Türkiye'nin en iyi haber sitesi
VEYSEL KURT

“Barış Pınarı” Türkiye-ABD ilişkilerinin önünü açar mı?

Türkiye'nin kararlı duruşu neticesinde sınırların terörden temizlenmesi ve mültecilerin geri dönüşünü temin etme hedefi ile başlayan Barış Pınarı Harekatı ABD'yi Suriye'de yeni bir pozisyon almaya zorladı. Her şeyden önce ABD'nin bugüne kadar Türkiye'ye ciddi maliyetler üreten ve bölgenin jeopolitiğini değiştirme potansiyeli taşıyan PYD-DEAŞ eksenli politikasını revize etmek durumunda kaldı. Yeni denklemde –Trump'ın niyetine rağmen– ABD'nin PYD'yi tamamen gözden çıkardığını ve Suriye'yi kısa süre içinde terk edeceğini iddia etmek zor. Peki ABD'nin bundan sonraki Suriye politikası nasıl şekillenecek?

ABD'nin bundan sonraki süreçte PYD üzerinden izleyeceği politikanın iki önemli boyutu ön plana çıkacak. Birincisi Suriye krizinin yakın geleceği, ikincisi de Türkiye-ABD ilişkilerinin yakın geleceğidir. Barış Pınarı Harekatı ile birlikte ABD, Suriye'nin kuzeyindeki güçlerinin bir kısmını Irak'a, bir kısmını ise Suriye'nin güneyine çekti ve bu bölgede bir süre daha kalacağını açıkladı. Bunun yanı sıra DEAŞ'la mücadele kapsamında kontrol ettiği hava sahasını inisiyatifinde tutmaya devam ediyor. PYD özelinde bakıldığında ise Trump'ın bu örgüte petrol bölgelerinin kontrol altında tutulmasına yönelik yeni bir misyon biçtiği anlaşılıyor. Petrol yataklarının ağırlıklı olarak Rakka ile Deyrizor'da bulunması, Suriye-Irak sınırının da kontrol altında tutulması anlamına geliyor.

Bu durum ABD'nin İran'ın Suriye'ye geçişini kontrol etmesi ile Esed rejiminin petrol kaynaklarından mahrum tutulmasına işaret ediyor. Dolayısıyla daha çok ihtimal dahilinde olan senaryo ABD'nin Suriye'de daha çok İran ile Esed rejimi ile kapışması. Nitekim askerlerini güneye ve Irak'a çektiği günlerde ABD'nin rejim noktalarını, İsrail'in de İran milislerini vurması önemli işaretler. PYD'yi kara gücü olarak kullanmaya devam etmesi ise bu örgütün Esed-İran tarafından daha fazla sorunsallaştırılmasına zemin hazırlayacak. Özellikle rejimin petrol kaynaklarından mahrum kalarak yaşayacağı sıkıntılar arttıkça PYD'ye karşı harekete geçmesini bekleyebiliriz. Rejimin hareketsiz kalması ise hem PYD'nin bu bölgede alan kontrolünü derinleştirmesi hem de petrol kaynakları üzerinden önemli finans kaynaklarına sahip olmasına yol açacak.

ABD'nin Barış Pınarı Harekatı'nı kabullenmesinin ikinci önemli boyutu ise Türk-Amerikan ilişkilerine yansıyacak. Pence ve Pompeo'nun 17 Ekim'de Türkiye'ye gerçekleştirdiği ziyaret sonucunda varılan mutabakat Suriye ile sınırlı kalmadı. NATO çatısı altındaki ittifak ilişkisine yapılan vurgu da bunun en önemli göstergesi. Dolayısıyla Barış Pınarı Harekatı ile başlayan süreç, Obama'nın Suriye politikası ile tahrip olan ilişkilerin yeniden ele alınması için yeni bir zemin hazırladı. Bu durum iki ülke ilişkilerinin sütliman olacağı anlamına gelmiyor. Trump yönetiminin PYD ve özelde terör elebaşı Şahin Cilo'ya yönelik tavırları da başlıca gerginlik alanı olarak kalmaya devam edecek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 13 Kasım'da ABD'ye gerçekleştireceği ziyarette birer sorun alanı olan F-35 projesi, Patriot alımı ve hatta Doğu Akdeniz'in masada olması sürpriz olmayacaktır. Bu durum aynı zamanda Türk-Amerikan ilişkilerinin bağımlılık düzleminden ayrıldığına da işaret ediyor. ABD, Türkiye'nin otonomi arayışını kabul ettiği ölçüde ilişkiler de rasyonel düzlemde yürümeye devam edecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA