HİPERTANSİYON NEDEN OLUR?
Hipertansiyon, kan basıncının belli sınırlar arasında dengede olmasını sağlayan dolaşım sistemine ait kalp ve damar sisteminin balansının bozulmasından kaynaklanır. Çoğu hipertansiyon hastasında özellikle heyecan, yorulma, üzüntü gibi emosyonel faktörlerle ilişkili kalbin atım gücünde anormal artış ve damar sisteminde büzüşme kan basıncının anormal yükselmesine sebep olur. Bu durum genellikle hipertansiyona yatkın kişilerde hastalığın tam olarak yerleşmediği erken dönemlerde olur. Daha ileri evrede kan basıncının belli düzeyde tutulmasını sağlayan kontrol mekanizmaları arasındaki denge tamamen bozulmuştur. Bu durumda, istirahatte bile kan damarlarında anormal büzüşme cevabı olup, kalbin aşması gereken damar direnci yüksek olur. Sonuçta, küçük ve büyük tansiyondan biri veya çoğu zamanda olduğu üzere her ikisi birden müdahale edilmediği takdirde sürekli yüksek kalır. Özellikle yaş arttıkça kan damarları gevşeme yeteneğini daha çok kaybettiğinden dolayı hipertansiyon hastalığı yaşlılarda daha çok görülür.
KİMLERDE GÖRÜLÜR?
Hipertansiyon yukarıda anlatıldığı üzere, kalp - damar sisteminin oluşturduğu kan basıncını dengeleyen mekanizmaların bozulmasından kaynaklanır. Bu denge bozukluğu, özellikle ailesinde hipertansiyonluların fazla olduğu kişilerde daha fazla görülür. Yani hipertansiyon hastalığı önemli bir oranda genlerde kodlanmıştır. Bunun yanında, damar sisteminin büzülme ve gevşeme dengesi bazı durumlarda bozulmaya eğilimlidir. Bu durumu kolaylaştıran bazı faktörler; şişmanlık (obezite), günlük kısıtlı aktivite (sedanter yaşam), aşırı tuz tüketimi, ileri yaş, sigara, şeker hastalığı (insülin direnci), stres, aşırı alkol tüketimi ve uygunsuz beslenmedir. Hipertansiyonu yukarıda yazılan faktörlerden yalnızca biriyle ilişkilendirmek mümkün değildir. Hipertansiyonlu çoğu hasta birçok faktöre sahip olabilir.
Özel bir hastalığa bağlı olmayan hipertansiyon olgularında genellikle hipertansiyona yol açan somut bir sebep bulunamaz. Bu sebeple hipertansiyonlu hastaların en az %80'inde neden belli değildir (esansiyel hipertansiyon). Özellikle erişkin yaşlarda görülen hipertansiyonlu hastaların az bir kısmında hipertansiyona sebep olan başka bir hastalık veya etken vardır. Bu durum ikincil hipertansiyon olarak adlandırılmaktadır. Hipertansiyona neden olan bazı hastalık veya faktörler arasında; böbrek yetersizliği, böbrek damar hastalığı, böbrek üstü bezi tümörü , ana atar damarda doğuştan darlık ve bazı ilaçlar yer almaktadır.
HİPERTANSİYONUN YOL AÇTIĞI SORUNLAR NELERDİR?
