Türk Nöroloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Demet Özbabalık Adapınar, orta vücut bölgesi yağlı olan kişilerin beyin hastalıkları açısından büyük risk altında olduğunu söyledi. Habertürk'ten Demet Demirkır'ın haberine göre...
VÜCUTTAKİ YAĞ ORANI ARTTIKÇA BEYİN KÜÇÜLÜYOR
Bu duruma açıklık getiren Prof. Dr. Demet Özbabalık Adapınar, "Son yıllarda beyin sağlığı ve beslenme ile ilgili değişen bilgiler oldu. Bir kişinin nörolojik hastalıklara yakalanmamak için kaçınması gereken şeyler artık çok netleşti. Örneğin; Karbonhidrat, doymuş yağ, margarin, şeker…
Bunlar özellikle yarattıkları ortam karışıklığıyla dokuya sağlıksız mesaj veriyorlar. Hücreyi gereksiz, olumsuz çalışma koşullarına sokuyorlar. Kişi, belli bir vücut kitle indeksi (VKİ)'nin üzerine çıktığında hücreye olumsuz mesajlar gitmeye başlıyor ve kişi hangi nörolojik hastalığa yatkınsa onunla uğraşmaya başlıyor.
İnme ve nörodejeneratif hastalıklar, en büyük grubu oluşturuyor. Kişiler, tüm nörolojik hastalıklara açık hale geliyor ama bu iki hastalık daha önemli bir risk faktörü" dedi.
KÖTÜ YAĞLAR EN ÇOK BEL BÖLGESİNDE TOPLANIYOR
Orta vücut bölgesi yağlı olanların daha büyük bir risk altında olduğunu kaydeden Prof. Dr. Adapınar, "Kötü yağların en kolay toplandığı yerler vücuttaki orta alanlar, bel bölgesidir. Yakın organlar olması nedeniyle kalbe de çok ciddi bir zararı vardır. Kalbe zararlı olan her şey beyin için de zararlıdır. Karbonhidrat alımı arttıkça bedende yağlanma artmaya başlar. Kötü yağı sadece margarin yiyerek değil, kötü besin tüketerek de alabilirsiniz. Katkı gıdalı her şey buna dâhildir. Fast food, cips, bisküvi, kraker… Şeker ve karbonhidratı geri planda tutmalıyız ve bunları sadece özel günlerin yiyeceği haline getirmeliyiz. Aldığınız ürünün paketini okuyun, yiyeceğin dışında yazılı olan her şey vücut orta bölgesinde yağlanmanın kaynağını oluşturuyor. Ama ne yazık ki tüm dünyadaki ve Türkiye'deki genç popülasyon hayatın hızlı akışı nedeniyle bu tehlikenin farkında değil" diye konuştu.
KAHVEDE BİLE O TEHLİKE VAR!
Ürünlerin içerisine konulan MSG (Monosodyum glutamat – lezzet artırıcı) de kişinin devamlı o gıdalara yönelmesine neden oluyor. Bu da sorunu tetikleyen faktörlerden biridir, diyebilir miyiz? sorusunu ise Prof. Dr. Adapınar, şöyle yanıtladı: "Kahve de bile MSG var. Son zamanlarda bazı kahve türlerinin ciddi bağımlılık yaptığına yönelik açıklamalar yapıldı. Öncelikle kansere yol açtığı söylendi ama bunun sadece kanser ile ilgili olmadığı anlaşıldı. Düşünün ki; bu kahveyi içen kişilerde her gün o kahveyi içme isteği doğuyor. Bu da birçok sağlık sorununu beraberinde getiriyor."
Prof. Dr. Demet Özbabalık Adapınar, "Sağlıklı kalmak için çevremize biraz daha dikkatli bakmamız gerekiyor. Yediklerimizden, giydiklerimize, ayakkabımıza, kullandığımız çantaya, saçlarımıza uyguladığımız maddeye kadar her şey belki de hastalık için ön alt yapıyı oluşturuyor ve üzerine de hastalıklar ekleniyor.
Diş tedavileri bile bu anlamda çok önemli bir yer tutuyor. Örneğin; ağız mukozası çok önemlidir. İçinde sabit ve insan için gerekli olan mikroorganizmalar vardır. Dolayısıyla ağız içinde yapılan her türlü bilinçsiz işlem bu mikroorganizmaları değiştirir ve hastalık oluşumuna zemin hazırlar. Gençlerde vaskülit adı verilen damar tıkanıklıklarına sebep olabilirler" açıklamasında bulundu.
YANLIŞ BESLENME HANGİ BEYİN HASTALIKLARI İÇİN RİSK FAKTÖRÜ?
