Bursa Kent Konseyi tarafından Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'nde 'Doğumuna Sahip Çık' adı altında düzenlenen eğitim sempozyumuna Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eşi dR. Sare Davutoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, Bursa Valisi Münir Karaloğlu, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Ak Partili Recep Altepe ve çok sayıda anne adayı katıldı.
Sempozyum öncesi bir konuşma yapan Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eşi Dr. Sare Davutoğlu, terör saldırılarına değinerek, "Aslında burada bizi hayatı, doğumu, insan sevgisini konuşacağız. Bu güzel günde, lanetlemek için bile olsa terör, sevgisizlik, şiddet, ölüm konuşarak başlamak zorunda kalmaktan dolayı çok üzgünüm. Ancak çarşamba günü maalesef Ankara'da gerçekleştirilen terör saldırısı nedeniyle, ardından dün Şırnak ve Diyarbakır'daki terör olaylarında ve bugün sabah maalesef yine Diyarbakır'dan aldığımız şehit haberlerimiz nedeniyle öncelikle şehitlerimize rahmet, ailelerine ve tüm milletimize başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar dileyerek konuşmama başlamak istiyorum. İnşallah milletimizin metanet, basiret ve feraseti sayesinde bu olumsuz olayları bir daha yaşayamayacağımız günlerin çok yakında olduğu inancıyla tekrar şehitlerimize rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabır, yaralılarımıza da şifa diliyorum" diye konuştu.
'DOĞUMUNA SAHİP ÇIK'
'Doğumuna Sahip Çık' projesinden çok heyecan duyduğunu belirten Sare Davutoğlu, projenin bütün aşamalarının, yıllardır gerçekleştirilmeye çalışılan hem kamu, hem sivil toplum kuruluşları hem de geniş halk kitleleri ve kamuoyu tarafından büyük bir problem olarak görülen, sadece sezaryen oranlarının yüksek olması değil, doğumun çok daha güzel bir tecrübe olarak doğum yolculuğunu çok güzel hatıralarla hem bebeğin hem de annenin bu yolculuktan güçlenerek çıkması için çok güzel bir adım olarak gördüğünü ifade etti.
Herkesin doğum şekli, doğum ortamları hatta doğuma bakışı ile ilgili bir çok şeyin olması gerektiği gibi olmadığının farkında olduğuna değinen Sare Davutoğlu, "Elbette ki sezaryen oranlarımız oldukça yüksek. OECD üye 32 ülke içinde sezaryenle doğum oranının en yüksek olduğu ülke maalesef Türkiye. Hatta Şili ve Meksika'dan bile daha yüksek oranlara sahibiz. Genel olarak Türkiye'de geçen yıl gerçekleşen oranımız yüzde 52. Yani doğan 100 bebeğimizden 52 tanesi sezaryenle dünyaya gelmiş. OECD ülkelerinden bazı rakamlar vermek istiyorum. İsrail, yüzde 15.4, Hollanda yüzde 15.6, İngiltere yüzde 23, Amerika'da yüzde 32.5, İtalya yüzde 36.1. OECD ortalaması yüzde 27.6 ve bu ortalamayı yukarı çeken üç ülke, Şili Meksika ve Türkiye" dedi.
Türkiye'de 2008 yılından itibaren yapılan tüm çalışmalara rağmen sezaryenle doğum konusunda yükseliş trendinin devam ettiğini açıklayan Sare Davutoğlu, "1988'de Türkiye'de sezaryenle doğum oranı yüzde 5.7, 1993 yüzde 7, 1998 yüzde 14, 2003 yüzde 21, 2008'de yüzde 37, 2013'de yüzde 48, 2015 yüzde 51.9" diye konuştu.
Sağlık Bakanlığı'nca 2010 yılında sezaryenle doğum sıklığındaki artış nedenlerine yönelik kapsamlı bir araştırma yaptığını ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:
"Araştırmalarda, hekimlere sorulan sorular sonrasında hekimlerimizin yüzde 78,5'i, sezaryen oranlarımızın olması gerektiğinden çok daha yüksek olduğunun altını çizdiler. Bu çalışma kapsamında gebelere sorulan sorular neticesinde de gebelerin teknik bilgisi kadar iletişimde güçlü olan güler yüzlü ebeler tarafından ama doktor gözetiminde, mahremiyetin esas olduğu, estetiğin gözetildiği doğumhanelerde doğum yapmak istedikleri belirlendi. 2012'de de çok tartışılan ve toplumda sezaryen kanunu olarak bilinen sezaryenin tıbbi zorunluluk bulunması halinde yapılmasını düzenleyen kanun yürürlüğe girdi. Ülkemizde hala bir kez sezaryen olan gebelerimiz, devam eden doğumlarında yine sezaryenle doğumlarını yapmaya devam ediyorlar."
