Teşhisinden tedavi sürecine kadar zorlu ve yıpratıcı bir sürecin yaşandığı kanserde hasta yakınları da zorluklar yaşıyor. Hastaya karşı kimi zaman farkında olmadan yapılan yanlış tutum ve yaklaşımlar, hastayla olan iletişimden hastanın moraline kadar pek çok konuyu etkiliyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi'nden Uzman Klinik Psikolog Ömer Bayar, kanserle mücadele edenlerin yakınlarına önemli tavsiyelerde bulundu...
Akla gelen ilk sorulardan birisi, yeni teşhis konulan kişiye bu durumun nasıl açıklanacağıdır. Atılması gereken en doğru adım ise bu bilginin hastaya doktoru tarafından verilmesi olacaktır. Doktor, hastayla kurduğu ilişki içerisinde kişinin ruh hali, bilgi düzeyi, yaşı gibi faktörleri göz önüne alarak ve o anki duyguları ve ihtiyaçlarını gözlemleyerek teşhisi açıklayabilir.
Hastanın gündemine bir anda giren bu yeni durumu anlayıp sindirebilmesi ve kabullenebilmesi için zaman tanımak önemlidir.
Kanser tanısına ilk etapta verilen tepkiler; meydan okuma, tehdit olarak algılama, kayıp ya da yenilgi olarak görme ve inkar şeklinde özetlenebilir. Bu tepkiler hastaların, hastalıklarına uyum süreçlerini etkiler.
HASTALIK YOKMUŞ GİBİ YAPMAK…
Zaman zaman hasta yakınları kendi
aralarında 'sessizlik anlaşması' yapmışçasına
hastalıkla ilgili ya da hastalığı
çağrıştırabilecek konuları konuşmaktan
kaçınırlar. Kanser kelimesi asla ağza
alınmaz. Hasta yakınları hastalıkla ilgili
konuşmaları gerektiğinde farklı bir odaya
geçer ve bu konular sessizce konuşulur.
Sanılanın aksine bu durumlar hasta
tarafından fark edilir, bu garip sessizlik
gözden kaçmaz. Aileler tabii ki hastayı
koruma içgüdüsüyle böyle davranır
ancak bu koruma davranışı hastaya yardımcı
olmaktan çok sıkıntı verir. Kendisiyle
durumu hakkında konuşulmayan
kişi, durumunun tahmin ettiğinden daha
kötü olduğunu ya da ailenin çaresiz kaldığını
düşünebilir.
Zaman zaman da bu sessizliğin
aksine aileler hastalara normalin üstünde
bir ilgi ve alaka göstermeye başlarlar.
Sürekli hastanın yanında durur, asla yalnız bırakmaz, her ihtiyacını ayağına kadar getirir, sorumluluklarını üstlenerek kendisine yapacak iş bırakmaz ve yorulmasını istemezler.
Aşırı koruyucu olmanın da hastalara yardımdan çok zararı olur. Kendileri yerine her işi yapılan birey yetersiz, güçsüz, zayıf hissedebilir. Kendisine olan özgüveni düşebilir, tahmin ettiğinden daha büyük bir sağlık sıkıntısının olduğunu düşünerek kaygısı artabilir.
NASIL DESTEK VERİLMELİ?
Hastanın yaşadığı kaygı ve korkuları,
kafasına takılan soru işaretleri üzerine
konuşmaya teşvik ederek ve sohbet ortamı
oluşturarak duygularını sağlıklı bir
şekilde yaşayabilmesine yardımcı olunmalı.
Hasta hazır hissetmiyorsa konuşmaya zorlanmamalı ve zaman tanınmalı.
Ailenin rutin yaşantısının dışına çıkılmamalı ve yaşam tarzında zaruri olmadıkça değişime gidilmemeli. Hastalık, ailenin yaşamını değiştirecek bir etmen gibi görülmemeli.
Aile bireyleri hastayı desteklerken kendilerini ve ailenin diğer üyelerini ihmal etmemeli. Bu durum zamanla hem tükenmişliğe, hem de hastanın suçluluk hissetmesine yol açacaktır.
