Bugünkü tıbbi bilgiler dahilinde löseminin tam olarak kesin sebebi bilinmiyor. Ancak ailesel yatkınlık, bazı virüsler, her türlü kimyasal çözücü madde ve radyasyon gibi birtakım risk faktörlerinin etki ettiği düşünülüyor.
Birçok farklı tip lösemi hastalığının bulunduğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Hematolojik Onkoloji ve Kemik İliği Nakli Direktörü Prof. Dr. Zafer Gülbaş, "Akut lösemi tipleri aniden ortaya çıkıp hastalık belirtileri verirken, kronik lösemi tipleri sıklıkla hastalık belirtisi vermeden tesadüfen saptanıyor" diyor.
Halk arasında kan kanseri olarak bilinen lösemi hastalığı ile gelişmiş tedavi yöntemleri uygulanarak başa çıkılabiliyor. 30 Mayıs - 5 Haziran Lösemi Haftası'nda akut ve kronik olmak üzere farklı tiplerde lösemi hastalıklarının bulunduğunu söyleyen Prof. Dr. Zafer Gülbaş, başarılı bir akut lösemi tedavisinde iki kritik aşama olduğuna dikkat çekiyor. Gülbaş, akut lösemide teşhisinin ardından risk düzeyinin belirlenmesinin birinci kritik nokta olduğunu, donör araştırmasının başlatılmasının ise ikinci kritik nokta olduğunu söylüyor.
Bu belirtilere dikkat!
Aslında akut lösemide belirli bir yaş aralığı yok, her yaşta karşımıza çıkabilen bir hastalık. Ancak yaş arttıkça löseminin olasılığı artıyor ve kötü seyretme riski de yükseliyor. En çok ateş şikayeti ile doktora gidildiğini belirten Prof. Dr. Zafer Gülbaş, "Akut lösemide hastalar en çok ateş, kol ve bacaklarda geçmeyen morluklar, artan halsizlikle doktora başvuruyor. Bunların yanı sıra; ağrı kesicilerle geçmeyip gece dahi uykudan uyandıran kemik ağrıları, yorgunluk, boğaz ağrısı, öksürük, zatürre ya da vücudun herhangi bir yerinde enfeksiyon görülüyorsa mutlaka doktora başvurulmalıdır" diyor.
Teşhisten sonraki kritik süreç
Prof. Dr. Gülbaş, teşhis konduktan sonraki sürecin önemine vurgu yaparak birkaç noktanın altını çiziyor: "Akut lösemi teşhisi konduğu zaman remisyona sokmak için kemoterapi uygulanmalıdır. Hastaların yüzde 70 ile 80'i bu aşamaya olumlu yanıt verir. Hasta kendini iyi hisseder, şikayetleri gider ancak tedaviyi kesmemek ve pekiştirme tedavisine (ek tedavi) başlamak gerekir. Bu süreç devam ederken mutlaka, hastada tespit edilen akut löseminin iyi riskli mi yoksa kötü riskli mi olduğuna bakılmalıdır"
Testler hayati önem taşıyor
Akut lösemide hayati bir noktanın daha olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Gülbaş, "Hastadaki akut lösemi iyi ya da kötü riskli mi olduğu tespit edilmeden tedavi edilirse, hasta iyileştiğinde artık geriye dönük olarak o riski belirleme şansı olmuyor. Teşhisin ardından ilgili tüm testlerin yapılması ve riskin belirlenmesi kritik bir öneme sahip. Bazı akut lösemili hastalarda ise hastalık myelodisplazi denilen hastalık sonrası ortaya çıkıyor ya da başka bir hastalık nedeniyle önceden alınan kemoterapi sonrası ortaya çıkıyor" diyor.
Donör arayışında vakit kaybetmemek gerekiyor
"Her lösemi hastası aynı zamanda bir nakil adayıdır, zaman kaybetmemek adına tedavi planındaki ilk aksiyonlardan biri de donör arayışı olmalıdır" diyen Gülbaş, ilk olarak hastanın kardeşleri varsa, onların doku grubuna bakılması, uymazsa hasta için akraba ve akraba dışından donör arayışının başlatılması gerektiğini söylüyor.
Yeni tedaviler: Hedefe yönelik tedavi ve hücrelerin savaşı
Yeni tedaviler hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Gülbaş, hedefe yönelik tedavilerin yeni ve klinik çalışmaları süren tedaviler olduğunu söylüyor. Gülbaş, "Normal hücrelere zarar vermeden sadece lösemi hücrelerini öldüren ilaçlar geliştirildi. Bu konuda en iyi bilinen ve philadelphia pozitif akut lenfoblastik lösemili hastalarda kemoterapiye ek olarak standart kullanılan imatinib etken maddeli ilaç. Yeni olarak flt 3 pozitif hastalarda denenen flt 3 inhibitörü ilaçlar ve monoklonal antikorlar da mevcut. Üzerinde çok tartışılan bir diğer önemli yenilik ise hücre tedavisi ve aşılar. Hücre tedavisi olarak donörlerden elde edilen lenfositler kullanılıyor. Lösemideki ana kanser hücrelerini hedef alan aşılar için de geliştirme çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Ancak bunun için de en az beş yıl daha bekleyeceğiz" diyor.
Hastalardan yüzde 90'ı iyileşiyor
Akut lösemide her yıl yeni hasta sayısının yüz binde 4 ile 6 olarak arttığını dile getiren Gülbaş, akut löseminin iyi riskli tiplerinde iyileşmenin yüzde 75'lere, akut promyelositik lösemide ise yüzde 90'lara kadar çıkabildiğini söylüyor.