Yanlış beslenmenin, damar tıkanıkları için en önemli risk faktörü olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Adapınar, "Bunlar; nöropatiler (sinir ucu iltihabı), Alzheimer, tüm demanslar, motor nöron hastalıklardır" diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bir toplumda en çok hangi hastalığın görüldüğüne bakmak lazım. Bu, o toplumun yaptığı bir hata ile ilgilidir ve bu en çok da yeme hatası ile ilgilidir veya günlük kullanılan bir olgu hatasıdır. Ama modern toplumlarda, deterjandan tutun da yediğimiz ürünlere kadar pek çok şey sorumlu olabilir. Bunu konuşmanın sınırı yok ama 'anne ve babamızdan gördüğümüz beslenme tarzını nasıl değiştirebiliriz' konusu çok önemli. Elbette her şeyden bir miktar yemeliyiz çünkü sürekli bir şeylerden kısmak da kişide stres oluşturur. Ama beslenmemizde asla ihmal etmememiz gereken yiyecekler var. Bunlara dikkat etmek lazım.
- Nohut, mercimek
- Sağlıklı koşullarda yetiştirilmiş tahıllar
- Genellikle pişirilmeden yenen sebze ve meyve, salata
- Haftada en az üç kase kuruyemiş (fındık, ceviz, badem)
- Kırmızı meyveler (nar, havuç, kırmızı üzüm)
- Kırmızı üzümü yerken çekirdekleri dişlerinizin arasında kırarak yemelisiniz. Özellikle beyin sağlığı ve bunamadan korunmada son derece önemli. Kötü maddelerin temizlenmesini sağlar.
- D vitamini de çok önemli bir faktör. Süt, yoğurt, peynir tüketimi ihmal edilmemeli. Güneş ışığı da çok önemli bir faktördür. Güneşli havalarda kollarımızı ve ayaklarımızı dışarıya uzatmalıyız. Bu, en ucuz ve en etkili tedavi olacaktır."
İŞTE BEYNİ KÜÇÜLTEN FAKTÖRLER
Prof. Dr. Demet Özbabalık Adapınar, beyni küçülten faktörleri şöyle sıraladı:
- "Stres ortamı ciddi bir risk faktörüdür. Sürekli aynı şeye odaklanma ve o konuda uzun vakitler harcama, buna rağmen olayları çözememe, o bölgeyle ilgili bir kullanılmazlık durumu ortaya çıkartıyor.
- Tek tip eğitimde gitmek, herhangi bir hobiyle uğraşmamak, diğer yaşam şekillerine kapalı olmak kişinin hep aynı beyin bölgesini kullanmasına neden oluyor. Böylece o bölge zamanla yoruluyor.
- Egzersiz yapmamak da beyni küçülten en önemli risk faktörlerinden bir tanesi. Günde 10.000 adım atmak son derece önemli. Artık fiziksel egzersiz, beyin egzersizi ve sanatla uğraşmanın beyni ciddi anlamda koruduğundan bahsediliyor.
- Yaşlanma
- Şeker tüketimi
- Yanlış beslenme
- Obezite
- Sigara
- Alkol kullanımı. Alkolün, beynin öğrenme merkezine, beyinciğe, beyindeki kimlik ve kişiliklerimizi oluşturan merkeze inanılmaz zararları vardır. Bu nedenle ağır içicilerin tüm risk faktörleri yok olsa bile nörolojik hastalıklara yakalanma riskleri her konuda çok daha fazladır. Beslenme eksikliği yapar, B12 ve folik asiti kendi besin ortamından uzaklaştırır ve kendisi ön plana çıkar. Alkolün beyin sağlığına inanılmaz büyük zararları olduğu asla unutulmamalıdır.
- Tiroid hastalıklarının birçok beyin hastalığı için alt yapı oluşturduğu biliniyor. Hastalar belirli aralıklarla doktoruna gitmeyi ihmal etmemeli. Eğer kişinin ailesinde tiroid hastası varsa mutlaka kendisi de kontrol altında olmalı. 20'li yaşlardan sonra kontrollere başlanabilir."
"YENİ BİR DİL ÖĞRENMEK, YENİ BİR BEYİN IŞIĞI AÇMAKTIR"
Bulmacaların beyin sağlığı üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığını dile getiren Prof. Dr. Demet Özbabalık Adapınar, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bulmacalarda kelimeler sürekli tekrar edebiliyor. Dolayısıyla kişi alışkın olduğu kelimelerle karşılaştığında bunu kendisi için bir başarı kabul ediyor ama bu doğru değil. Başarı, yeni karşılaştığımız bir şeyi çözebilmektir. Film seyredin, izlediğiniz filmi yorumlayın. Toplum aktivitelerine katılın. Örneğin; yeni bir dil öğrenmek, yeni bir beyin ışığı açmaktır. Bunu mutlaka yapmamız gerekiyor. Burada yaşın hiçbir önemi yok. Yeni bir müzik aletini 60 yaşından sonra çalan pek çok kişinin 'Hayata yeniden geldim' dediğini biliyorum. Kanun, piyano, tambur, saksafon… Elinize aldığınız bir ritim aleti bile size o zevki verebilir. Bu yüzden herhangi bir müzik aletini çalmayı deneyebilirsiniz."