Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MURAT ASLAN

Türkiye’nin terörizmle mücadele kararlılığı

Teröre darbe vurmak kararlılığında olan Türkiye, Suriye'de İdlib, el-Bab ve Afrin'de icra ettiği üç farklı harekât ile Münbiç'e yönelik diplomatik atağından sonra Irak'ın kuzeyini gündemine aldı. Seçim söylemlerine mahkûm edilemeyecek kadar stratejik ve hayati nitelikteki terörizmle mücadelemiz, yeni çehresiyle terör odaklarını tamamen etkisiz hale getirecek şekilde halen Şemdinli'nin güneyinde yürütülüyor. Bu çerçevede uzun soluklu bir operasyonlar zinciri, Irak kuzeyindeki terör tehdidine karşı başlatılmış oldu. Bu kapsamda Türkiye'nin, "yeni" terörizmle mücadele stratejisi hem ulusal hem de uluslararası arenada merak uyandırdı.
Türkiye'nin, "yeni" terörizmle mücadele stratejisini incelemeden önce Irak'ın kuzeyindeki terörist yapılanmanın incelenmesi gerekiyor. Böylece hem Türkiye'nin Irak kuzeyini neden mercek altını aldığı hem de Türkiye'yi bekleyen sürecin mantığı anlaşılacak.
Terör örgütünün yıllardan bu yana Irak'ın "egemenlik eksikliğini" istismar ederek elde ettiği toprak kazanımları ve siyasi edinimler, kapsamlı bir yapının kemikleşmesine neden oldu. Yapılanma çerçevesinde örgüt Kandil'de komutakontrol, lojistik, eğitim ve üslenme imkanı bulurken, terörist hücreleri mevsimsel döngüler şeklinde yurt içine sızdırdı. Ayrıca 1994'ten itibaren Irak'a göç ettirdiği Kürt kökenli köylüleri önce hududumuza yakın bölgelerde mülteci iddiasıyla sözde sivil kamplarda toplarken, şartlar olgunlaştığında Mahmur'da BM gözetiminde bir "şehir" yarattı. Burada yandaşlarına model olarak sunulan "komün"de eleman yetiştirdi.
Ayrıca Türkiye'nin hudutlarına yakın kamplarıyla TSK'nın operasyonlarına cevap vermeye, gerektiğinde hudut hattındaki birliklerimize karşı eylem düzenlemeye, sivil halka yönelik propaganda yapmaya ve Irak'ın kuzeyindeki aşiretleri ile yerel yönetimi nezdinde bölgesel üstünlük tesis etmeye çalıştı.
DEAŞ'ın ortaya çıkmasıyla Suriye'de "dış destek" sağlayan terör örgütü, bu desteğin sürdürülebilir olması için Sincar'a yerleşmeye başladı. Hatta bir dönem DEAŞ'a karşı acze düşen Peşmergeye yardım adı altında, Türkmenlerin yoğun yaşadığı Kerkük, Tel Afer, Tuz Hurmatu gibi meskunlarda boy gösterdi.
Sonuçta PKK stratejik gerginlikleri istismar ederek Ortadoğu coğrafyasında durum üstünlüğü sağlamaya çalıştı.
PKK'nın çizilen resmi dahilinde ve Kandil komutası altında; Suriye'nin doğusunda toprak kazanma ve meşrulaşma, Sincar'da derinlik elde etme, Mahmur'da yandaş yaratma ve Türk hudutları yakınında terör kampları kurma gayretinde olduğu ortada.
Terör üslerinin sayısı ise azımsanacak gibi değil. Irak kuzeybatısından başlanırsa; en az 14 değişik bölgede konuşlanmış PKK'nın Haftanin, Metina, Zap, Gara, Mezi, Sini, Avaşin-Basyan, Hakurk kampları ile bunların civarında "nokta" olarak tabir edilen geçici barınma yerleri dikkat çekiyor. Kampların ortak özelliği dağlık alanda Türkiye'den hareketlendirilen savaş uçakları ve insansız hava araçlarının uçuş paternlerine ters açıda ve ateş destek vasıtalarının etkilerinden saklanabilecek sivil yerleşim yerleri, tünel ağları ve mağaralarda teşkil edilmiş olması. Ayrıca kamplar, TSK'nın Irak içlerine yapabileceği takip harekatını erken haber verebilecek "tepecilerin" konuşlanmak durumunda olduğu sırt hatlarına yakın bölgelerde tesis edilmiş durumda.
Bölgedeki karayollarının varlığı, terör örgütünün sivil araçları kullanarak ikmal yapmasına ve gerektiğinde bölgeyi boşaltmasına imkan veriyor. Sınır birliklerimize yaptığı saldırılarda, teröristlerin sınır hattına kaydırılması da gerektiğinde farklı kamplardan sivil araçlarla yapılıyor.
Sayılan kamplar içinde en önemlileri Gara, Mezi ve Hakurk. Gara'da dış desteğin eğit-donat programları kapsamında teröristleri eğitilirken, Google Earth programından rahatlıkla görülebileceği gibi, arazinin sağladığı örtü ve gizlenme olanakları üst düzeyde. Mezi kampı, Çukurca'nın Uzundere- Pirinçeken köyleri civarından Kazan Vadisine erişilmesini ve Tunceli'ye kadar olan bir mihverde Türkiye içlerine sızmaya imkan tanıyor. Hakurk kampı ise terör örgütünün birkaç amacına hizmet ediyor. Bunlar kaçakçılardan haraç kesmek, uyuşturucu sevkiyatı yapmak ve en önemlisi Şemdinli ve Derecik'i hedefleyen eylemler yapmak şeklinde sayılabilir.