Ailece ortak etkinlikler düzenleyerek hastanın sosyal katılımı desteklenmeli, eğlenmeye devam edilebilmeli.
NE SÖYLENMEMELİ?
'İyisin iyisin, hiçbir şeyin yok', 'Maşallahın var, turp gibisin', 'Sana bir şey olmaz' gibi hastalığı yok sayan ifadelerden,
'Kesinlikle iyileşeceksin', 'Hiçbir şeyin kalmayacak', 'Görürsün daha uzun senelerin var' şeklinde gerçekçi olmayan aşırı iyimserlik ifadelerinden,
'Herkes kanser olabiliyor', '… da olabilirdin' gibi genelleme yapan ve hastanın durumunu küçümseyici ifadelerden,
'Bu kadar sigara içersen olacağı bu', 'Kaç kere kontrole git demiştim', 'Zaten hep sağlıksız beslenirdin' gibi suçlayıcı ve yargılayıcı ifadelerden,
'Filanca bir ot iyi geliyormuş', 'Komşu şu doktora gitmiş iyi gelmiş', 'Yeni bir tedavi çıkmış' gibi hastanın kafasını karıştıracak ifadelerden,
'Güçlü olmalısın', 'Kendini salma', 'Yüzünü asma hep gül ve yeneceğim de' gibi baskı altında bırakıcı ifadelerden,
'İlacını içtin mi?', 'Yemeğini yedin mi?', 'Öyle durma üstüne şunu da giy', 'Haydi sen artık yatıp dinlen', 'Ayakta durma' gibi aşırı kontrolcü ve baskıcı ifadelerden,
'Sen yorulma biz her şeyi yaparız', 'Sen dinlen hastasın', 'Bırak ben hallederim onu' gibi özgüveni ve öz saygıyı zedeleyebilecek ifadelerden,
'Seni çok iyi anlıyorum', 'Kesin şunu düşünüyorsundur', 'Eminim aklından bunlar geçiyor' gibi peşin hükümlü ve yanlış anlaşıldığını hissettirebilecek ifadelerden,
'Durumun çok kötü', 'Artık yapacak bir şey yok gibi', 'Bunu kabullensen iyi olur' gibi ümitsizliğe düşürebilecek ifadelerden uzak durmak gerekir.
HASTA YAKINLARI DA KAYGILANIP PROFESYONEL DESTEĞE İHTİYAÇ DUYABİLİR
Aileler de zaman zaman hastaların kendisi kadar kaygı yaşayabilir. Sevilen kişinin yakında kaybedilebileceği ihtimalini düşünmek, kabullenmesi ve baş etmesi oldukça zor bir durumdur. Böyle zamanlarda aile bireylerinin de kendi duyguları üzerine düşünmeleri ve kaygılarının arkasında yatan etmenleri fark etmeleri faydalı olabilir. Aile üyeleri de zaman zaman desteğe ihtiyaç duyabilir. Bu nedenle başka bir aile yakınıyla ya da gerektiğinde hastanın kendisiyle bu duygularını paylaşabilirler. Duygular üzerine konuşmak, sürece yönelik düşünce ve beklentilerin farkına varılmasında yardımcı olacaktır. Bunun dışında herkesin kendini ihmal etmeden ve yaşam akışını aksatmadan bu sürece devam etmesi, tükenmişliği önleyecek ve zorlayıcı duygularla başa çıkmada yardımcı olacaktır. Bu duyguların bastırılması ve inkar, sürecinin uzamasına ve ileride daha şiddetli bir şekilde dışavurumuna neden olabilir. Kaygı, yaşamın doğal bir parçasıdır ve insan yaşamının sürekliliği için önemlidir ancak zaman zaman normalin üstünde ve uzun süren kaygı yıpratıcı bir boyuta ulaşabilir. Panik atak, depresyon gibi daha şiddetli duygusal sorunlara yol açabildiği için böyle durumların varlığında profesyonel psikolojik desteğin önemli olduğu unutulmamalıdır. Kişi her zaman, yaşanan kaygı ve diğer problemlerle baş edecek yapıda olmayabilir. Terapi ve gerektiğinde ilaç desteği almak kişinin rahatlamasına olanak sağlar.