Türkiye PKK'yı bu sefer daha önce vurmadığı bir yerde, Sincar ve Karaçok'da yani iki ayrı ülkenin toprağında aynı anda vurdu. Uzun yıllardır Kandil'i merkez edinen PKK, Irak ve Suriye'deki çöküşten faydalanarak hem alan genişletmeye hem de strateji değiştirmeye yöneldi. Kandil'den Irak'ın başka bölgelerine ve Suriye'ye doğru kaymaya çalıştı. DEAŞ'ın boşalttığı alanları oldu-bitti içinde doldurmaya yöneldi. Dikkatli bakıldığında PKK'nın DEAŞ'tan öğrendiği iki önemli şey olduğu görülür.
Birincisi savaşı sivillere doğru kaydırmak ve sivil katliamı ile bir bezginlik yaratmak. Bunu hem Türkiye hem de Suriye'de yaptı. Fırsat buldukça yapmaya devam edecek.
İkincisi ise korunaklı bölgelerden çıkarak yerleşim bölgelerinde alan kontrolü sağlamak. Daha açık bir ifade ile düzen kurmaya yönelmek. PKK/YPG, DEAŞ'ın varlığını bir meşruiyet kaynağı olarak kullandı. DEAŞ'ın çekilmesini ise zaten merkezi otoritenin olmadığı bu bölgelere yerleşmek için bir fırsat olarak kullandı. Özetlenen bu manzara aslında terörün ve terör örgütlerinin durağan olmadığını ve şartlara göre hem siyasal hem de eylem düzeyindeki hedeflerini güncellediğini gösteriyor.
PKK ne yapmaya çalışıyor?
PKK tam da Irak ve Suriye'de süreklilik arz eden otorite boşluğunu fırsat bilerek yeni stratejileri devreye sokuyor. Kandil'den çıkıp Sincar'a yerleşmenin iki temel amaca matuf olduğu söylenebilir. Birincisi Kandil ile Suriye arasında geçiş sürekliliğini sağlamak. Nitekim Sincar'ın Suriye sınırına uzaklığı yaklaşık 60 km. İkinci amacı ise yerleşim bölgelerinde otorite kurmak. Bunu Suriye'nin kuzeyinde yaptı, boşluk oluşan her yerde yapmaya çalışacak. Koşullar olgunlaştığında fiili yönetimler de ilan etmeye devam edecek. Böylece Barzani'ye de meydan okuyarak kendisi ile iş birliği yapmaya zorlayacak. Dolayısıyla Sincar aslında PKK için Kandil'den daha farklı anlamlar taşıyor. Türkiye de, Barzani de bu durumu dikkate alarak hareket etmek zorunda. Türkiye'nin Sincar'a yönelik harekâtı hem terörle mücadelenin hem de kendi ajandasını kendi gücüyle uygulamaya koyduğunu gösteriyor. Sincar'a yönelik uyarılar önce diplomatik kanallarla sonra da kamuoyu önünde defalarca dile getirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan Fırat Kalkanı Harekâtı'nın sadece bir başlangıç olduğundan söz etti. Ve çok geçmeden hem Sincar hem de Karaçok bölgesini hedef aldı. Bu hava saldırıları Fırat Kalkanı konseptinde yeni bir harekâtın habercisi olarak da okunabilir. En azından terör örgütleri ve uluslararası aktörlere yönelik ciddi ve anlamlı bir uyarı mahiyeti taşıdığı kesin. Hassasiyetlerinin gözetilmediği noktada güç kullanma seçeneğini devreye sokabileceğini gösteren bir uyarı bu.
Uluslararası aktörlerin tepkileri
Uluslararası aktörlerin tepkileri, söz konusu harekâttan pek hoşnut kalmadıkları izlenimi uyandırıyor. Rusya bölgedeki durumu ve müzakere sürecini olumsuz etkilediğini, ABD ise harekâtın koalisyonla koordinasyon halinde düzenlenmediğini iddia etti. Irak ve Suriye'de iki temel aktör olan bu ülkelerle elbette ki ilişkiler önemli. Ancak unutulmamalıdır ki Türkiye'nin Irak ve Suriye'de uygulamaya koyduğu yeni strateji, Türkiye'nin müttefikleri tarafından yalnız bırakılması ve dahası terör örgütlerine meşruiyet sağlayıcı tutumları da zemin hazırlamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mayısta Rusya, Çin ve ABD ile yapacağı görüşmeler öncesinde gerçekleşmiş olması, Türkiye'nin masaya elindeki kozlarla oturacağı anlamına geliyor. Türkiye yakın çevresindeki gelişmelere iki eksende cevap vermeye devam edecektir. Birincisi uluslararası koalisyonlara eşit bir ortak olarak katılmaktan geri durmayacaktır. İkincisi ise kendi operasyonel gücü çerçevesinde doğrudan müdahale tercihini kullanmak. Irak ve Suriye'deki karmaşa terör ürettiği oranda ve Türkiye için tehdit oluşturdukça Fırat Kalkanı Harekâtı'ndan itibaren devreye sokulan caydırıcı güç farklı formlarda devam edecektir.