Ramazan ayının içindeyiz.
Orucumuzu tutuyor, iftarımızı yapıyor, teravihlerimizi kaçırmıyoruz.
Peki, ya gerisi...
Ruhumuz, yaşarken başımıza gelenlere verdiğimiz tepkiler...
Midemize olduğu kadar dilimize, elimize, gözümüze de hakim olabiliyor muyuz? Açlık bizi Allah'a yaklaştırıyor mu? İş arkadaşlarımıza karşı hoşgörülü, ailemize karşı özverili miyiz? Oruç tutanlara da tutmayanlara da saygı gösterebiliyor muyuz?
Ramazan aynı zamanda bir muhasebe ayı... Kendimizi, davranışlarımızı, sevap ve günahlarımızı teraziye koyduğumuz bir ay...
11 ayın sultanı Ramazan'da biz de ünlü ilahiyatçı Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu ile bir araya geldik ve Ramazan'ın maneviyatı üzerine derin bir söyleşi yaptık. Hatipoğlu:
"Bu sene şu iki soruyu sık sık soracağım. Allah'ı seviyor musunuz?
Allah'ı özlüyor musunuz?
Sevgi, muhabbet ve Allah'a olan özlem... Müslüman bunları düşünmeli, çünkü insan kalbindeki tüm kötü düşünceleri atıp Allah'la yalnızlaştığında kâinata daha geniş bir sevgi ve özlemle bakmaya başlıyor. İbadetlerimizi Allah bizi sevsin, yanına alsın, kulu kabul etsin diye yapalım. Allah sizin suretinize, elbisenize bakmaz, kalbinize bakar" diyor.
- Her Ramazan farklı bir konuyu ele alıyorsunuz. Bu Ramazan sizi izleyenlere mesajınız ne olacak?
- Bu sene şu iki cümleyi çok kullanacağım. Allah'ı seviyor musunuz?
Allah'ı özlüyor musunuz?
Sevgi, muhabbet ve Allah'a olan özlem... Çünkü Allah Davud Peygambere "Beni kullarıma sevdir" diyor. Allah istese tüm insanların kalbine kendi sevgisini koyabilir ama bunu bizden istiyor. Namazın ibadet olması gibi Allah'ı sevdirmek de bir ibadet. Çünkü Allah'ı sevenin kâinatı sevmesi daha kolaydır.
Ölüm korkusunu aşmayı sağlayacak en büyük şey Allah'ı özlemektir. Çünkü Allah'ın peygamberi, kitabı Kuran-ı Kerim konusunda samimi olan kişi Allah'ı özler. Allah'ın vuslatı bir endişe yaratmaz. Mevlana Şeb-i Aruz demiş ya ölüm gecesine. İşte öyle bakar. Bu ölümü arzu etmek değildir.
Ölüm yeni ve ölümsüz bir hayatın başlangıcıdır.
İBADETIN RUHUNU KAVRAMAK
Bugüne kadar cennete girmek için namaz kıldık. Cehenneme düşmemek için içki içmekten vazgeçtik. Bende diyorum ki, bunlar yanlış şeyler değil ama doğru olan şey sırf Allah istediği için bu işi yapmak. Allah bizi sevsin, yanına alsın, kulu kabul etsin diye yapalım. Allah sizin suretinize, elbisenize bakmaz, kalbinize bakar.
Kalbimizi Allah için yalnızlaştırmamız gerekiyor.
- Peki, kalbimizi nasıl yalnızlaştıracağız?
- Dünyadaki bütün mal, mülk, evlat, eş... Yani insanın hayatını anlamlandıran her şeyin bir hedefi olmalı. Ahiret hayatında Allah'la muhatap olduğumuzda bize "Kulum bunu neden yaptın?" diye sorduğunda müthiş bir mahcubiyet ve Allah'a layık olamama endişesi içinde insanın kendi özüne dönüp "Allah'la yakınlaşmam gerekirken Allah'tan başka her şey ile yakınlaştım, neden bunu yaptım?" sorusunu soracak.
İşte bu soruları şimdi sormalıyız kendimize.
Kıldığımız namaza Allah'ın ihtiyacı yok, biz onunla yakınlaşabilmek için namaz kılıyoruz.
