AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Taşan, fazla kilolardan kurtulmak için diyetin mutlaka gerekli olduğunu ancak günlük olarak gıdalardan alınan enerjiyi aşırı derecede kısmanın doğru olmadığını belirtti.
Prof. Dr. Taşan, günümüzde fazla kilolardan kurtulmak isteyen pek çok kişinin, enerji miktarı çok düşük diyetlere başvurduğunu dile getirdi.
Taşan, kişinin kendini hemen hemen tamamen aç bıraktığı ve günlük kalori alımının 200 kalori altına düştüğü beslenme programına "açlık", 200 ila 800 kaloriyle sınırlandırılan programlara ise "çok düşük kalorili diyetler" adı verildiğini ifade etti.
"AÇLIK DİYETLERİ BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ OLUMSUZ ETKİLİYOR"
Bu iki tip diyetin de "şok diyet" olarak tanımlanabildiğini belirten Taşan, şunları kaydetti:
"Şok diyetler sağlık için son derece tehlikelidir, bu kesinlikle unutulmamalı. Bu diyetler özellikle uzun süre ve ısrarlı bir şekilde devam ettirilirse böbrek yetmezliği gibi kalıcı organ hasarlarına, hatta ölüme yol açabilir. Vücuttaki hücrelerin aç bırakılması, bu hücrelerin programlanmış ölüm olarak da adlandırılan içsel bir mekanizmayı harekete geçirerek intihar etmelerine yol açabilir. Bu durumdan bağışıklı hücreleri de etkilenir ve bağışıklık sistemi devre dışına çıkarak organizma her türlü tehdide açık hale gelebilir. Açlık diyetlerinde aşırı yağ alımı eksikliği yağda eriyen A, D, E ve K vitaminlerinin ciddi eksikliğine yol açar ve bu vitaminlerin güçlü antioksidan etkilerinin kaybı da bağışıklık sistemini daha olumsuz etkiler."
Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) obeziteyi vücuttaki yağ oranının aşırılığı olarak tanımladığını, bu noktadan bakıldığında, basküle çıkıldığında görülen kiloların ne kadar aşırı yağ kitlesi olduğunu tam olarak gösteremediğini dile getiren Taşan, kiloyu belirleyenin, vücut kompozisyonu denilen bileşenlerin toplamı olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Taşan, "Yağsız vücut kitlesi, yağ dışında proteinler (kaslar, organlar), kemikler ve minerallerden oluşmaktadır. Dolayısıyla kilo vermede sadece fazla kiloları atmaya odaklanmak yerine, hangi vücut kompozisyonu bileşeninden ne kadar kilo kaybı olacağına odaklanmak daha doğru olacaktır. Sağlıklı bir diyet programında amaç, yağ kitlesini azaltmak, yağsız vücut kitlesini korumak, hatta arttırmaktır. Burada özellikle kas kitlesinin korunması önemlidir." dedi.
"ŞOK DİYETLER YAĞ KİTLESİNİN AZALMASIYLA SEYREDEN GERÇEK BİR ZAYIFLAMA DEĞİL"
Prof. Dr. Ertuğrul Taşan, kas kitlesinin korunmasıyla daha ince ve sağlıklı bir görüntüye ulaşılabileceğini dile getirerek, "Ama kısa sürede çok kilo kaybı hedeflenirse, sağlıkla ilgili ağır bedeller ödemek zorunda kalınabilir. Araştırmalara göre, 3 hafta boyunca, günlük enerji ihtiyacının sadece yarısını yiyerek açlık diyeti uygulayan kişilerde, kilo kaybı olduğu ancak kas kitlesinde de yüzde 5 azalma meydana geldiği gözlemlenmiştir. Bu diyetin devam ettirilmesi halinde de kas kitlesi ve organ ölçülerinde yüzde 50 azalma ortaya çıkmaktadır." diye konuştu.
Yapılan fare deneylerinde açlık diyeti uygulanan farelerde, yağsız vücut kitlesi ve kas kitlesi azalırken, yağ kitlesinde, kontrol grubuna göre belirgin bir değişmenin olmadığına işaret eden Taşan, şöyle devam etti:
"İnsanlar üzerinde yapılan bir çalışmada, gıdalarla alınan kalorinin çok azaltılması sonucu belirgin kilo kaybı ve kas kitlesi kaybı olduğu ancak 8 yıl içinde verilen yağların yeniden geri alındığı gösterilmiş. Özetle, şok diyet uygulaması, vücuttaki yağ dokusundan ziyade kas kitlesinin, suyun ve minerallerin kaybıyla birlikte olan bir zayıflamaya neden olmaktadır. Yani, Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımladığı şekilde, yağ kitlesinin azalmasıyla seyreden gerçek bir zayıflama değildir. Diyetin bırakılması ya da gevşetilmesiyle yeniden hızlı bir kilo alımı ile sonuçlanır. Sık sık şok diyetlere başvurmak zamanla kişinin yağ kitlesinin giderek artmasına neden olur. Bu da daha sağlıksız bir vücut kompozisyonu demektir."
"ORGANLAR VE KAS KİTLESİ, ŞOK DİYETLERDEN OLUMSUZ ETKİLENİR"
Prof. Dr. Taşan, kas kitlesini de kapsayan yağsız vücut kitlesiyle, solunum, dolaşım ve sindirim gibi yaşamsal fonksiyonları idame ettiren bazal metabolik hız (BMR) arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ifade ederek, çok az kalorili diyetlerde, organizmanın, bu yaşamsal fonksiyonları devam ettirebilmek için gerekli olan enerjiyi kas depolarını yıkarak elde etmeye çalıştığını anlattı.
"Yaşam için vazgeçilmez olan organlar ve kas kitlesi, bu tür diyetlerden olumsuz etkilenir ve telafisi de mümkün olmaz." diyen vücuttaki yağ kitlesinin özellikle karın bölgesinde birikmesinin insülin direncini arttırarak şeker hastalığına eğilimi artırdığını söyledi.
Taşan, "İnsülin direncinin artışı, kalp ve damar hastalıkları riskini artırır. Çok düşük kalorili diyetlerde, beynimize doygunluk sinyalini gönderen leptin hormonundaki azalmanın, uzun vadede bu diyetlerin başarısız olmasında rolü olduğuna dair çalışmalar bulunmaktadır. Sonuç olarak, aşırı kalori kısıtlamasının yapıldığı şok diyetler yerine, düzenli egzersiz eşliğinde, etkisi uzun sürecek ve uzman eşliğinde hazırlanan sağlıklı bir beslenme programı uygulamak en doğru yöntemdir." diye konuştu.