Hipertansiyon iki şekilde hastaları etkiler. Bunlardan ilkinde, özellikle ani tansiyon yükselmeleri hastaları rahatsız eder. Baş ağrısı, ateş basması, ensede ağrı, nefes darlığı gibi belirtilerle kendini belli eden ani tansiyon yükselmeleri bazen hastayı acile kadar sürükleyebilir. Özellikle hipertansiyonun ilaçlarla kontrol edilemediği veya hastanın ilacı bıraktığı durumlarda ortaya çıkan bu tansiyon yükselmeleri bazen hastanın yaşam kalitesinde ciddi sorunlara yol açabilir. Özellikle ciddi ani kan basıncı yükselmelerinde bilinç kaybına kadar sorun ilerleyebilir (hipertansif kriz) ve acil tedavi gerektirebilir. Kan basıncının ani yükselmeleri ile ilişkili diğer önemli sorunlar, beyin kanaması ve felçtir. Hipertansiyonun hayat boyu tedavi edilmesini gerektiren ikinci etkisi kalp ve damarlar üzerine uzun vadeli etkileridir. Uzun süreli yüksek kan basıncı dolaşım sistemini oluşturan kalp ve damarlara sürekli yük bindirmektedir. Kalpteki etkisi, kalp kasında kalınlaşma ve uzun vadede kalpte genişleme ve büyümedir. Uzun süreli hipertansiyonun kalpte en istenmeyen ve geri dönüşümsüz etkisi kalp yetersizliğidir. Uzun süreli hipertansiyon kalp damar hastalığı açısından önemli bir risk faktörüdür. Yani uzun süre kontrolsüz hipertansiyonu olan kişilerde kalp krizi ve kalp damar hastalığı olma olasılığı fazladır.
Hipertansiyonun vücudun damar sistemi üzerine önemli etkileri vardır. Kontrolsüz hipertansiyonu olan kişilerde ana atar damar olan aortta genişleme ve dolayısıyla yırtılma olasılığı artar. Ayrıca vücuttaki iç uç ve organları besleyen damarlarda uzun süreli hipertansiyonun etkisiyle yapısal ve fonksiyonel bozulmalar olur. Kalp damarlarının etkilenmesi sonucu kalp damar hastalığı, beyin damarlarının etkilenmesi sonucu beyin damar hastalığı (karotis daralması) ve felç, böbrek damarlarının ve böbreğin yapısında bozulmaya bağlı böbrek yetersizliği, göz damarlarının etkilenmesine bağlı görme sorunları, alt taraf damarlarının etkilenmesine bağlı yürüme ile ilişkili yakınmalar ve ileri safhalarda bacaklarda gangren hipertansiyonlu hastalarda daha fazladır.
NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Hipertansiyonun kısa ve uzun vadeli olumsuz etkilerinden kurtulmanın en etkin yolu kan basıncının normal sınırlarda tutulmasıdır. Geri dönüşümlü ve düzeltilebilir nedenlere bağlı geçici kan basıncı yükselmelerinde amaç kan basıncında yükselmeye sebep olan durumu düzeltmektir. Düzeltilebilir ve geçici etkenin yokluğunda, kan basıncındaki yükselme sebat ediyor veya sık olarak ortaya çıkıyorsa tedaviye başlanmalıdır.
BESLENME NASIL OLMALIDIR?
Hipertansiyonun ilaç dışı, ilaçla ve girişimsel olarak tedavi yöntemleri vardır. Hipertansiyonlu hastaların diyet, aktivite ve alışkanlıkları ile birtakım değişiklikler yapması gerekir. Hipertansiyonlu kişilerin diyetinde tuz kısıtlaması yapması çok önemlidir. Bunun yanında kilo aldırıcı, yağlı ve karbonhidrat içeriği fazla olan besinler kısıtlı tüketmelidir. Kafein gibi hormonal sistemi uyarıcı içecekler ölçülü tüketilmelidir.
EGZERSİZİN ÖNEMİ
Egzersiz ve kilo vermenin ilaç kullanılmasa bile belli düzeye kadar kan basıncında düşmeye sebep olduğu bilinmektedir. Kan basıncında yükselmeye sebep olan ilaçlar (özellikle romatizma ilaçları, bazı grip ilaçları) mümkünse kullanılmamalıdır. Eğer sigara kullanıyorsa hipertansiyonlu bir hasta mutlaka sigarayı bırakmalıdır.
Kilo verme, egzersiz ve diyete uyum tek başına belli düzeye kadar kan basıncında düşme sağlayabilir. İlaç kullanılsın veya kullanılmasın hastanın bu konulara dikkat etmesi, hayat boyu devam edecek bir hastalık olan hipertansiyonla yaşamda mümkün olduğu kadar az sorun yaşamasında oldukça önem taşımaktadır.
CİNSEL YAŞANTI
Tansiyonu olan hastalarda toplumsal olarak ilgi ve merak uyandıran önemli konulardan biri cinsel yaşamdır. Tansiyon ile ilgili sık sorun yaşayan önemli bir sayıda olguda özellikle psikosomatik nedenlerle impotans sorunu yaşanabilir. Yine tansiyon sorununun damarsal düzenin bir anormalliği olduğu düşünüldüğünden, organik nedenli libido sorunları yaşanabilir. Uygun tansiyon ayarı ve ürolojik değerlendirmeyle cinsellik sorunu yaşayan hastalarda çözüm sağlanabilir. Yine tansiyon hastalarında İlişki sırasındaki performansla ilişkili olarak aşırı tansiyon yükselmeleri veya sonrasında terlemeyle birlikte tansiyon düşmeleri yaşanabilir. Bu durumlarda uygun bir ilaç düzenlemesi gerekebilir.
Bazı hastalar cinsel gücü artıran ilaç kullanmaya ihtiyaç duyabilmektedir. Bu kişiler özellikle ilaç alacakları akşam saatlerinde, özellikle damar genişletici özellikteki tansiyon ilaçlarını kullanma konusunda mutlaka doktoruna danışmalıdır. Nitrat olarak bilinen ilaçları kullanan hastalarda cinsel gücü artırıcı ilaç kesinlikle kullanılmamalıdır.
HİPERTANSİYONUN TEDAVİSİNDE EN ÖNEMLİ BASAMAKLARDAN BİRİ İLAÇLARDIR
İlaç tedavisi, hastanın ek hastalıkları, kişisel özellikleri, ilaçların yan etkileri ve ilaçlara verilen kan basıncı kontrol cevabına göre değişebilmektedir. Bazı hastalarda tek bir ilaç yeterli olmakla birlikte, bazı hastalarda kan basıncının kontrolü için çok sayıda ilaç gerekebilir. Burada en önemli nokta; hipertansiyon tedavisi ömür boyudur. Tedavide kullanılan ilaçlarla kan basıncı normal sınırlara düşer. Ancak tedavi kesilirse kan basıncı yine eski değerlerine ulaşacaktır. Bu nedenle tedaviye ara verilmemeli, en az yılda bir kez doktora kontrole gidilmelidir. Düzenli ilaç tedavisi altında olan veya ilaç kullanmayan hastalarda özellikle duygusal olaylar, yorulma, aşırı yemek yeme gibi faktörlerle tansiyon yükselmesi olabilir. Bu durumlarda istirahate rağmen kan basıncı hala yüksekse limon suyu, sarımsak gibi geleneksel yöntemler işe yarayabilir. Bu yöntemlerle ilgili kısıtlı veriler olmakla birlikte özellikle aşırı şikayeti olan olgularda dil altı ve çiğneme yoluyla bazı hızlı tansiyon düşürücü ilaçların (kaptopril gibi) alınması daha uygundur.
Bazı hastalarda tüm bu yaşamsal ve ilaçla ilgili önerilere rağmen hipertansiyon kontrol edilemeyebilir. Bu hastalar, daha çok stres gibi duygusal faktörlerle hipertansiyon atakları yaşayan kişilerdir. Kalp damar sisteminin hızlı veya aktif çalışmasını sağlayan sistemin aktivasyonu böbrekler vasıtasıyla salınan hormonlarla sağlanmaktadır. Bu aktivasyonu başlatan böbreğin uyarılmasını sağlayan sinir sisteminin duyarsızlaştırılması amacıyla bir girişimsel tedavi yöntemi geliştirilmiştir. Renal denervasyon denen bu tedavi yönteminde, anjiyo benzeri bir işlemle böbrek atar damarlarının içine doğru gönderilen cihazla damar boyunca seyreden sinirlerin harabiyeti sağlanmaya çalışılır. Bu tedaviyle hipertansiyonlu hastaların kan basıncı kontrolü için gereken ilaç sayısı azaltılabilmekte, hatta az bir kısım hastada ilaç gereksinimi ortadan kalkabilmektedir.