EuroLeague'in 17'inci haftasında Anadolu Efes ile Khimki Moskova arasında gerçekleşen maçın devre arasında kök hücre bağışlarında farkındalık yaratmak amacıyla kan kanseri ile mücadele dansı gerçekleşti. Dans öncesi yayınlanan farkındalık filminde sanatçılar; Buğra Gülsoy, Kaan Urgancıoğlu, Leyla Lydia Tuğutlu, Cansu Tosun ve Pınar Deniz açıklamalarıyla 'Lösemi ise Bir Çaresi Var' dedi. Bu gösteri seyirciler tarafından büyük bir destek ve coşkuyla karşılanırken, Lösemi Lenfoma Miyelom Hastaları ve Araştırma Eğitim Birliği Derneği (LLMBİR) Başkanı Prof. Dr. Muhit Özcan, lösemi hastalığının Türk halkının kafasında çaresi olmayan bir hastalık olarak yerleştiğine ancak son 50 yılda her alanda yaşanan gelişmelerle bu adı ürkütücü hastalıkta da aydınlık günlerin yaşanabileceğinin altını çizdi.
Bu hastalıkta iki ana alanda ilerlemeler olduğunu belirten Prof. Dr. Muhit Özcan, "Bir tanesi çok etkili başarılı ilaçlar üretildi. İkincisi ise kök hücre nakli 60 yıl önce bu hastalığı bitiren bir çare olarak hayatımıza girdi. Bu nedenle lösemi artık şifası olan bir hastalık. Bizim bu bilgiyi yaymamız lazım." dedi. Özcan, "Son 10 yılda kanser tedavisinde Amerika ve Avrupa'da onlarca yeni ilaca onay verildi. Bundan 20 yıl önce raflarda olmayan pek çok lösemi ilacı artık raflarda. Ancak raflara insandan elde edilip şifa sağlayacak unsurları koyamıyoruz. Organ nakli gereken hastalara karaciğer, böbrek ekleyemiyoruz. Bir de löseminin çarelerinden biri olan kök hücreyi." açıklamasında bulundu.
Her lösemide mutlaka kök hücre tedavisi gerekmediğine dikkat çeken Muhit Özcan, "Pek çok lösemi kök hücre yapılmaksızın tedavi edilebilir. Ancak bazı lösemilerin de tek tedavisi kök hücre naklidir. diye konuştu. Kök hücre nakli için dünyada bir sistem olduğunu özellikle vurgulayan LLMBİR Derneği Başkanı Prof Dr. Özcan, "Dünya Kök Hücre Bankası'yla birlikte dünyadaki bütün kök hücre bankaları internet üzerinden birbirleriyle bağlantılı hareket ediyor. Dünyada kayıtlı bir verici aynı zamanda bizim Rizeli, Adıyamanlı, Edirneli bir hastamız için de verici adayı anlamına geliyor. Şu anda dünyada 37 milyon kayıtlı gönüllü verici adayı var. Ve bu sayı arttıkça verici bulma olasılığı daha çok artacak." açıklamasında bulundu.
KÖK HÜCRE VERENLERİN RİSKLERİ HEMEN HEMEN SIFIR
Kök hücre nakli için verici olmanın böbrek ya da karaciğer nakli için verici olmaktan çok daha farklı olduğunun altını çizen Muhit Özcan şöyle devam etti: "Orada genellikle canlı verici şansı son derece az. Oysa kemik iliği vericiliğinde bir kişi birden fazla defa verici olabilir. Verdiklerinde ise vücutlarından hiçbir şey eksilmemektedir. Ülkemizde de ulusal doku bankamız 4 yaşında ve orada da kayıtlı verici sayısı hızla artmakta. Biz bundan çok memnunuz. Kök hücre verenlerin riskleri hemen hemen sıfır. Bu alanda yanlış bilgi ve kötü bilgilendirmeler de söz konusu. Bunlarla mücadele etmeli ve löseminin bir çaresi olduğunu, bu çarelerden birinin sokakta yürüyen, bir kahvehanede çayını yudumlayan herhangi bir vatandaşımız olduğunu vurgulamalıyız. Aslında yolda yürürken ve hiçbir şey yapmazken çok önemli bir umudun bizzat kendisi olabilirsiniz. Bu nedenle löseminin bir çaresi var diyoruz."
