Trump iktidarının sonuna gelirken bir sonraki dönemde de devam edecekmişçesine dış politikada adımlar atmayı sürdürüyor. Türkiye yaptırımları, İsrail ile yakınlaşan Arap ülkelerin sayısının artması, İran'a yönelik tehdit söylemleri ve Pompeo'nun Barzani ile yaptığı görüşmeler bu havayı yansıtan cinsten.
Bu durum Biden-Trump dönemleri arasında yaşanacak kopuş ve süreklilikler açısından da ipuçları barındırıyor. Genel anlamıyla Biden'ın birçok alanda Trump'tan farklılaşacağı beklentisi mevcut. Özellikle İran'la ilişkilerde "Obama dönemine geri dönüş" söylemi iyiden iyiye bir dayatmaya dönmüş durumda.
Bu süreçler Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor. Trump yönetiminin bırakacağı Ortadoğu ve daha özelde Suriye mirası ve Biden'ın bu mirası nasıl değerlendireceği bu açıdan önemli.
Bir süredir Barzani yönetimi ile PKK/PYD arasında yaşanan gerilimin geçen hafta Suriye-Irak sınırında bir çatışmaya dönüşmesine ABD yönetimi bigane kalamadı. Pompeo'nun Barzani ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesi de bu durumun önemli bir kanıtı. Telefon görüşmesinde bölgesel yönetimin genel sorunları, merkezi bütçeden alması gereken pay ve PYD ile yaşanan sorunların konuşulduğu açıklansa da son başlığın çok daha önemli olduğu aşikar. Nitekim PKK/PYD'nin ABD'den aldığı destekle fazlasıyla başına buyruk hareket etmesi sadece Türkiye için değil aynı zamanda merkezi Irak yönetimi ve bölgesel yönetim için de kabul edilemez boyutlara gelmiş durumda.
Bir terör örgütünün her eyleminin gayr-ı meşru olduğu malum. Ancak PKK/PYD'nin bu pervasız tavırları, kendini "dokululmaz" hissetmesinden kaynaklanıyor.
Türkiye'nin terörden temizleyerek Suriye Milli Ordusu'na (SMO) bıraktığı bölgelerde TSK mensuplarına yönelik saldırılar, Irak-Suriye sınırını keyfince kullanması ve Barzani yönetimi üzerinde uyguladığı baskı bu rahatlığın bir sonucu ve ABD'nin güvencesini almış olmaktan kaynaklanıyor.
Ancak son olaylar da gösterdi ki PKK/PYD'nin bizatihi varlığı ve tavırları ABD'nin bu ülkelerle ilişkisini bozacak bir niteliğe sahip. Nitekim PKK/PYD'nin ABD'den güç ve destek almadıkça bu kadar pervasız hareket edemeyeceğini artık herkes biliyor.
Bu durum ABD'nin PYD'ye meşruiyet kazandırmaya dönük çaba harcadığı bir döneme denk gelmesi ise meselenin bir başka boyutu.
Bir süre önce YPG sözde lideri Mazlum Kobani, PYD-PKK ilişkisini kabul ederek, bazı militanların geri gönderilebileceğine ilişkin bir açıklama yapmıştı. ABD'nin de bunu dillendirmesi ve YPG'nin Türkiye'ye yönelik saldırılarını kınaması, aslında PYD'nin yeniden makyajlanarak meşruiyet kazandırılmasına yönelik yeni bir çabaya işaret ediyor. Fakat YPG'nin PKK ile organik bağlantısı, Türkiye'ye yönelik saldırıları, Irak ve bölgesel yönetime yönelik savurduğu tehditler ortada iken bu çabanın sonuç vermeyeceği aşikar.
Dahası Trump yönetiminin giderayak PYD'yi koruma çabası, ABD'nin Suriye politikasındaki sürekliliğe işaret ediyor.
Trump, Obama'dan devraldığı Suriye politikasını kökten değiştirmeye dönük niyetini açıkça ifade etmesine rağmen sınırlı bir değişim gerçekleştirmesi, PYD'yi Suriye politikasının merkezinde tutması ve giderayak sergilediği bu tavır, bu politikanın önemli ölçüde Biden döneminde de devam edeceğine işaret. Bir başka deyişle, ABD, PKK/PYD'nin yükünü çekmeye devam ederken başta Türkiye olmak üzere bölgedeki geleneksel müttefikleri ile karşı karşıya gelmeye devam edecek. Bu gerginliğin düzeyini ise ABD'nin PKK'yı kullanma ve meşrulaştırma girişimlerinin düzeyi ile bölge ülkelerinin vereceği tepkiler belirleyecek.