Kırmızı etin kalp sağlığı açısından günah keçisi ilan edilmesi ve hastalıkların sebebi gösterilmesi ile ilgili yazıma bugün de devam ediyorum.
Günümüze kadar kırmızı et kalp ve şeker hastalığı için suçlanıyordu fakat hangi kırmızı et olduğu yüksek sesle pek dile getirilmemişti.
Bu sebeple 2010 yılında Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü akademisyenleri büyük bir meta analiz araştırması yaparak, bugüne kadarki tüm büyük çaplı kırmızı et araştırmalarını incelediler. Yirmi farklı araştırmanın verileri toplanarak, toplam bir milyon 218 bin insanın beslenme alışkanlıkları mercek altına alındı.
Araştırmada ham ve işlenmiş kırmızı et tüketiminin kalp-damar ve şeker hastalığına yakalanma riski üzerindeki etkileri araştırılmış.
Araştırmanın sonucuna göre salam, sosis, sucuk, hamburger vb. işlenmiş kırmızı et tüketimi uzun vadede kalp ve şeker hastalığına sebep olmaktadır.
Kısacası; endüstriyel olarak hazırlanmış diğer gıdalar gibi kırmızı et de kalp hastalığına yol açar.
Bu büyük çalışmaya göre kasap etleri yani endüstriyel olarak işlenmemiş etlerin kalp hastalığı ile ilişkisi gösterilmemiştir. Tekrar hatırlatmakta yarar var, bütün araştırmalar günlük ortalama 100 gram et tüketimi üzerine yapılmıştır.
ŞEKER VE KANSERE DAVETİYE ÇIKARIR
Kalp hastalıkları bir yana, günlük hayatınızda fazlaca yeri olan, hatta bir çoğunuzun öğlen yemeğinde yediği işlenmiş kırmızı etlerin şeker hastalıkları, erken bunama ve kanserlerle ilişkisi aşikardır.
Haftada bir hamburger yiyen erkeklerin yüzde 35 daha fazla prostat kanseri olması ve artan şeker hastalığı riski sizi bu gıdalardan uzak tutmak için uyarıcı birkaç sonuç.
Doğal ürünlerin popüler olduğu günümüzde artık doğal-işlenmemiş etlerin önemi de oldukça artacak.
Ülkemizde soğuk işlenmiş et sektörü her ne kadar gelişmiş olsa da Batı toplumu kadar bu etleri tüketmiyoruz. Ben sizin yerinizde olsam eski kasabımı yeni et fabrikalarına değişmezdim.
'Kasabımdan aldığım et madem güvenli, o halde manşetlerde okuduğum kırmızı et damar tıkanıklığına yol açar haberinin aslı nedir?' diye soranlara da bir açıklama borçluyuz. Bu manşetlere sebebiyet veren detaylı bir araştırmaya göre; bağırsak bakterilerinin üretmiş olduğu kimyasal bir maddenin, kolesterolü damar duvarına yapıştırarak kalp krizine zemin hazırladığı gösterilmiş.
İlk başta düşününce eminim içinizden 'Et bunun neresinde?' diye sormak geçmiştir. Bu kimyasal maddeyi açığa çıkartan bakteriler sadece et yiyen insanların bağırsaklarında yaşıyorlar, sebep bu!
ENDÜSTRİYEL ETLERİ YEMEYİN
Bu bakteriler sporcuların ve diyet yapanların aldıkları destek takviyesi olan karnitini yakıt olarak kullanıyorlar, tabii bu maddenin doğal kaynağı da kırmızı et olunca bilmece çözülüyor ve et yine kalp-damar hastalıkları için sorumlu hale geliyor.
Buradan yüksek sesle dile getirelim; bu araştırma endüstriyel etler kullanılarak yapılmıştır. Zaten oyun dışında kalan bu etleri ne yapıyoruz? Yemiyoruz.
Düzenli ve zengin besinlerden oluşan günlük beslenme programınız bağırsaklarınızda sağlıklı bakterilerin olmasının teminatıdır.
Unutmayın; sağlıklı beslenme, adeta içerisinde tüm doğal gıdaların belirli oranda yenildiği değerli bir yaşam tarzıdır.
KOYUN ETİ Mİ YOKSA DANA ETİ Mİ?
Ülkemizde
kapalı besicilik son yıllarda artmasına rağmen açık besi- sağlıklı hayvancılık halen yaygın olarak yapılmakta. Şahsi fikrim, etlerimizin endüstriyel çiftliklerde üretilen etlere göre daha sağlıklı olduğu yönündedir. Kurban Bayramı vesilesi ile 'Koyun eti mi yoksa dana eti mi?' diye soranlara sadece bir ipucu vereyim. Bahsi geçen tüm araştırmalar ağırlıklı olarak dana eti üzerine yapılmıştır ve koyun eti oranı yüzde 3-4 civarındadır. Koyun etindeki yağın yüzde 64'ü doymamış yağlardan oluşur ve Omega- 6 içerir. Koyun eti Akdeniz diyetinde bulunan kırmızı ettir, büyük baş hayvanlara göre daha doğal beslenir ve ilaç kullanımı oldukça düşüktür. Her ne kadar tabağınızdaki kavurmayı bilimsel olarak sağlık için sınırlamış olsam da bir taraftan da afiyet olsun diyorum. Sevdiklerinizle birlikte nice bayramlara!
DOĞAL BİLE OLSA ET TÜKETİMİNİ AZALTIN
Gıdaların
uzun dönem sağlık üzerine etkilerini araştırmak oldukça güç ve muhtemelen kırmızı etin sağlık üzerine etkilerini gösteren kesin bir araştırma da ufukta görünmüyor. Üst üste gelen deliller sonucunda şahsi fikrim; beslenme düzeninde, doğal bile olsa etin yerini sınırlamanın iyi bir fikir olacağı yönünde.
AKDENİZLEŞTİRME
Kırmızı et tüketimini azaltabilmek için en ideal çözüm Akdeniz diyetini yaşam tarzınız haline getirmek olacaktır. Bu tabiri çok duyarsınız ama dünya üzerinde Akdeniz diyeti adında bir diyet yoktur, sadece daha çok Akdenizleştirme vardır. Akdenizleştirmenin temel özellikleri de şunlardır:
Sebze, meyve ve kuruyemişin günlük besinlerinizin arasındaki aslan payını alması,
Günlük kalorinin yüzde 40'ının sağlıklı yağlardan gelmesi; özellikle zeytinyağı, fındık yağı, aspir yağı... Bazı doymuş yağlara da sağlığınız için zaman zaman ihtiyacınız var.
Az miktarda yoğurt ve peynir tüketmek, günlük protein ihtiyacını balık, organik tavuk ve yumurtadan karşılamak.
Kırmızı etin arada bir sofranızda görünüp kaybolmasıdır.
SU KİRLİLİĞİ SEBEBİ
Unutmayın; etten kısacağınız kalori ile dünyanın da yükünden bir miktar kısıyorsunuz demektir. Endişeli Bilim Adamları Derneği'nin raporuna göre, sofranıza gelen yarım kilo dana eti üretimi, aynı kaloriye sahip makarna üretimine karşın 17 kat daha fazla su kirliliğine ve 20 kat daha fazla habitat düzenlemesine sebep oluyor. Ancak belirtmeliyim ki, yazımda sunulan tüm bilgiler gelişmiş Batılı ülkelerin verileri üzerinden yapılan değerlendirmeleri göstermektedir, ülkemizde halen kişi başına kırmızı et tüketimi azdır.