Bağırsaklarda yer alan bakteri çeşitliliği, sağlık durumunu birebir etkiliyor. Bu bakterilerin dengesinin bozulmasının sindirimin sistemini etkilediğini belirten uzmanlar, sağlıksız bağırsağın, mutluluk hormonu denilen 'serotonin' eksikliğine bile yol açtığına dikkat çekiyor. Sindirim sisteminin, yiyeceklerin işlenip sindirildiği bir sistemden çok daha fazlası olduğunu vurgulayan Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Hakan Demirci, "Bağırsaklarımızda 100 - 150 trilyon kadar bakteri yaşıyor. Bu sayı, vücudumuzdaki toplam hücre sayısından çok daha fazla diyebiliriz. Vücudumuzdaki diğer organlardan çok farklı olarak bağırsaklar başta olmak üzere, tüm sindirim sistemi kendi başına işleyebilir. Kendi salgıladığı hormonlar sayesinde çalışma sistemini kendisi oluşturma özelliği vardır. Bu bağlamda her zaman beyinden gelen komutlara muhtaç değildir. Bu bağımsız sisteme Enterik Sinir Sistemi deniyor. Bu sistem, merkezi sinir sisteminden bağımsız olarak çalışabiliyor. Yemek borusu, mide, ince ve kalın bağırsaklar olmak üzere tüm sindirim sistemi üzerinde etki sağlıyor" dedi.
İnsan vücudunda yer alan bağışıklık sistemi hücrelerinin yüzde 70'inin bağırsaklarda bulunduğunu kaydeden Doç. Dr. Demirci, "Tüm bu özellikleri birlikte değerlendirdiğimizde, insan dışkısı olan gaitanın sadece yediklerimizden ibaret olmadığını söyleyebiliriz. Gıda artıkları, posa bir kenara bırakıldığında bakteriler ve bağışıklık sistemi hücrelerini barındıran oldukça kompleks bir yapıdır. Fekal transplantasyon yani gaita nakli, bağırsaklara uygulanan bir tedavi olmakla birlikte sindirim sisteminin dışındaki başka hastalıklarda da kullanılabiliyor" diye konuştu.
BAĞIRSAKLARDAKİ BAKTERİ DENGESİNE DİKKAT
Mikrobiyota bozulduğunda, yani bağırsaklardaki iyi ve kötü bakteri dengesi bozulup düzensiz çalışmaya başladığında, vücuttaki birçok sistemin etkilendiğini ve ardından çok farklı hastalıkların gelişebileceğini söyleyen Doç. Dr. Demirci, gaita naklini şöyle aktardı:
"Gaita nakli sağlıklı donörden alınan gaitanın, çeşitli işlemlerden geçirilerek, hasta kişinin bağırsağına endoskopi, kolonoskopi gibi yöntemlerle yerleştirilmesi işlemine deniyor. Gaita nakli yoluyla alıcının yeni bir hastalığa maruz kalmaması için, donörlerin ayrıntılı incelenmesi oldukça önem taşıyor. Gaita naklindeki amaç, bozulmuş floranın yenilenmesi ve sağlıklı kişiden alınmış, dengeli ve çeşitliliğe sahip floranın verildiği bağırsakta tutunmasını sağlamak. Eğer bu başarılabilirse yeni mikrobiyota, hastanın bağırsağında düzenli çalışmaya başlayacak ve probleme neden olan hastalıkların düzelmesini sağlayacaktır. Tedavinin çıkış noktası olan mikrobiyota öncelikle bağırsak hastalıklarını akla getiriyor. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ilaçlara dirençli ve antibiyotiklere bağlı gelişen kronik ishal hastalığında (Psödomembranöz enterokolit) gaita nakline onay verdi. Bunun yanında Crohn hastalığı ve ülseratif kolit gibi inflamatuar yani iltihaplı bağırsak hastalıkları, hassas bağırsak sendromu, kronik ishal, kabızlık ve kronik yorgunluk sendromlarında gaita nakli tedavisi yapılabiliyor. Ancak, mevcut tıbbi tedavi seçenekleri dikkatlice değerlendirilmeli ve gaita nakli her şeyin üstünde mucizevi bir tedavi olarak düşünülmemeli. Bu iyileşme kavramı her hastada aynı oranda gözlenmiyor. Bazı hastalar önemli iyileşmeler gösterirken, bazı hastalarda bu durum kısmi düzelme şeklinde gerçekleşiyor. Bazı hastalarda ise tedaviye cevap alınamıyor."
