"UYARICI BELİRTİ KAŞINTI"
Sedef hastalığını genetik yapımız ve çevresel faktörlerin bir araya gelmesi ve bağışıklık sistemimizin de olaya katılmasıyla birlikte meydana gelen, deride pullanma, kalınlaşma beyaz renk değişimi şeklinde çıkan kronik uzun süre iyileşmeyen bir hastalık olarak tanımlayan Prof. Dr. Özdemir, egzamanın sedeften daha farklı olduğunu belirtti. İki hastalık arasında en ayırt edici belirtinin kaşıntı olduğunu dile getiren Özdemir, "Bu iki hastalık, yerleştiği bölgeye göre özellikle el ayak gibi bölgelerde halk tarafından karıştırılabiliyor. Sedef daha çok insanların travmaya, vurmaya ve çarpmaya açık dediğimiz diz ve dirsek gibi bölgelerde daha fazla görülüyor. Egzama ise daha çok el ve avuç içi, sırt gibi nedenine göre daha çok lokalize görülüyor. Atopik dermatit dediğimiz bazı egzamalar da tüm vücutta da yaygın kaşıntı şikayeti gösteriyor. Burada uyarıcı olması gereken belirti kaşıntıdır. Yaralarımızda kaşıntı daha çok ön plandaysa öncelikle egzama düşünmemiz daha iyi olur" ifadelerini kullandı.
Dermatologların gözle bakarak da egzama ve sedef arasındaki farkı çok rahat ayırt edebildiğini belirten Özdemir, "Avuç ve el içi için tanıya gidebilmekte bazen biyopsi yapmamız gerekebiliyor" diye konuştu.
"GÜNEŞ YANIĞI OLMAMAYA DİKKAT EDİN"
Güneşin sedef hastalarına iyi geldiğini ifade eden Prof. Dr. Özdemir, "Özellikle de sedef hastalarına Akdeniz´i tavsiye ediyoruz. Deniz ne kadar inorganik ve tuzlu olursa tedavi etme şansı da o kadar artıyor" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. güneşin tedavi amaçlı kullanılabileceğini ancak sadece insanların güneş yanığı olmamasına dikkat etmesi gerektiğini vurguladı. Kontrollü güneşlenmenin sedef hastalığının tedavisine yardımcı olduğunu söyleyen Özdemir, "Yanmayla sonuçlanabilecek güneşlenme hastalığı tetikleyebiliyor. Bu sınıra çok iyi dikkat etmesi gerekiyor. Güneşi tedavi amaçlı kullanmak istiyorsak, normal insanların çıkmasını istemediğimiz saatlerde hastaların belli süre çıkmasını istiyoruz. Güneşin en dik olduğu zamanlarda güneşin tedavi edici etkinliği daha çok artıyor. Mesela sedef hastalarının bu saat dilimlerinde yarım saat, 1 saat aralığın da güneşlenmesi çok iyi oluyor. Sedef hastalığına sahip değilseniz, o saatte güneşlenmeniz size birtakım hastalıklar açısından risk oluşturabiliyor. Bu risk sedef hastaları için de söz konusu ancak onların hastalığı ve tedavisi ön planda olduğu için onlara bu konuda müsaade edilebiliyor. Sağlıklı bireylere güneşin dik olduğu saatlerde güneşlenilmesini tavsiye etmiyoruz" dedi.
BU SAATLERE DİKKAT!
Sağlıklı bireylerde güneş ışınları saat 10.00 ila 17.00 arasında oldukça dikey geldiği için birtakım hastalıklara ve cilt kanserine neden olabileceğini de belirten Özdemir, "Zararlı ışınlardan korunmanın en iyi yolu denize girmemektir. Güneş koruyucularını da aslında kullanmamız gerekiyor. Çünkü güneş koruyucular çoğunlukla yoğun kimyasal içeriğe sahip oluyorlar. Tam manasıyla kremlerin koruyabilmesi için özellikle suya da gireceksek, girmeden yarım saat, 45 dakika arasında mutlaka yenilememiz gerekiyor. Ancak güneş koruyucular denizin de kirlenmesine ve kimyasal içeriğin denizlerimize karışmasına sebep oluyor. En doğru olanı güneşin yanık oluşturacak saatlerde denize girmeyerek vücudumuzu da kimyasal kremlerden korumaktır" diye konuştu.