Gün geçmiyor ki yeni bir diyet yöntemiyle karşılaşmayalım. Uygulanma şekilleri, püf noktaları ya da vaatleri değişse de tüm diyet program ve listelerinin tek bir ortak amacı var, o da zayıflatmak! Son zamanlarda obeziteyle savaşmak veya bireysel isteklerle kilo vermek için klasik diyetler yerini değişken (bedenin fonksiyonlarını kandırmaya yönelik) diyetlere bıraktı. Değişken diyetlerde karşılaşılan en büyük sorun, zayıflama programını gerçekleştiren kişilerin uzun vadede kurallara uyamamasıdır. Programa uyamamanın en temel sebebi, değişken diyet sisteminin diyet yapanlara doğru manada anlatılamamasıdır. Kısacası suçlu bizleriz... Bilimsel olarak her şeyin sebepsonuç ilişkisi insanlara öğretildiğinde, kim neyi neden yaptığını bilerek uygulayacağından sonuçların pozitif olması neredeyse yüzde 100'dür. İnsan bedeninin fizyolojisi veya diyetlerin teknik özellikleri aynı yöntemle anlatılırsa; zayıflama programlarını uygulayanlar, bu bilgileri özümseyerek ezbere listelerden kurtulup yaptıkları diyeti adeta bir hayat tarzı olarak benimseyebilirler. İşte tam da bu ifade, işin özünü kavramamız için çok önemlidir.
HAYAT TARZI ÖNEMLİ
Aslında hekim ve diyetisyen desteğinin temeli bu bilince dayanır. Ancak dikkat etmeyişimiz sebebiyle aldığımız fazla kilolardan bir an önce kurtulma hevesimiz ve bu anlamda gösterdiğimiz sabırsızlık, adeta bir hap niteliğindeki ezbere diyet listelerine bağımlılığımızı artırıyor. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki zayıflama programlarının orta ve uzun vadedeki başarısızlığının altında bu sabırsızlık ve ezbercilik yer almaktadır. Diyetler, ezber yoluyla değil hayat tarzı değişiklikleri ile mutlak sonuca ulaştırır. Hayat tarzı değişikliğini kabul etmeyenlerin ise uzun vadede kiloları yüzünden çeşitli cerrahi yöntemleri denemek için bıçak altına yattığını söylememe gerek bile yok.
EL FRENİNİ İNDİRMEYİN
Peki bu değişken diyet programları veya yaşam tarzı değişikleri en başta neyi hedefliyor? Zayıflamak, park etmiş bir kamyonu el birliği ile ittirmeye çalışmaya benzetilebilir. Bu süreçte basit mantıkla kamyonun hem vitesi boşta, hem de el freni inmiş olmalıdır. Tabi ki vitesin de el freninin yerinin de kamyon sahibi tarafından bilinmesi gibi bir de şartımız var. Bu fren mekanizmalarını, bedenimizde hormonlarımız yönetir ve onları da yediklerimizle veya hayat tarzımızla aslında yine biz kontrol ederiz. Bu hormon sisteminin en temelinde insülin hormonu var, yani kan şekerini düzenleyen hormon. Sadece o mu? Tabii ki değil; leptin ve ghrelin hormonları ise iştah ve yağ yakımını kontrol eder. Diğer taraftan insülin karşıtı hormonlar var; bunlar kan şekerini yükseltenler olarak bilinir.
STRES KAN ŞEKERİNİ YÜKSELTİYOR YAĞ KAYBETMEDEN ZAYIFLANMIYOR
Stresin
kan şekerini yükseltmesini herkes şeker hastaları için düşünüyor. Tabii ki belirli rahatsızlıklarda durum daha abartılı cereyan edebilir fakat vücudumuzun yaşam sistemi yani fizyoloji, hepimiz için aynı çalışmaktadır. Mesela şeker içeren bir şey yediğinizde göbeğiniz veya kalçalarınızın genişlediğini hissediyor musunuz? İşte insülin hormonu sisteminin aktivasyonu ile bedenimizde resmen başlayan reaksiyon silsilesi bunu histen öteye geçirebiliyor. Gıda alerjisi (laktoz veya gluten intoleransı) gibi durumlarda bu his sizde gerçekten göbek genişleten santimler olarak ortaya çıkabilir. Ezber bir diyet listesine başladınız ve düz bir kalori kısıtlama mantığı ile hazırlanan değişkenlik içermeyen bir diyet programı uyguluyorsunuz; ilk hafta bir-iki kilo kaybettiniz ve belki ikinci hafta da bu gerçekleşti fakat sonra duraksadınız. Bilimsel mantık çerçevesinde kalori saymak önemlidir fakat bu duraksamanın leptin hormonundaki düşüş sebebiyle olduğu bilinmediği takdirde çıkartılan her kalori, diyeti veya sizin hayatınızı daha da zora sokacaktır. Belki kilo verirsiniz ama temelde ihtiyacınız olanları almadan verdiğiniz kilolar sadece açlık sebebiyle olacaktır. Ufak bir yağ oranı değişimi ile kilolardan kurtulmak, insanı sağlıklı kılmaz, zayıflasa bile!