Türkiye'nin tahammülü kalmadı
PKK'nın açıklanan Irak yapılanması dikkate alındığında, Türkiye'nin tercih etme zorunda olduğu strateji kolaylıkla anlaşılabilir. Türkiye, Suriye- Irak uzanımında hudutlarının ötesinde güvenlik koridorları oluştururken sadece önleyici değil, 'imha edici' ve aktif bir güvenlik çözümünü benimsemek durumunda.
Diğer bir ifadeyle kendi hudutları üzerinde dizilmiş karakollarında teröristlerin saldırı yapmasını beklemek artık bir teröristle mücadele yöntemi değil. Türkiye'nin sınır ötesine sarkması, teröristleri "tespitteşhis- takip-tecrit-imha etmesi", teröristlerin yerleşmiş olduğu alanları kontrol altına alması ve bu bölgelerin tekrar kullanılmasını önlemesi, nihayetinde ana yerleşkesi olan Kandil, Sincar ve Mahmur gibi ana "terör bataklarının" kurutması gerekiyor. Diğer bir ifadeyle hem teröristlerin kökünün kazınması hem de alan kontrolü sağlanması başarılmalı.
Türkiye'nin Irak kuzeyinde yürüteceği teröristle mücadele stratejisinin doğal olarak ön koşulları dikkate alınmak zorunda.
Böyle bir kapsamlı mücadelenin ilk ön koşulu teknik ve taktik hazırlıkların tamamlanmış olması.
Yani Afrin'de dar bölgeye sıkışmış terör örgütünün, Irak'ta geniş bir sahada olduğu dikkate alındığında;
TSK'nın, terör örgütünün hareket serbestisini engelleyecek şekilde tertiplenmesi ve uzun vadeli bir angajmana nitelik ve nicelik üstünlüğüyle hazırlanması gerekiyor.
Diğer ön koşul ise Irak harekat alanında müdahil olabilecek iç ve dış aktörlerin desteğinin elde edilmesi. Bu kapsamda Türkiye'nin; Irak hükümeti, Irak Kuzeyi Bölgesel Yönetimi, İran ve Irak'ta ipleri elinde tutan ABD'ye teröre müsamaha göstermek veya Türkiye'nin yanında olmak seçenekleri arasında tercih yapmaya zorlaması gündeme geliyor. Doğal olarak böyle bir uzlaşma çok karmaşık diplomatik görüşmeleri gerektiriyor. Ancak belirtilen "terörist resim" dikkate alındığında, Türkiye'nin diğer devletlerin insafına mahkum kalması beklenmemeli. Nihayetinde Türkiye'nin artık terör tehdidine karşı tahammülü kalmadı.
Irak kuzeyindeki harekatın süreci ve sonuçları, ön koşulları kadar karmaşık değil. Türkiye ne olursa olsun uzun dönemli bir mücadeleyle terörü kendi ininde imha etmek, artık terör tehdidini marjinalleştirmek ve kendi topraklarına tehdit olan her unsura karşı aktif ve saldırgan olmak zorunda.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA