Çocukluk ve gençlik yıllarımda, tarlamızda çıkan sebze ve meyvelerden hangi mevsimde olduğumuzu çok rahat bilirdim. Ya da başka bir deyişle, hangi sebzenin veya meyvenin hangi mevsimde çıktığını çok iyi bilirdik. Maalesef, günümüzde yetişen gençlerin böyle bir şansı yok. Her mevsim diledikleri sebze ve meyveyi görüyorlar ve tüketebiliyorlar. Salatalık, domates, muz gibi meyve ve sebzelerin hangi mevsime ait olduğunu günümüz çocukları ayırt etmekte zorlanıyor. Her mevsimde istediği sebze ve meyveyi bulabilen günümüzün insanı daha mı şanslı diye sorarsanız, benim cevabım kesinlikle 'hayır' olur.
MEVSİMİNDE TÜKETİLMELİ
İnsanın doğal yaşam ortamını hayal etmeye çalışın. Doğup büyüdüğü çevrenin havası, suyu, toprağının kimyası, soluduğu havanın sıcaklığı ve nemi, çevrede yetişen bitkiler, meyve ve sebzeler... İnsan, yaşadığı bölgenin tamamı ile bir bütündür. Yaşadığı bölgenin doğal dengesi içerisinde, tabiatın sunduğu sonsuz nimetlerle yaşamakta ve gelişmektedir. Bu sadece insana özgü değildir. O bölgede yaşayan tüm canlılar (hayvanlar ve bitkiler) bir ahenk içerisinde hayatlarını sürdürürler ve o bölgenin doğal çevre şartlarına ayak uydurmuş bir şekilde dengeli ve nizama uygun olarak yaşarlar. Tabiat, o bölgenin şartlarına göre kendi imkanlarını sunar. Mevsimler değiştikçe aynı çeşitlilik devam eder gider.
İnsanların metabolizması da mevsimlere ayak uydurmuştur. Bölge insanı, yaşadığı ortamın doğal sebze, meyve ve tahıllarından mevsimlere göre beslenir. Kısaca, insan yaşadığı bölgenin besinleri ile bir uyum içerisindedir. Metabolizması ona göre gelişmiş ve düzene uyum sağlamıştır.
Güneydoğu Anadolu bölgesinin patlıcanlı kebabının ne denli ünlü olduğunu ve bu yörede patlıcanın ve domatesin ne kadar bol tüketildiğini bilirsiniz. Patlıcan, en az 10 tane alerjen etkin maddeye sahiptir. Aynı şekilde domates de alerjen bir sebzedir. Tabiatın bu yörenin insanlarına doğal dengesi içerisinde kurduğu ve sunduğu anti-alerjen bir meyve vardır ki bu meyvenin adı karpuzdur.
KARPUZ ALERJİYİ ÖNLER
Karpuz, çok sayıda antialerjen etkin madde içerir. Öğünlerde bol tüketilen patlıcanın alerjik reaksiyonlarını zararsız hale getiren, patlıcan yemeğinin üzerine tüketilen karpuzdur. Şüphesiz ki doğanın kendi doğal dengesi içerisinde bölge insanlarına sunduğu gerçek, doğal dengeli beslenme şeklidir. Bir an için, bu yöre insanlarının patlıcanlı öğünlerden sonra karpuz yerine ananas tüketmeye başladığını düşünün. Ananas, çok sayıda alerjik etkin madde içerir. Bir taraftan patlıcanın, diğer taraftan da ananasın alerjen etkin maddeleri, değişik karakterde alerjik reaksiyonların ortaya çıkmasını tetikler. Birkaç ay sonra yöre insanlarının çoğunda beslenme şekline bağlı olarak bazı şikayetler ortaya çıkmaya başlayacaktır. En başta alerjik reaksiyonlar başlar. Alerjik reaksiyonlar denilince aklınıza sadece derinizdeki kaşıntı ve kızarıklıklar gelmemelidir; iç organlarınızda alerjik tepki göstermeye başlayabilir.
Günlük hayatımda; çocukluğumun ve gelişme çağımın geçtiği yörenin doğal besinlerini tüketmeye özellikle özen gösteririm. Ama bu, diğer coğrafyalarda veya iklim şartlarında yetişen sebze ve meyveleri hiç tüketmiyorum demek değildir. Tabii ki, tüketiyorum ancak doğal mevsiminde yetişip yetişmediğine bakarak, ölçülü ve seyrek tüketiyorum. Ağırlıklı tercihim, gençliğimin geçtiği yörenin besinlerini tüketmektir. Hangi sebze veya meyve olursa olsun, mutlaka doğal mevsiminde olup olmadığına dikkat ederim. Mevsiminin dışında sunulmuş bir şeyi tüketmemeye özen gösteririm.
