yönleri olabilir ancak gerçek şu ki pandeminin zirvesindeyken bile, yoğun bakım ünitelerimiz kapasitesinin sadece yüzde 62'si oranında doluluk gösterdi. Bu Türkiye'nin bu konuda gurur duyduğum pek çok istatistiğinden sadece biri. Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 5,9, İspanya'da yüzde 12 ve Birleşik Krallık'ta yüzde 14 olan ölüm oranları Türkiye'de hala yaklaşık yüzde 2,8 civarında seyrediyor. Beni en çok gururlandıracak sonuç yüzde 0 olurdu ama COVID-19'un pençesinde acı çeken çok sayıda annenin dünyaya sağlıklı bebekler getirmesine yardım edebilmiş olmak beni umutlandırıyor.
Sınırlarımızın ve havaalanlarımızın açılması, yazın ülkemizi ziyaret eden turistler ve önümüzdeki kış aylarının bize ikinci bir koranavirüs dalgası getireceğine dair endişelerin arttığını biliyorum. Ama güvenerek söylüyorum ki Türkiye'de böyle bir korkumuzun olmasına hiçbir neden yok. Biz bu pandemiye hazırdık ve yine hazır olacağız."