Dinimizdeki anlamı ise bir mescitte Allah'ın rızasını kazanmak için belli âdâb içerisinde bir müddet kalmaktır. İtikafa girene "mu'tekif" veya "âkif" denir.
İtikaf meşru bir ibadettir. Meşruiyeti kitap ve sünnetle sabittir. Kur'ân-ı Kerim'de: "Mescidlerde itikafa çekildiğiniz zaman kadınlarınıza yaklaşmayın."[1] buyrulur.
Peygamber efendimiz Medine'de hicretin ikinci yılında ramazan orucunun farz kılınmasından itibaren ömrünün sonuna kadar her ramazan ayının son on gününde itikafa girmiştir. Nitekim Hz. Aişe validemiz Peygamber Efendimizin itikafa girmesiyle ilgili şöyle demiştir: "Hz. Peygamber vefat edinceye kadar itikafa girer ve derdi ki: "Kadir gecesini ramazanın son on gününde arayın." Hz. Peygamberden sonra zevceleri de itikafa girdi.[2]
Peygamber Efendimize Medine hayatı boyunca on sene müddetle hizmet etme şerefine nail olan ve Peygamber efendimizden en çok hadis rivayet edenlerden biri olan Enes b. Mâlik ile ashabın en güzel Kur'an okuyanlarından biri olan Übey b. Ka'b ise Peygamber Efendimizin itikafları ile ilgili şöyle demişlerdir: "Resûlullah (s.a.s.) ramazanın son on gününde itikafa girerdi. Fakat bir sene (seferde olduğu için) itikafa giremedi. Ertesi sene 20 gün itikafa girdi."[3]
İtikaf sadece Ümmet-i Muhammed'in hususiyetlerinden değildir. Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerim'de: "İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, itikafa girenler rükû ve secde edenler için evimi (Kabe'yi) temizleyin, diye emretmiştir."[4] buyurur. Bu âyet-i kerime ile, Hz. Zekeriyya ve Meryem kıssaları hakkındaki âyet-i kerimelerden[5] itikaf ibadetinin önceki peygamberlerin dinlerinde de olduğunu öğreniyoruz.
AMELLERİN EN FAZİLETLİSİ
Tâbiînin büyük alimlerinden İbn Şihâb ez-Zührî'nin (Ö.124/742) ifade ettiğine göre itikaf amellerin en şereflisidir. Çünkü itikafa giren kimse geçici bir zaman için de olsa dünya meşgalelerinden uzaklaşır, kendini tamamen Allah'a verir, Oruçlu olur. Mescidde namazı beklemekte olduğu için daima namaz kılıyormuş gibi sevap alır. Vaktini ibadet ve taatla, Allah'ı zikrederek, Kur'an-ı Kerim okuyarak ve benzeri faydalı şeylerle geçirir. Lüzumsuz, dünya ve ahireti için faydasız şeylerden uzak durur.
Sahabe-i kiramın alimlerinde Abdullah İbn Abbası'ın talebesi ve İmam Azam'ın hocalarından olan Atâ b. Ebî Rebah der ki: "İtikafa giren, büyük bir kimsenin kapısına bir ihtiyaç için defalarca gelip duran kimse gibidir. İtikafa giren kimse (lisan-ı haliyle Rabbim) beni bağışlayıncaya kadar buradan ayrılmayacağım." der.[6]
İtikafa erkekler, içerisinde cemaatle beş vakit namaz kılınan camide girerler. Kadınlar ise evlerinin bir köşesinde, namaz kıldıkları odalarında girerler.
İTİKAFIN KISIMLARI
İtikaf vacip, sünnet ve müstehap olmak üzere üç kısma ayrılır.
Bir kimse itikafa girmeyi nezreder, yani adarsa bu, üzerine vacip olur. İtikafı adama; "Allah rızası için üç gün itikafa girmek üzerime borç olsun" şeklinde bir şarta bağlamadan olabileceği gibi, "bu hastalıktan kurtulursam, hastam şifa bulursa veya şu işim olursa şu kadar gün itikafa gireceğim" şeklinde bir şarta bağlı olarak da olur. Bu durumda beklediği olunca belirttiği gün kadar itikafa girmesi üzerine vacip olur. Girmezse günahkar olur. Çünkü âyet-i kerimede: "Ey iman edenler akitlerinize vefa gösterip yerine getirin."[7] buyrulmuş, Peygamber Efendimiz de: "Kim Allah'a itaat hususunda adakta bulunursa adağını yerine getirip Allah'a itaat etsin."[8] buyurmuştur.
Ramazan'ın son on gününde itikafa girmek sünnettir. Çünkü Peygamber efendimiz daha önce belirttiğimiz gibi ramazan orucunun farz kılınmasından itibaren ömrünün sonuna kadar her ramazan ayının son on gününde itikafa girmiştir.
Bunların dışında zaman zaman itikafa girmek ise müstehaptır.
Vacip olan itikafta oruç şarttır. Bu nedenle nezredilen itikaf bir günden az olamaz. Sünnet olan itikaf Ramazan'da olduğu için zaten oruçludur.
Müstehap olan itikafa gelince, onun muayyen bir müddeti yoktur, kısa bir an için de olabilir. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikafa niyet ederse orada kaldığı müddetçe itikafta sayılır, itikaf sevabı alır.