İşte bunları düşününce kalbimizi Allah'a has kılabiliriz. Bizim derdiğimiz çokluğun içinde birliği bulabilmek. Halkın içinde hakla birlik olabilmek. Su içerken, yemek yerken, kızarken, sinirlenirken Allah'ın bizi gördüğünü unutmamalıyız.
Vuslat olmayı bu düşünce sağlar.
- Ramazan'da mühim olan aç kalmanın ötesine geçebilmek. Bunun için nelere dikkat etmeliyiz?
- Allah'ın Peygamberi: "Kişi oruç tuttuğu halde kötü söz söylüyorsa, hakaret ediyorsa, onun orucu aç kalmak, susuz kalmaktır. Gecesi de boşu boşuna kalkmaktan ibarettir" diyor.
Demek ki burada fiziki anlamda ibadeti zikretmek kadar o ibadetin ruhunu da iyi kavramak gerek. Bu kavramanın zirvesini içinde taşımalı.
Allah'ı görebilmek yalnızca cenneti hak edenlere verilmiş bir ödüldür. Müslüman bunları düşünmeli, kalbindeki tüm kötü düşünceleri atıp Allah'la yalnızlaştığında kâinata daha geniş bir sevgi ve özlemle bakmaya başlıyor.
Yanınıza engelli bir delikanlı geldiğinde içiniz acıyor. Ona acımıyorsunuz, içinize acıyorsunuz. "Keşke o delikanlıyı sırtımda taşıyabilsem" diyorsunuz. Özlem size bunu getiriyor. Allah'ın kullarına Allah'ın baktığı nazarla bakabilmek önemli. Klasik bakıştan kurtulabilmek önemli. Namaz kıl, oruç tut ama dedikodu et, haset et...
Din bu değil dinin gayesi Allah'ı yakalamak.
Bizim yapmamız gereken Hz. Muhammed'i çok iyi tanımak, onun hayat tarzından kendimize bir rol biçmek. Onun yaşadığı gibi İslam'ı yaşamamız gerekiyor. Mesela Peygaberimiz yağmur yağınca göğe bakıp: "Allah'ın katından yeni gelen yağmur" diyor. Allah sürekli tabiata müdahale ediyor. Bu Peygamberin Allah'a özlemi.
- Biz de yağmur nerden çıktı, kahretsin, nasıl eve gideceğiz? diye isyan ediyoruz. Günaha mı giriyoruz?
- Tabii, o yağmur olmasa ağaçlar nasıl yeşerecek, o bir damla yağmur inmese hayvanlar susuzluktan ölecek... Bu kelimeleri kullanırken insanın Allah'ın kudretinin farkında olması, şükretmesi gerekir. Yağmurla mücadele edenlerin başında ben geliyorum. Açık havada program yapıyorum. 'Yağmur yağmazsa..." diye içimden geçiriyorum ama Allah'a teslim olmak lazım. O her şeyin en güzelini biliyor.
Bu Ramazan herkes kendine Allah'ı özlüyor musun? sorusunu sorsun. Kötülerden, iblislerden, iyi olmayan insanlardan, yalnızlıktan, şeytanlardan Allah'a firar edeceğiz.
ALLAH YARATTIĞI HER KULUN SAHİBİDİR
- Mesela biri bizi incitti, günahımızı aldı, gıybet etti, iftira attı. Orada intikam duygusunu bırakıp Allah'a mı firar etmeliyiz?
- Büyük sadıklar, büyük müminler bunu yapmışlar. Küçükler ise intikam peşinde koşmuşlar.
Bir rivayete göre, hadis de olabilir, "İftiranın günahı zinadan daha büyüktür. Allah zinayı affeder iftirayı affetmez" diyor. Çoğumuz iftirayı zinadan daha kötü görür. Ama şu farkı yakalayamıyoruz. Zina eden kişi tövbe eder, Allah affederse affeder. İftira atan kişi tövbe ederse geçmiyor. Allah diyor ki, "Senin tövbeni iftira attığın kişiyle helalleştikten sonra kabul ederim." Bizim büyük gördüğümüz pek çok günahımız, küçük gördüğümüz birçok günahımızdan daha da büyüktür. Biz bunun farkına yeni yeni varıyoruz.