İlik naklinde zamanında hareket etmenin son derece önemli olduğunu vurgulayan Özcan, "Kök hücre yani ilik nakli ne erken ne geç yapılmalıdır. Bunun bir zamanı vardır tıpkı hasat zamanı gibi. İlik nakli de her hasta için tam zamanında yapılmalıdır. Bazen bu günlerle sınırlıdır. Tek yapmanız gereken; verici olmak için bir tüp kan vererek doku bilgilerinizin sisteme girilmesi. Tıpkı kan şekeri tahlili gibi doku gruplarınız için kan vereceksiniz. Belki sizinle dokuları eşleşen bir hasta ömür boyu çıkmayacak. Çıktığında da bileceksiniz ki bir hayatı kurtarma yolunda atılabilecek en güçlü adımlardan birini hiçbir şey yapmadan atmış olacaksınız. Vericiler bir enjeksiyon ve damardan kan alma dışında önemli bir sorun yaşamazlar. Dolayısıyla vericilerin verici olmaktan dolayı özel bir riskleri yoktur." dedi.
BUGÜN BİR ÇARE, YARIN BİÇARE OLABİLİRSİNİZ!
Kişiye özel kampanyalara ayrı bir parantez açan Prof. Dr. Muhit Özcan sözlerini şöyle tamamladı: "Çok iyi niyetli görünen, çok duygusal bir yaklaşım ile elbette ki o anda bir insanı kurtarma duygusu öne çıkıyor. Medyada gördüğümüz ve dramatik bir şekilde öyküsünü okuduğumuz bir insanın hayatını kurtarmak için değil de zaten şu anda hasta olan birisinin annesi, birisinin kardeşi, birisinin yavrusu, birisinin eşi olan bir hastayı kurtarmaktan söz ediyoruz. Bugün bir çare olabilirsiniz, unutmayın yarın biçare olabilirsiniz. Bir harf düşer ve siz masanın öbür tarafına geçebilirsiniz. Bu nedenle sevdiğimiz birisinin hastalanmasını beklemeden, kim olduğu önemli olmaksızın bir hayatı kurtarmak için bugün bağışçı olmak gerekir.
Kişiye özel kampanyalar şöyle bir risk taşımaktadır; bugün çok sevdiğiniz birisi adına verici olmak için gittiğinizde kan veriyorsunuz ve sisteme giriyor. İki yıl sonra bir gün kapınız çalıyor ve şu durumu yaşıyorsunuz; 'Bir hasta var şurada, sizin dokularınız uyuştu. Verici olur musunuz? Hayır ben verici olamam.' Ben iki sene önce şu kişi için yapılan kampanyada o kişiye verici olmak istemiştim. Başka birisi için verici olmak istemiyorum.' Bakar mısınız facianın büyüklüğüne? Zaman gitti, kaynak gitti. Asıl en önemlisi bir umut gitti, arkasından belki de bir hayat gidecek. Bu nedenle kişiye özel kampanyalar birinci olarak bu açıklamayla sakıncalı. Başka ne sakıncası var? Bir kampanya yaptığınızda toplanan kanların, doku gruplarının çalışılması asgari birkaç ay alacaktır. Ve bir hastaya ilik nakli tam zamanında yapılmalıdır. Zamanı çok önemlidir. Ülkemizde ulusal kök hücre bankamız için toplanan kanlar var ve bunlar belli bir tempoyla çalışılıyor. Yeni gelen kanlarda bu listenin arkasına eklenecektir. O halde kişiye özel kampanyalarla değil, şu anda dünyadaki 37 milyon gönüllüden oluşan denize akan bir Türkiye ırmağı olmak üzere ulusal, bankamıza bağışçı olmak hedefiyle Kızılay'a gidip bağışçı olmak istiyorum diyoruz ve bir tüp kan veriyoruz." dedi.