'ARTAN SEZARYEN ORANI SPASTİK FELÇLİ ÇOCUKLARIMIZIN SAYISINI AZALTMADI'
Sezaryenlerin spastik felç ve bebek ölüm oranları üzerine aslında çok etkisini olmadığını kaydeden Sare Davutoğlu, "Sıfır komplikasyon beklentisiyle birçok hanım, hekime başvuruyor ama biz biliyoruz ki bu artan sezaryen oranları bu spastik felçli çocuklarımızın sayısını hiç azaltmadı. Sezaryen oranlarının 3 kat daha fazla artmasına karşın bu oranlarımızda bir değişiklik olmadı. Normal doğuma göre 39. haftada bile bebekte solunum sorunları 2 ile 2.5 kat daha fazla görülüyor, sezaryen doğumlarda. Anne-bebek bağlanmasında sorunlar, emzirme sorunları dikkat çekiyor. Yapılan bu çalışmalara rağmen düzelmeyen artan sezaryen oranlarımızın gösterdiği gerçek, maalesef doğuma bakışımızla ilgili önemli bir problemimizin olduğu. Doğumlarımıza sahip çıkmak, doğurana ve doğana saygı göstermek hepimizin ortak görevi" dedi.
Doğum sürecinde dünya standartlarının yakalandığını belirten Sare Davutoğlu, "2015'te 100 bin canlı doğumda anne ölüm oranımız 19 olarak gerçekleşti. Bebek ölüm hızımızda binde 7,8 oldu. Çok yüksek rakamlardan bu değerlere ulaşarak büyük bir başarı gösterdik. Kurumsallaşma ve doğumun medikalizasyonu, doğal sürecin azalıp, doğumun her safhasında müdahale alışkanlığı, doğum ile ilgili olumsuz duyguları özelikle korkuyu ve tabi sezaryen oranlarımızı da artırdı. Mahremiyete saygı gösterilmeyen, pek çok gebenin bir arada olduğu doğum odaları, yeni bir doğum desteğinin olmayışı ve yoğunluk nedeniyle doğum sürecini hızlandırılmak zorunda kaldığı bir eğitim süreci yaşadık. Bizim neslimiz özellikle, ancak bu şekilde doğumun gerçekleştireceği bir ön kabule ulaştık. Oysa artık tüm dünyada ve Türkiye'de yapılan araştırmalar neticesinde doğumun kendiliğinden başlamasına izin vermek mahremiyete saygılı, huzurlu, güvenli bir ortamda doğumların çoğu normal doğumla sonlanıyor. Doğumlardan sonra annesinin güvenli göğsüne bırakılan bebek, tanıdığı anne sesi ve kalp atışlarını dinleyerek huzur buluyor. Ağız sütü memeyi kolaylıkla buluyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar, kendiliğinden başlamış doğumlarda bebeklerin koku duyusunun çok iyi geliştiği ve bu bebeklerin koku duyusu sayesinde annesinin göğsünü bulduğu ve bu bebeklerin daha uzun sürelerle ve doğru şekilde anne sütü aldığı tespit edilmiş. Ayrıca normal doğum sırasında anneden bebeğe geçen dost bakterilerin çocuğu tüm hayatı boyunca koruduğunu son çalışmalar ortaya koydu. Annesinin dost bakterilerinden mahrum kalan bir bebeğin bu açığı kapatabilmesi için 20 yıl anne sütü alması gerektiği ifade ediliyor ki bunun mümkün olamayacağını hepimiz biliyoruz" diye konuştu.
DOĞUMUN GÜZEL ENERJİSİ
Hem mesleki hayatında hem de şu anda bulunduğu vazifeler nedeniyle yoğun bir hayatın içinde olduğunu anlatan Davutoğlu, "Ben her gün hastanede hastalarımla meşgulken çok sık olarak 'Acaba ben doğru mu yapıyorum. Bu kadar fazla bölünmüşlük hayatımızı zorlaştırıyor mu? Hastalarıma yeterince vakit ayıramamanın üzüntüsü beni yıpratırken acaba onlara karşı vazifelerimde aksamalar meydana getiriyor mu' diye kendimi sorguluyorum. Ama katıldığım her doğumdan sonra 'Hayır. Ben doğumu bırakmamalıyım' diyorum. Doğumun güzel enerjisinin herkes tarafından hissedilmesini arzu ediyorum" dedi.