Büyüklerden birinin çok fazla aleyhinde konuşuyorlarmış.
Konuşanlara sepet sepet meyve gönderiyormuş. Bir gün karşılaştıklarında "Biz her mecliste senin aleyhinde konuşuyoruz, insanların sana olan sevgisi, ilgisi, öğrenciliği azalsın diye. Ama sen bize meyve gönderiyorsun.
Neden bunu yapıyorsun?" diye sormuşlar.
"Ben size acıyorum. Çünkü siz ahiret hayatında benim bütün günahlarımın hamalı olacaksınız. Ben de ahiret hayatında size bir şey veremeyeceğim. Ahiret hayatında yükleneceğiniz günahlarım için size sepet sepet meyve gönderiyorum" diyor. Bu bir olgunluktur. Bu olgunluk Allah'a karşı yüzü kara olmayanlar da olur. Ölüm korkusu olanların yüzde 90'ı kadere iman etmeyen ve günahlarının çokluğu altında ezilen ya da iyiliği çok az olan insanlardır. Diğerlerinde ölüm korkusu olmaz.
- Anneler de genelde ölümden korkar. Bana bir şey olursa evladıma kim bakar endişesi taşır. Annelerin yaşadığı ölüm korkusuna ne diyorsunuz?
- Burada da eksiklik var. Kulunun kefili Allah'tır.
Allah bir kulunun yarattığında toprağa emrediyor: "Onun için buğday ver", buluta emrediyor "Onun için damla indir" diye... Allah her yarattığı kulunun sahibidir. İnsanoğlunun mal biriktirmesinin sebebi hep bu endişeden kaynaklanıyor. Harcayamayacağımız kadar biriktiriyor, tüketemeyeceğimiz emellerle uğraşıyoruz.
- Peki, para biriktirmeyelim mi, napalım?
- Helal yolla kazanılmış, zekâtı ödenmiş her nimet meşrudur. Önemli olan sermayenin çokluğu ya da azlığı değil. Adamın bir kuruşu vardır paraya tapıyordur, adamın bin kuruşu vardır paranın kıymeti yoktur yanında. Önemli olan sermayeye nasıl baktığınızdır. Mal, sizi Allah'a götürecek bir vesile mi ya da sizi azgınlaştıracak bir ganimet mi? Bunu ayırabilirsek bizim hayatı doğru okumamız mümkün olur?
İNSAN RÜZGARIN ÖNÜNDEKI YAPRAK GİBİ
Sahabe diyor ki: "Ben Peygamber efendimizin yanındayken sanki melekleri görüyorum ama eve gidip çoluk çocuğa karışınca unutuyordum.
'Eyvah ben ikiyüzlüyüm, münafıkım dedim' ve peygamber efendimizin yanına koştum: 'Ben münafık oldum' dedim. 'İnsan rüzgârın önündeki yaprak gibidir. Bazen öyle bazen böyle. Benim yanımdaki halinizi evde de sürdürebilseydiniz melekler size görünürdü.
Normal yaşantınızı sürdüremezdiniz' dedi." Onun için bize düşen bizi Allah'a yaklaştırmaktan, Allah'ı sevmekten engelleyen ne varsa onları söküp çıkarmak, hayatımızda olanları ehlileştirmek, nefsimize edep öğretmek.
- Ramazan'ı nasıl geçirmeliyiz?
- Ramazan bir muhasebedir, sadece aç kalıp kalmama muhasebesi değil. Aç kalmanın gayesi fakiri hatırlamak, helal olan rızıktan bir an olsun vazgeçebilmek, elini, dilini, gözünü terbiye edebilmek. Bunları düşünmeden Ramazan'ın kıyameti kalmaz. Ramazan'da herkes kalbini eline alsın, kendine acımadan kendini eleştirsin.
Kendimizi gözden geçirip, eleştirebilirsek arabasına meyve çekirdeği attı diye dövülen çocuk dövülmez. Kapkaç olmaz, kimse kimsenin arkasından dolap çevirmez.
Toplumda her gün artan şiddet, ayrımcılığın manevi sebepleri bunlardır. Egomuzu putlaştırdık.
Bir saatlik tefekkür bir yıllık ibadetten daha evladır.