Afrin'in TSK ve ÖSO tarafından terörden arındırılmasıyla beraber hem Türkiye hem de uluslararası kamuoyunda Ankara'nın yeni hedefinin neresi olacağına dair bir tartışma başladı. Bu soru başlı başına Türkiye'nin izlediği stratejinin sonuç alıcı tarafını ve inandırıcılığını gösteriyor.
Bunun başlıca sebebi yaklaşık iki yıldır Suriye krizinde en net stratejiye sahip olan ve bunu sahaya yansıtan ülkenin Türkiye olmasıdır.
Fırat Kalkanı Harekatı (FKH) ile birlikte Türkiye oldukça net bir pozisyon takındı ve Suriye sahasında adım atmaya devam ediyor.
Türkiye'nin bu etkin stratejisi hem Suriye krizi hem de terörle mücadelesinin kesişim noktasında oluştu. Kendi sınırları içinde teröre karşı süreklilik arz eden ofansif bir şekilde mücadele ederken bu kararlılığını sınır dışında da gösterdi.
Bu anlamda FKH ile terör koridoru senaryosuna ilk darbe vuruldu. Zeytin Dalı Harekatı (ZDH) ile Afrin bir başka terör örgütü olan PYD'den arındırıldı.
Münbiç mi, Sincar mı, Kandil mi yoksa Fırat'ın doğusu mu?
Hepsi. Nitekim ABD ile Münbiç pazarlıkları sürerken Sincar'da yürütülen operasyonlar bunun bir göstergesi. Irak hükümeti ile seçimlerden sonra varılacak bir mutabakat daha geniş kapsamlı operasyonları da masaya getirecektir.
Türkiye'nin bu askeri etkinliğinin başka bölgelerde de devam etmesini gerekli kılan şartlar hala mevcut. Türkiye için terör tehdidi hala devam etmekte. Bu açıdan her bir bölgenin dinamiği farklı olmakla beraber Münbiç, Sincar, Kandil ve Fırat'ın doğusu Türkiye'nin tehdit radarındaki öncelikli bölgeler.
Suriye ya da Irak'ta meydana gelebilecek bir boşluğun bu örgütlere alan açması da bir başka potansiyel tehdit. Dolayısıyla yeni bir harekat zamanlama ve şartların olgunlaştırılması ile birlikte söz konusu olacaktır.
Öte yandan Türkiye'nin mevcut stratejisini devam ettirebileceği uluslararası şartlar da varlığını koruyor. Şöyle ki ABD'nin kararsız tutumu ve Rusya ile varılan mutabakatta herhangi bir değişim yok. Uzun süredir dillendirilen ABD yönetiminin dağınıklığı devam ediyor ve bu da bir fırsata çevrilmiş durumda. ABD ile birlikte hareket etme refleksi korunmuş olsaydı ABD'nin bu dağınıklığı elimizi kolumuzu bağlayabilirdi. Ya da ABD kapsamlı bir strateji belirleyerek sahaya yansıtmış olsaydı bu durumda da Türkiye pozisyonunu güncelleyebilirdi. Ancak bu iki seçenek de gerçekleşmedi ve ABD'nin stratejik olarak kararsız bir noktada durması Türkiye'ye bir hareket alanı açtı ve Ankara bu alanı kullanmakta.
MGK toplantısının ardından yayımlanan sert açıklama da bu durumun bir göstergesi.
Bu açıklama ile Münbiç'in terörden arındırılmasının önemi bir kez daha vurgulanmış oldu.
Aslında Münbiç'in temizlenmesi ABD'nin Türkiye'ye bir tavizi değil Obama döneminde verilmiş bir sözün gecikmiş haliyle yerine getirilmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla Türkiye için Münbiç karşılığında yeni bir taviz verilecek bir kazanım değil. MGK bildirisinde "Gerektiğinde inisiyatif kullanmaktan çekinmeyecektir" gibi sert ifadeler de bu durumla ilgili.
Son üç gündür uluslararası aktörlerden gelen açıklamalar ve sahada atılan adımların Türkiye'ye nasıl yansıyacağı merak konusu.
ABD ile Münbiç müzakereleri sürerken ABD, PYD'yi denklemde tutmaya yönelik manevralarına devam ediyor. "Münbiç'ten çekilmeyi düşünmüyoruz" açıklaması ve "SDG'de görev alan üst düzey isimlerin yönetiminde Münbiç merkezli "Suriye Gelecek Partisi" kurduğuna ilişkin haberler bunun son örneği.
Bu adımın ABD yönetiminin inisiyatifi dışında atılmış olması mümkün değil.
Öte yandan Trump'ın "Suriye'den en kısa zamanda çekileceğiz, Hilafet adı altında örgütlenen DEAŞ'ı yeneceğiz" açıklaması kafaları karıştırdı. Dikkatli bir okuma ile bu açıklamanın ABD'nin resmi pozisyonunda önemli bir değişimi işaret etmediği görülür.
ABD Suriye'deki varlığına gerekçe olarak DEAŞ'ı gösterdi ve Trump'ın bu açıklaması da Rakka ve Musul operasyonları öncesinde dile getirilen söylemlerle benzerlik gösteriyor.
Trump ya da ABD yönetiminden gelen her açıklama yeni bir strateji olarak yorumlanıyor.
Halbuki bu açıklamaların hepsi birlikte okunduğunda ABD'nin Suriye'deki savruk ve tutarsız siyasetinin bir göstergesi.
Bir başka dikkat çekici açıklama ise Fransa'dan geldi. Fransız basınına düşen haberlere göre Macron PYD'den bazı isimlerle görüşmüş ve Münbiç'e asker gönderebileceklerini ifade etmiş. Öte yandan Türkiye ile SDG arasında arabulucu olabileceklerine dair bir açıklama yapmış. Bu yaklaşım ister Fransa'nın Suriye siyasetine dair bir işaret olsun isterse SDG'yi geçiştirmek için kullanılan ifadeler olsun Türkiye açısından kabul edilebilir ya da ciddiye alınacak bir tarafı yok.
Türkiye'nin Suriye ve terörle mücadele stratejisi gayet net. Trump ve Macron'un açıklamalarının Türkiye'nin yürütmekte olduğu bu stratejiyi etkilemesi beklenmemeli.
Fransa'nın Münbiç'e asker göndermesi de, ABD'nin Suriye'den çekilmesi de Türkiye'nin stratejik düzeyde bir değişime gitmesini gerektirecek gelişmeler değil.