AÇ KARNINA İÇİLMELİ
Kış mevsimi yaklaşıyor. Sırası gelmişken mevsiminde tükettiğiniz narların kabuklarını atmamanızı, gölgede kurutarak koruma altına almanızı öneririm. Kaynamakta olan bir bardak suya iki adet metal para büyüklüğünde nar kabuğu ve bir tatlı kaşığı Hibiskus bitkisi atarak beş dakika kısık ateşte kapağı kapalı olarak demleyin ve ılınınca günde bir defa aç karnına için. Bu kürü her yedi günlük kullanımda iki gün ara vererek toplamda 28 gün uygulamalısınız. Özellikle sonbahar ve kış mevsimlerinde bu kürü; mevsimsel gribe karşı koruyucu ve önleyici olarak kullanabilirsiniz.
MAYDANOZ
Gençleştirmede
, cilt tazeliğinin, güzelliğinin geri kazanılmasında ve korunmasında maydanozun rolü büyüktür. Bu gücünü, içerdiği etkin maddelerin özellikle karaciğer metabolizması üzerindeki olumlu etkisinden ve tüm vücuttan yabancı kimyasal maddeleri (xenobiotica) atabilme özelliğinden alır.
KİMYASALDAN ARINIR
Sağlıksız çalışan karaciğer metabolizması, cildin yavaş yavaş tazeliğini, güzelliğini ve canlılığını yitirmesine ve kişinin yorgun görünmesine, diğer organların olumsuz etkilenmesine neden olur. 'Maydanoz kürü', vücudu yabancı kimyasallardan arındırır. Böylece karaciğerin sağlıklı çalışmasında etkin rol oynayarak kişinin daha genç, daha sağlıklı, dinç ve zinde olmasında etkili olur. Maydanoz, karaciğerde bulunan glutathione-S transferaz (GST) enziminin aktivitesini yükseltir. GST enzimi, gerek besinler yoluyla, gerekse de solunum yoluyla aldığımız zararlı kimyasal maddeleri zararsız hale dönüştürür.
SALATA KÜR DEĞİLDİR
Bu kürü uygulayanlar kısa zamanda çok başarılı sonuçlar alabilir. Bunun nedeni, maydanozun insan metabolizması üzerindeki etkilerinin çok hızlı oluşmasıdır. Maydanoz, doğru şekilde uygulandığı taktirde mucize yaratan bir bitkidir. Yemeklerinizde veya salatanızda bolca maydanoz kullanmanızın bir beslenme şekli olduğunu, kesinlikle bir kür olmadığını belirtmek isterim. Çünkü, salatanın içindeki tuz, baharat ve ekşi (limon, sirke vb.) maydanozun etkin maddeleri ile reaksiyona girerek istenilen sonucu almanıza engel olmaktadır. Kür, her bitkinin kendine özgü ve amaca uygun olarak hazırlanması ve kullanılmasıdır. Tükettiğimiz et, sebze ve meyveler, içtiğimiz su, soluduğumuz hava kontamine (kirli) olmuş durumdadır. Kullanılan zirai ilaçlar, hormonlar, transgen tohumlar (genleri ile oynanmış tohumlar), besinlere ilave edilen koruyucu katkı maddeleri, fabrika bacalarından ve araçların motorlarından çıkan egzoz gazları; sonuçta hep insana geri dönen kontaminasyon (kirlilik) kaynaklarını oluşturmaktadır. Kimyasalların zamanla organlardaki birikimi hem hastalıklara karşı direnci zayıflatır, hem de organ şikayetlerinin daha erken ortaya çıkmasına neden olur.
MAYDANOZ VE HEPATİT
Maydanozun, Hepatit- B ve Hepatit-C hastalığı üzerinde önemli derecede etkisi vardır. Maydanoz kürü, Hepatit-B ve Hepatit-C hastalarında yüksek olan enzim değerlerinin kontrol altına alınmasında ve düşürülmesinde etkin rol oynar. Ancak, Hepatit-B ve Hepatit-C'ye karşı uygulanan maydanoz kürü ile gençleştirme, cilt güzelliği için uygulanan maydanoz kürü tamamen farklıdır. Karaciğer enzimlerinin (ALT ve AST) kontrol altına alınmasında ve düşürülmesinde lavanta kürü ile hiçbir bitkisel kür boy ölçüşemez.
DÜŞÜK TEHLİKESİ
Anne adaylarının, hamileliklerinin ilk üç ayında maydanoz tüketirken ölçülü olmaları gerekir. Eğer düşük tehlikesi varsa maydanozdan tamamen uzak durmalılar. Bunun nedeni, maydanozun yapraklarında bulunan apiol ve betabisabolene maddelerinin düşük yaptırma (abortifacient) özelliğinin olmasıdır. Apiol, aynı zamanda kan damarlarını genişletici (vasodilator) ve ateş düşürücü (antipyretic) özelliğe de sahiptir.