İLTİHAPLI BAĞIRSAK HASTALIKLARINDA DA KULLANILIYOR
Gaita nakli tedavisinin en sık C. Difficile isimli bakteriye bağlı gelişen ve antibiyotik tedavisine dirençli kronik ishal vakaları (Psödomembranöz enterokolit), iltihaplı bağırsak hastalıkları (Ülseratif kolit ve Crohn hastalığı), kronik kabızlık ve ishal, hassas bağırsak sendromu (Huzursuz bağırsak sendromu) hastalıklarında kullanıldığını ifade eden Doç. Dr. Demirci, "Bu hastalıkların yanı sıra, araştırmaların olumlu yönde devam ettiği multiple skleroz, otizm, obezite gibi hastalıklarda da kullanılabiliyor. Bağırsak mikrobiyotası beyin ve bağırsak arasında karşılıklı bir bağlantı oluşturarak insan sağlığı üzerinde çok önemli bir rol üstleniyor. Multiple skleroz, otizm, anksiyete, depresyon gibi birçok nöropsikiyatrik hastalıkla, bağırsak mikrobiyotası arasında önemli bağlantı olduğuna dair güçlü kanıtlar bulunuyor. Yapılan araştırmalar, gastrointestinal sistemde yaşayan yararlı ve zararlı mikroorganizmaların bağışıklık sistemini, sinir yollarını ve merkezi sinir sistemini etkilediğini gösteriyor. Bu sisteme bağırsak - beyin aksı deniliyor. Belirtilen hastalıkların temelinde yatan önemli faktörlerden biri olduğu düşünülüyor" diye konuştu.
MUTLU BAĞIRSAK MUTLU İNSAN DEMEK
"Başta antibiyotikler olmak üzere gereksiz ilaç kullanımı, egzersiz yapmamak, obezite, sağlıksız ve düzensiz beslenme, alkol, sigara, stres ve düzensiz uyku bağırsak sağlığını kötü yönde etkiliyor" diyen Doç. Dr. Demirci, "Özellikle antibiyotikler, zararlı bakterilere karşı savaşırken bağırsakta yaşayan faydalı bakterileri de öldürüyor. Böylece bağışıklık sistemimiz zayıflıyor ve vücudumuz hastalıklara daha açık hale geliyor. Bağırsaklarımızda bulunan bakterilerin sayısı ve çeşitliliği ne kadar zenginse o kadar sağlıklı bir mikrobiyotamız var demektir. Bu zenginlik ve çeşitlilik bizi birçok hastalıktan koruyor ve vücudumuzun sağlıklı çalışmasını sağlıyor. Bağırsaklarımız ve bağırsak bakterileri birçok nörokimyasal sentezleyerek beynin duygu-durum, ruh, hafıza ve öğrenme fonksiyonlarını da etkiliyor. Sağlıksız bağırsak, mutluluk hormonu dediğimiz 'serotonin' eksikliğine yol açıyor. Serotonin eksikliğinde mutsuzluk, huzursuzluk, stres, hayattan keyif alamama, kaygı, sinirlilik ve depresyon gibi belirtiler görülür. Yani farklı bir deyişle sağlıklı ve mutlu bağırsaklar, sağlıklı ve mutlu bir insan demektir" ifadelerini kullandı.
BAKTERİLER METABOLİZMA HIZINI DA ETKİLİYOR
Mikrobiyotamızın yani bağırsaklarımızda bizimle beraber yaşayan bakterilerin, vücudumuzdaki enerji metabolizmamız dahil birçok sistemi yakından etkilediğini de sözlerine ekleyen Doç. Dr. Demirci, "Bu bakterilerin sayısı ve çeşitliliği ne kadar fazla olursa o kadar sağlıklı bir metabolizmaya sahip oluruz. Kilo kontrolü de bu faktörlerden biridir. Bu bakteriler yenilen gıdaların enerjiye ve yağa dönüştürülmesi konusunda önemlidirler. Yani metabolizma hızımızı etkileyen faktörlerden biridir. Bu nedenledir ki aynı miktardaki ve çeşitteki gıdaları alan farklı bireylerdeki kilo alma durumu da farklıdır. Yapılan araştırmalarda obez bireylerin mikrobiyotalarında çeşit ve sayının azaldığı ve bakterilerin bir tarafta yoğunlaştığı görülüyor" dedi.