İTİKAFIN ŞARTLARI
Diğer ibadetlerin olduğu gibi itikafın da birtakım şartları vardır. Bunları şöyle sıralayabilirız:
1- Niyet. Niyet diğer ibadetlerde şart olduğu gibi itikafda da şarttır. Niyet etmeksizin camide beklemek itikaf yerine geçmez.
2- Erkeğin beş vakit cemaatle namaz kılanan mescidde itikafa girmesi. İtikafın en faziletlisi Mescid-i Haram'da, sonra Mescid-i Nebevî'de, sonra Mescid-i Aksâ'da olandır. Diğer mescidlerdeki fazilet cemaatin çokluğuna göre değişir.
3- Oruç. Daha önce belirtiğimiz gibi vacip olan itikaf için şarttır.
4- Kadınların hayız ve nifastan temiz olmaları. Cünüblük oruca mani olmadığı için taharet, vacib olan itikafda bile şart değildir. Onun için itikafa giren mescid içerisinde ihtilam olursa itikafı bozulmaz.
İTİKAFIN ZAMANI
Vacip ve müstehap olan itikaflar için muayyen bir zaman yoktur. Vacip olan itikafı adağı yerine gelince yapar. Müstehap olan itikafı ise istediği zaman yapar. Sünnet olan itikafın ise ramazanın yirmisinde başlayıp sonuna kadar devam ettiği için zamanı muayyendir, belirlidir.
Ayrıca vacip olan itikaf bir günden az olamaz. Müstehap olan itikaf her vakitte olabildiği gibi, istediği kadar da yapabilir.
RUKNÜ, HÜKMÜ, ADABI
İtikafın ruknü: Belirli bir mescidde beklemektir.
İtikafın hükmü: Sevap elde etmektir.
İtikafın âdâbı: İtikafda hayır söylemek, sünnet olan itikafa geciktirmeden ramazan'ın son on gününde girmek, itikafa girmek için mescidin en faziletlisini veya en çok cemaat olanını seçmek, Allah'ı zikretmeye, Kur'an-ı Kerim tilavetine, hadis ve siyer gibi faydalı şeyler okumaya devam etmek.
İtikafa giren kimse bulunduğu mescidden ancak şer'î, tabiî ve zarurî bir ihtiyacı için dışarı çıkabilir. Böyle bir ihtiyacı olmadan mescidden çıkarsa itikafı bozulur.
Bulunduğu mescidde cuma kılınmıyorsa cuma namazını kılmak için başka bir mescide gitmesi şer'î bir ihtiyaçtır.
Tuvaleti için dışarı çıkması tabî bir ihtiyaçtır.
Bulunduğu mescidden zorla çıkarılması, ya da kendi ve eşyasından korkması sebebiyle başka bir mescide gitmesi de zarûrî bir ihtiyaçtır.[9]
ASR-I SAADETTEN BİR HATIRA
Peygamber Efendimizin itikafı ile ilgili Hz. Safiyye validemizin naklettiği asr-ı saadetten bir hatırayı kaydetmek istiyoruz. Hz. Safiyye validemiz şöyle anlatıyor:
"Hz. Peygamber mescidde itikafta iken bir gece ziyaret maksadıyla yanına gittim. Bir müddet kendisiyle konuştuk. Sonra geri dönmek üzere kalktım. O da beni evime getirmek için benimle beraber kalktı. Hz. Safiyye'nin evi Üsema b. Zeyd'in arsasında idi. Ensardan iki kişi oradan geçiyordu. Resûlullah (s.a.s.)'i görünce sür'atlendiler. Resûlullah (s.a.s.):
"Yavaş olunuz, yanımdaki eşim Huyey'in kızı Safiyye'dir." dedi. Onlar:
"Sübhânellâh! Yâ Resûlellah, bu da ne demek. (Biz sizden şüphe mi ediyoruz)" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.):
"Şüphesiz şeytan insanın damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır. Ben onun, sizin kalbinize bir kötülük atmasından korkarım." buyurmuştur.[10]
Alimler bu hadis-i şeriften itikafla ilgili bazı hükümler çıkarmışlardır. Şöyle ki:
Mescidde itikafa girmiş olanı gece ve gündüz eşinin ve diğerlerinin ziyaret etmesi caizdir.
İtikafta olanın ziyaretçilerle konuşması, onları uğurlaması gibi mübah olan işlerle uğraşması caizdir.
İnsanları sû-i zanna götürecek durumlardan kaçınılmalıdır.
[1] Bakara, 187.
[2] Müslim, İtikaf, 5.
[3] Ebû Dâvûd, Savm, 77; Tirmizî, Savm, 79.
[4] Bakara, 125.
[5] Bk. Al-i İmran, 35 ve devamı
[6] Nûru'l-İzâh, s. 143.
[7] Mâide, 1.
[8] Buhârî İman, 28, 31.
[9] İtikafla ilgili fıkhî bilgiler Mehmed Zihni Efendi'nin Nimet-i İslam, (İst. 1329, kısım, 2, s. 98- 110) isimli eserinden özetlenerek alınmıştır.
[10] Ebû Dâvûd, Sıyam, 79.