Yapay bebek sütlerinin ve işlenmiş bebek mamalarının üretim, dağıtım ve kullanımın her aşamasında ekolojik hasar oluşturan, yenilenebilir olmayan ürünler olduğunu aktaran Doç Dr. Çınar, ''Biberonla bebek beslenmesi daha fazla orman kaybı, toprak erozyonu, hava kirliliği, iklim değişiklikleri ve kaynakların israfı demektir. Buna karşın emzirme benzersizdir, çevre dostudur. Kirliliğe sebep olmaz ve insan yaşamı için ilk ve en eksiksiz gıda sağlamasıyla insanlığın kendini nasıl devam ettirebileceğinin en iyi örneğidir'' diye konuştu.
Emzirmenin kimyasal atıklarda azalma sağladığına da dikkati çeken Çınar, yapay mamaların için birçok fosil yakıt tüketilerek ve plastik ambalajlar kullanılarak çevreye zarar verdiğini ifade etti.
Emzirmede, şişelere, kutulara, paketlere ve etiketlere ihtiyaç olmadığına işaret eden Çınar, ''Piyasadaki biberonların çoğu plastik içerir. Plastik de önemli bir kirleticidir. Emziren anneler bir süre adet görmeyeceği için, tampon, ped, ağrı kesici ihtiyacı ile birlikte bunların oluşturacağı atıklar azalır. Anne sütü daha iyi sindirileceği için bebeklerde dışkı az olur dolayısı ile daha az bez değiştirilir'' şeklinde konuştu.
Anne sütünün karbon emisyonunu azalttığını belirten Doç. Dr. Çınar, bebek mamalarının fabrika ortamında üretildiğini vurguladı. ''Üretim için hammadde, paketleme malzemesi ve bunların sevkıyatının yapılması gerekir'' diyen Çınar, şunları kaydetti:
''Birçok ülke dünyanın diğer ucundan bebek maması ve biberon gibi ürünler getirtir. Bu büyük yakıt harcanması anlamına gelir ve her yerde hava kirliliğine katkıda bulunur. Bu malzemelerin geri dönüşümü de enerji tüketir. Ayrıca mama hazırlamada suyun ısıtılması gerekir ki bu da enerji harcanmasına ve çevreye karbon salınmasına yol açar'' diye konuştu.
Çınar, bebek mamalarının genetiği değiştirilmiş maddeler içerebileceği noktasına da dikkat çekerek birçok iyi bebek maması markalarının test edildiğini ve genetiği değiştirilmiş maddeler içerdiğinin tespit edildiğini sözlerine ekledi.