Geçtiğimiz hafta bir Mısır mahkemesi, eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve yardımcıları ile aralarında ünlü düşünür Emad Shahin'in de bulunduğu tanınmış muhalifler hakkında 16 Mayıs 2015 tarihinde verilen idam kararını onadı. Hakkındaki idam kararı onananlar arasında ben de vardım. Bu absürt karar bütünüyle siyasi suçlamalara dayanmaktadır ve hem Mısır hukukunun hem de uluslararası hukukun en temel ilkelerine uygun olmaktan uzaktır.
Bu karar da göstermiştir ki Mısır rejimi sadece belli bir düşünce tarzını benimsemiş olan insanları hedef almamakta, siyasi yelpazenin farklı yerlerinde bulunan bütün barışçıl ve muhalif sesleri bastırmayı ve susturmayı amaçlamaktadır.
Açıkça söylemek gerekirse, bu karar beni hayal kırıklığına uğrattı, fakat şaşırtmadı. Kendi vatandaşlarının haklarını bir an bile ara vermeksizin ihlal etmeye devam eden Mısır dünyanın pek çok yerindeki insan hakları örgütleri tarafından kınanıyor. Mısır yargı sistemi bütünüyle politikleşmiştir ve şu ana kadar idam cezasına çarptırılan yüzlerce kişi bağımsız bir yargı önünde, adil bir yargılama imkanına sahip olamamıştır. Mısır'daki durum kötüleşmeye devam etmektedir ve 25 Ocak devriminden sonra demokrasiyi desteklemiş olan binlerce kişinin hayatı risk altındadır.
Mısır'ın ilk demokratik yollarla seçilmiş cumhurbaşkanı olan Mursi'ye karşı askeri bir darbenin liderliğini yürütmüş olan General Abdel Fatah Al Sisi, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün modern Mısır tarihinin en ciddi insan hakları ihlalleri olarak nitelendirdiği suçu işlemiştir. Sisi milyonlarca Mısırlının özgür demokratik bir topluma sahip olma umutlarını ve özlemlerini yok etmiştir. Aralarında liberallerin, İslamcıların, Hıristiyanların, solcuların ve ateistlerin bulunduğu 40 binden fazla Mısırlı, Sisi'nin otoriter rejimine karşı çıktıkları için şimdi insanlık dışı koşullarda hapsediliyor, özgürlüklerinden yoksun bırakılıyorlar. Yalnızca Mayıs ayında, şahsım da dahil olmak üzere 122 siyasi muhalif idam cezasına çarptırıldı. Ortadan kaybolan ve kendilerinden haber alınamayan insanların sayısı da giderek artıyor.
Modern Mısır tarihinde, politik bir yargılama neticesinde idam cezasına mahkum edilen tek kadın ben olsam da, Sisi önderliğindeki 2013 askeri darbesinden sonra kadınlar benzeri görülmemiş derecede kötü istismarlara maruz kalmışlardır. Güvenlik güçleri tarafından yapıldığı belgelenmiş en az 20 tecavüz ve 524 taciz ile sarkıntılık vakası, insan hakları örgütleri tarafından kayda geçirilmiştir. 80'den fazla kadın Sisi rejimi tarafından hapsedilmiştir. Bunların büyük çoğunluğu anayasaya aykırı olan protesto yasasını ihlal etmekle suçlanıp evlerinden alınmış ve çocuklarından zorla koparılmıştır. Cinsel şiddet Mısır'da artık bir devlet politikasıdır.
General Sisi ve hükümeti beni öldürmek istiyor. Bir suç işlediğim için değil; hayır, hakkımda bir tek somut kanıt dahi yok. Asıl neden benim kendi mutlak diktatörlüklerine karşı olduğunu düşündükleri şeyleri temsil ediyor olmam. Mübarek'ten başka Cumhurbaşkanı görmeyen genç bir kuşağın üyesiyim. Muhafazakar bir toplumda, özgür bir kadın olarak yetiştirildim. İslam ile demokrasi arasında bir çelişki olmadığını savunuyorum. Demokrasi yanlısı duruşum 25 Ocak devriminden sonra yapılan adil seçimlerde beni Muhammed Mursi'nin kampanyasında gönüllü olarak çalışmaya sevk etti. Seçimden sonra da dünyayı dolaşmış ve iş hayatının tamamında farklı kültürlerden insanlarla çalışmış bir insan olarak, kitle iletişimi alanındaki eğitimimi değerlendirmek üzere Cumhurbaşkanının ofisinde dış basın koordinatörü olarak görev aldım. Bütün mesele bundan ibaret.
Görünen o ki Mübarek rejimine karşı barışçıl yöntemlerle ayaklanan ben ve diğer milyonlarca genç Mısırlı için mücadele bitmiş değil. Bedeli ne olursa olsun, demokrasi ve adalet yolundaki barışçıl mücadelemiz sürecektir. Yaklaşık iki yıldır Mısır sokaklarında her gün protestolarına devam eden, mermi veya ölüm cezalarının caydıramadığı cesur kadın ve erkekler Sisi'nin tiranlığına karşı yapılacak Mısır devriminde yeni bir sayfa açacaktır.
Bugün benim ve binlerce Mısırlı'nın mahkeme karşısında olmasının sebepleri bunlardır. Hiç bir korkum yok. Ülkem için var gücümle mücadele etmeye devam edeceğim. Benim hayatım 25 Ocak devriminde ölenlerinkinden ya da Mısır sokak ve meydanlarında özgürlüklerini ve onurlarını savunanlarınkinden daha değerli değil. Değerli olan siyasi görüşleri farklı olsa da bütün vatansever Mısırlıların, demokrasinin yeniden tesis edilmesi ve adaletin sağlanması için yılmadan ve omuz omuza yürümeye devam edecek olması.