SEZARYAN ÇOK ÖNEMLİ BİR KURTARMA AMELİYATI
Sezaryenin çok önemli bir kurtarma ameliyatı olduğuna da dikkat çeken Sare Davutoğlu, "Sezaryen kaybetmekle karşı karşıya kalabileceğimiz pek çok bebek ve annenin de kurtarılmasını sağlayan çok önemli bir kurtarma ameliyatı. Sadece bu çalışmada vurgulamak istediğimiz, gerekli olduğu zaman sezaryene başvurulması. İyi ki bazı durumlarda sezaryen var. Normal bir süreçle başlamış ama sezaryenle sonlanmış gebelikte de bütün bu bahsettiğimiz hususlardan azami ölçüde hem annelerimiz hem de bebeklerimiz istifade ediyorlar. Şöyle bir yanlış algılama ve takıntıya yol açmamamız lazım. Doğum, sadece normal başlayan bir doğum süreci, normal bir doğumla sonlandığında bütün güzelliklerden istifade eder, anne ve bebek. Hayır. Sadece olabildiğince müdahaleden uzak, gebeye ve doğum sürecine saygılı büyük bir sabırla doğumun kendi sürecinin izlendiği ama bazen mecburen sezaryenle sonuçlandığı durumlarda da aslında o bir nokta olarak başlayan gebelik süreci, bir halka bir sevgi halkası olarak tamamlanıyor" diye konuştu.
BAKAN RAMAZANOĞLU: DOĞUM ANNE VE BEBEK İÇİN BİR YOLCULUKTUR
Sempozyumda konuşan Aile ve sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu ise doğumun bir yolculuk olduğunu söyleyerek, "Bebeğin anne karnından dünyaya geliş yolculuğu gibi, aynı zamanda bir kadının da anne olma yolculuğudur. Doğum sadece fiziksel bir olay olarak görülmemeli. Bunun bir felsefi, bir psikolojik arka tarafı vardır. Bu açıdan anneler doğumdan sonra genellikle hem ağlarlar, hem gülerler. Bu hüznün ve sevincin bu mutluluğun geleceğe karşı bağın bütün duyguların yaşandığı bir andır" dedi.
Anne ölüm oranı yüz bin canlıda 15 yıl önce 64 iken, bu rakamın 100 bin canlıda 15'lere düşürüldüğünü söyleyen Ramazanoğlu, bu rakamın gelişmiş dünya ülkelerindeki rakamlara çok yakın olduğunu vurguladı. Türkiye'de bir yılda yaklaşık 1 milyon 250 bin doğumun gerçekleştiğini kaydeden Ramazanoğlu, "Günümüz toplum yapısı, hukuk sistemi, çalışma koşullarının iyileşmesiyle ülkemiz örnek seviyeye yükselmiştir. Ama bu sadece istatistiki değerler anlamında." diye konuştu.
Her canlı doğan bebeğin sağlıklı doğum anlamına gelmediğini ifade eden Bakan Ramanazoğlu bugün dünyada her 3 bebekten 1'i sezaryenle dünyaya geldiğini vurguladı. Çoğu doğumda ilaçların travmaların olduğunu söyleyen Ramazanoğlu, "Doğuma bir an evvel bitirilmesi gereken bir iş gibi bakıyoruz. Doğum normaldir. Doğumun ayrıca normali olmaz. Doğumun kendisi normaldir. Bu fıtrattan gelen Allahü Teala'nın veridiği bir yetenektir. Fizyolojik bir fonksiyondur" dedi.
'KADINLARIN MAHREMİYETİ KORUNAMIYOR'
Bir doğumda kadının kendini güvende hissetmesi, mahremiyet duygularının korunması ve kendini rahat hissettiği sakin, ışıksız loş bir ortamda huzur içinde olması doğal olan bir doğumun olmazsa olmazı olduğunu vurgulayan Ramazanoğlu, "Maalesef bir hekim olarak kendi yöntemlerimize bir özeleştiri yapmak istiyorum. Şu andaki hastanelerimizin çoğunda ve dünyadaki hastanelerin bu üç ana kriteri sağlamda son derece yetersiz kaldığını görüyoruz. Kadının mahremiyeti korunamıyor. Güven duygusu oluşturulamıyor ve adeta film çekilirken bile sanatçıların rahatsız olduğu spot ışıkları altında bir kadının normal fizyolojik bir sürecini yaşamasını istioruz ki bu insanın doğasına da fıtratına da aykırı bir şey. Özen gösterilmiş bir doğum ve doğum mekanı her kadının hakkıdır. Kesinlikle bir lüks değildir. Gerçekten bir anne olarak söylüyorum. Ebeler ve doktorlar olarak herkes için bu hak ulaşılabilir olmalıdır. Ulaşılabilir hale getirmek için farkındalık yaralatalım. Bunun çok zor olmadığını düşünüyorum ama bu konuda birbirimizi zorlamamız lazım" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eşi Sare Davutoğlu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, daha sonra sempozyuma katılan 60 anne adayına bebek çantası hediye etti.