Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın üç Afrika ülkesini (Angola, Togo ve Nijerya) kapsayan dörtlük günlük ziyareti, Türkiye'nin son dönemde izlediği dış politika eğiliminin bir göstergesi, örneği ve devamı olarak okumak mümkündür. Bu ziyaretin kıta siyaseti bakımından çok önemli etkilere ve Türkiye için kazanımlara sahip olduğu içeride ve dışarıda maruz kaldığı eleştirilerden bellidir.
İçerideki muhalif bazı kesimler, ülkede ciddi bir ekonomik krizin yaşandığı bir dönemde yapıldığını ileri sürerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyaretinin anlamsız, gereksiz ve israf olduğunu iddia ettiler. Fransız medyası başta olmak üzere Batı medyası ise Türkiye'yi Afrika kıtasını Batıdan çalmakla ve kıtada istikrarsızlık politikası izlemekle suçladı.
Yakından incelendiğinde, aslında iç ve dış eleştirilerin ortak bir paydada birleştiği görülür. İki kesim de ziyaretin hem Türkiye'nin hem de Afrika ülkelerinin lehine olmasına itiraz ediyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ziyaretinin, bir taraftan, Türkiye'ye yeni fırsatlar sağladığını ve Türkiye'nin dış politikada daha bağımsız bir tutum takınacağını çok iyi biliyorlar. Bu ziyaret, Türkiye'nin ekonomik kalkınmasına ve Türk dış politikasının çeşitlenmesine ciddi katkılar yapmaktadır. Diğer bir ifadeyle, Erdoğan'ın liderlik diplomasisi Türkiye'nin uluslararası politikadaki bağımsız aktör olma konumunu güçlendirmektedir.
Diğer taraftan da bu ve benzeri ziyaretler üzerinden Türkiye'nin Afrika'daki gelişmelere ilgi göstermesi Afrika kıtasının ekonomik kalkınmasına, siyasal istikrarına ve Afrika ülkelerinin kendi kaderlerini tayin etme hakkını layıkıyla kullanmasına önemli katkılar yapmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta uluslararası sistemin daha kuşatıcı olması gerektiğini ve kapsamlı bir reform ihtiyacı olduğunu dile getirmekte ve Afrika kıtasının talihini olumlu bir şekilde değiştirecek kapsayıcılık, adil temsil ve yönetişim gibi ilkelerin küresel sisteme hakim kılınmasını savunmaktadır. Batılı ülkelerin siyasal söyleminin aksine, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasal söylemi daha bağımsız ve daha kalkınmış bir Afrika öngörmektedir.
Türkiye'nin Afrika kıtasına yönelik politikasını belirleyen temel ilkeler şunlardır. Öncelikle, hiyerarşik, buyurgan ve sömürüye dayalı bir politika izleyen küresel aktörlerin ve geleneksel sömürge ülkelerinin aksine, Türkiye Afrika devletlerine yönelik eşit ortaklık ve ortak menfaat ilkelerine dayalı bir politika izlemektedir. Bu ilkenin gereği olarak da Türkiye, ayrım gözetmeden bütün Afrika ülkelerine ve halklarına yönelik iki tarafın da çıkarlarına hizmet eden kazan-kazan stratejisini uygulamaya çalışmaktadır.
İkinci olarak, küresel sistemde kapsamlı bir reform talebinde bulunan Türkiye, Afrika ülkelerini kıtadaki sömürgeci düzenin değiştirilmesi için teşvik etmektedir. Bunun için de Türk yetkililer ve kurumlar kıtadaki farkındalığı arttırmak ve kendilerine güvenmelerini sağlamak için gayret göstermektedirler. Türkiye, Fransa başta olmak üzere bütün sömürgeci devletlerin kıtada kurdukları sömürü çarklarının kırılması ve kolonyal sistemin yıkılması için Afrika ülkelerinden destek istemektedir. Türkiye bunun için de Birleşmiş Milletler ve G-20 gibi küresel platformlarda Afrika ülkelerinin temsilcisi ve sesi olmaya çalışmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Angola Parlamentosunda yaptığı konuşmada ifade ettiği gibi Türkiye, birkaç küresel aktörün tekelinde bulunan adaletsiz uluslararası sisteme karşı Afrika devletleriyle işbirliğini ve onların desteğini istemektedir.
Üçüncü olarak, Türkiye son zamanlarda Afrika kıtasındaki sömürgeci bilgi ve haber tekelini kırmaya çabalamaktadır. Bunun için de Afrika kıtasında Anadolu Ajansı ve TRT'nin faaliyetleri Fransa Cumhurbaşkanını rahatsız edecek derecede ciddi bir şekilde artmış bulunmaktadır. Türkiye'nin kıtadaki büyükelçilik sayısının 43'e yükselmiş olması çok önemlidir, ancak medya temsilcilerinin sayısının da paralel bir biçimde artması da hayati önemi haizdir. Afrika halklarının alternatif haber kaynaklarına ulaşmasının, bir taraftan kıtadaki sömürü düzeninin sona ermesinde, diğer taraftan Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki güven ilişkisinin güçlenmesinde hayati bir rolü olacaktır.
Dördüncü olarak, Türkiye Afrika kıtasına yönelik olarak insani bir politika izlemektedir. Türkiye'nin TİKA, YTB ve AFAD gibi devlet kurumları ile yüzlerce sivil toplum kuruluşu Afrika'nın hemen bütün ülkelerinde büyük kalkınma ve insani yardım projeleri yürütmektedirler. Türkiye'nin kıtadaki yumuşak gücü önemli bir etkiye sahiptir. Türk iş insanları kıtada ciddi altyapı projeleri üstelenmektedirler. Bugün itibarıyla, 39 farklı ülkede 60'tan fazla noktaya uçan Türk Havayolları, kıtada en fazla noktaya uçan havayolu şirketi durumundadır.
Kısacası, Afrika kıtasına yönelik siyaseti Türkiye'nin AK Parti döneminde sürdürdüğü dış politika açılımlarının en başarılı örneğidir. Aslında Afrikalı devletlerin ve halkların menfaatlerini önceleyen insani bir politika olarak başlayan Türkiye'nin Afrika politikası eşitlik temelinde ciddi bir ortaklığa evrilmektedir. Kısa zaman içerisinde savunma sanayi gibi bazı hassas sektörlerdeki işbirliğinin de etkisiyle taraflar arasındaki işbirliği artarak devam edecektir.